Zorlanma ile nasıl baş edilir?

18 ve 19 Mart tarihlerinde gerçekleşen 6.Türkiye psikoterapi zirvesi 2.gününde konuşmacı olarak yer alan klinik psikolog prof.Dr.Hanna Nita Scherler’in konuşmasının kendisinin izniyle yazıya aktarılmış şeklidir :

Zirve konuşması (dk.28)

Ben bu sabah sizlerle “zorlanma ile nasıl baş edilir?” kısaca bundan bahsetmek istiyorum.

Önce zorlanma nedir? Ondan bahsederek başlamak istiyorum. Hepimiz hayatımızda fiziksel olarak hastalanmışızdır. Bir yakınızımı kaybetmişizidir, bedensel olarak acı çekmişizdir. Duygusal olarak diğerleri ile ilişkimiz açısından diğerleri tarafından reddedilmiş, istenmemiş, onaylanmamış hissetmiş olabiliriz. Kendimizle ilişkimiz açısından zihinsel boyutta kendimizi yetersiz, başarısız, güçsüz, öz saygısını yitirmiş bir şekilde hissedebiliriz. Veya daha manevi boyutta genel olarak hayatımızda bir anlam ve amaç kaybı yaşıyor bulabiliriz kendimizi. Bu başlıklar altına düşebilecek herhangi bir deneyim zorluk olarak tanımlanabilir. Hiçbir insan hayatını bu bahsettiğim alanlarda hiç zorlukla karşılaşmadan geçiremez. Bu mümkün değildir. Yani hepimiz hayatımızda çeşitli dönemlerde çeşitli zorluklarla mutlaka karşılaşacağızdır.

Sorun aslında bu tür deneyimler yaşamakta değil. Bu tür deneyimlere bir takım atıflarda bulunan sosyal yazılımla büyüyoruz. Yani deneyimlerimizin sağlıklı, yaşam dolu, fiziksel acıdan uzak tarafları tercih edikliyor, sosyal yazılım tarafından aman sağlıklı ol, uzun yaşa, acı çekme şeklinde bir öğreti ile büyüyoruz veyahut ta yalnız kalma, reddedilmek iyi birşey değildir, herkes tarafından sevil şeklinde söylemlerle karşılaşıyoruz, en yaygın olan sosyal yazılım ise başarı, yeterlilik, güçlülük, saygı duymak gibi konularda yine kendimizi teresiz veya başarısız hissediyorsak, bu duygularda kalmamız, bunlardan bahsetmemiz etrafımız tarafından çok desteklenen birşey değil. Bir an önce geçer, başarılı olursun, ya da bir an önce iyileşirsin, kaybının acısını unutursun, hayat böyle şeklinde söylemlerle karşılaşırız. Hele hele hayatta anlam ve amaç kaybı hiç kabul edilebilir birşey değil, bir an önce bir anlamın bir amacın olsun, çabuk çabuk toparlanmak şart gibi bir baskı altınsa hissediyor olabiliriz. Ne oluyor o zaman? Kişi, hem o yaşadığı hayatla ilgili zorlukla karşı karşıya kalmış oluyor, hem de sosyal yazılım tarafından pek te tercih edilmeyen bir deneyim içersinde olmanın da sıkıntısı ek olarak üstüne ekleniyor. Bununla da kalmıyor. Her yeni zorlanma benzer konulardaki eski zorlanmalarda halledilmemiş meseleleri de uyarır.

Örneğin; bu deprem felaketinde bizzat depremzede olmayan insanlarda bile birçok eski bitmemiş meseleler, yaralar tetiklenmiş olabilir, bu çok doğaldır. O zaman zorlanma tanımımızın içine hem yaşamakta olduğumuz deneyim, hem sosyal yazılım tarafından aman bu konumun içerisinden bir an önce çık baskısı, hem de bu deneyimle tetiklenmiş olan eski deneyimlere ilişkin bitmemiş meselerle karşı karşıya kalmış oluyoruz. Gerçekten zor bir durum ve bu durumda ne yapacağımızı bilemiyoruz, bu durumda ne yapılabileceğine ilişkin kılavuzlarımız da olabilir. Yönlendirilmeye ihtiyacımız olabilir. Yolumuzu bulamıyor olabiliriz. Bunların hepsi çok doğal, öncelikle şunu söyleyeyim, yardım istemek kadar doğal birşey yok. İnsan zor durumda olduğunda, zorlandığında çevresinden yardım isteyebilir. Zorlandığını, bu durumun içinden çıkmakta zorluk çektiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu rahatlıkla paylaşabilir. Bunda hiçbir hayal görmedim. Şimdi kılavuzumuz da yok, ne yapacağımızı da bilmiyoruz, anahtar şu: bu gibi durumlarda zorlandığımızda tek bir ihtiyacımız vardır, o da deneyimimiz ne ise yaşamakta olduğumuz tepkiler duygusal olarak bedensel olarak zihinsel olarak ne ise onlarla temas etmeye ihtiyacımız var.

Mutlaka birçoğunuz denk gelmiştir, Peter Levine adında bir kişinin youtube videoları var, çok güzel anlatır orada. Der ki kısaca, bir insan travma deneyimi yaşadığında bedeni büzüşür yani enerji bedende bloke olur, hayvanlara bakarak bu varsayımı geliştirmiş ve şöyle anlatıyor ve diyor ki, hayvanlar bir tehtidle karşılaştığında eğer dişlerine göreyse tehtid saldırırlar.Dişlerine göre değilse tabana kuvvet kaçarlar. Tehtid anında bloke olan bedende büzüşmeden dolayı bloke olan enerji hayvanlarda saldırdığında veya kaçtığında ifade buluyor ama insanlarda bulmuyor. Çoğunlukla bir travma yaşadığımızda ne saldırıyoruz ne kaçıyoruz. Ya da ne saldırabiliyoruz ne de kaçabiliyoruz, dolayısıyla enerji bloke kalıyor.

Her deneyimin bedensel, duygusal, zihinsel izdüşümleri vardır. Yani insan varoluşunun bütün boyutlarıyla bir bütündür. Ayrı ayrı yaşamaz bunları. Deneyimi o anda varoluşunun her boyutunda yankılanır. İhtiyacımız kendimizle temas etmektir. Kendimizle temas etmek ne demek? Bedenimdeki duyumsamalar, buna eşlik eden duygular ve buna eşlik eden düşünceleri tanımlamakla yükümlüyüm. Temas demek bu demek, başka nasıl temas edebilirim ki? Bedenimin içersindeki ağrıyı tutamam, bir yerim ağrıyorsa ovuşturabilirim ama tutamam. Ancak tanımlayabilirim. Duygularımı tanımlayabilirim. Duygularımın bedenimde yarattığı duyumsamaları tanımlayabilirim. Örneğin korktuğum zaman kalbimin hızlı attığını tanımlayabilirim. Kaygılandığım zaman çenemi sıktığımı tanımlayabilirim. Veya öfkelendiğim zaman göğüsümden çeneme doğru bir sıcaklık bastığını tanımlayabilirim. Bunlar tanımlanabilecek şeyler. İhtiyacımız, kendimizle temas etmek, kendimizin nesiyle temas etmek? O zorlanma deneyimiyle ilgili tüm fiziksel, duygusal ve zihinsel izdüşümleri tanımlamak.

Ama genellikle ihtiyacımızın bu olduğunu bilmediğimizden, bilsek te nasıl yapacağımıza ilişkin bir yol yordam düşünemediğimizden direnç göstermek daha uygun oluyor. Direnci nasıl gösterebiliyoruz? Kendimizi ya da başkasını suçlayarak, öfke duyarak, kaygı deneyimleyerek, çaresizlik, umutsuzluk veya utanç yaşayarak. Bunlar bizim kendi ihtiyacımızla temas etmemiz yerine seçtiğimiz “ikame tatminler”. Evet birşeyle temas ediyoruz o anda ama esas ihtiyacımızla temas etmiyoruz. Onun yerine esas ihtiyacımızla temasımızı engelleyen bir şeylerle temas ediyoruz. Ama yine destekleyici olmak istiyorum burada şöyle, kendinizi her zamankinden daha belirgin bir şekilde öfkeli, korku, kaygı, çaresizlik duyguları içersinde, utanç duyguları içersinde her zamankinden daha belirgin bir şekilde buluyorsanız, bunu kendinizle temas etmek için bir fırsat olarak algılayabilirsiniz, belirgin olumsuz deneyimler, belirgin olumsuz duygular,olgunlaşmmak, büyümek, insanın kendisi ile temas etmesi için bir iç yolculuk için , bence çok güzel fırsatlardır. Yani bunun yerine başkasına had bildirme, başkasına kendini anlatmaya çalışmak, başkasının seni anlaması için çırpınmak ya da diğerini görmezden gelmek, bunların hepsi ikame tatmin oluyor. Bunların hepsi o zorlanma anındaki deneyimle temasa engel olan şeyler oluyor.

Bir yerimiz ağrırsa, düşersek mesela, bir yerimizi vurursak, kanarsa oraya vurur muyuz? Hayır. Oraya şevkatle eğiliriz. Bir pamuk alırız, tentürdiyot alırız, üfleye üfleye, şevkat göstererek o yaralanan tarafımızla ilgileniriz. Bunun da bir farkı yok. Belki ortada kan yok, moraran bir taraf yok, ama soyut anlamda kanamakta ve morarmakta olan bir tarafımız var, dolayısıyla ona da şevkatle yaklaşmak sözkonusu. Nasıl yapılır bu? Yolu yordamı nedir? Bu kendimle temas, bu zorlanmayı yaşadığım andaki deneyimim nasıl yapılandırabilirim? Davranışımı nasıl yapılandırabilirim? Benim dediğimin yine altını çizmek istiyorum, kendimle temasın tek bir yolu var, o da deneyimim her ne ise, bedensel, duygusal ve zihinsel alanda bunların tanımlanması, betimlenmesi, anlamlandırmaya çalışmadan, ben niye şimdi öfkeliyim, şundan öfkeliyim, bundan öfkeliyim demeden, eleştirmeden, ayni şimdi zaafiyet gösteriyorum, aslında burada daha güçlü olmalıydım gibi eleştirmeden, yargılamadan, önem, değer atfetmeden, yani şu duygum keşke olmasaydı, bu kötü bir duygu, bu iyi bir duygu, böyle hissetmek, şöyle hissetmekten daha iyidir daha kötüdür gibi bir önem değer, iyi kötü, olumlu olumsuz demeden, yani hiçbir deneyimin olgunun ne yanında olmak lazım, ne karşısında olmak lazım. Hepsine eşit mesafede, hiç biriyle ne yakınlaşıyoruz, ne de onlardan kaçmaya ya da onlara had bildirmeye çalışıyoruz. Sadece tanımlıyoruz.

Bunu yapabilmek için belirli bir mevcudiyet niteliği kazanmak lazım, yani ihtiyacım anda kendimle ilgilenmek, kendime şevkat göstermek, kendime kabul ile yaklaşmak. Nasıl? Anda belirenle temas etmek, sadece tanımlayarak, betimleyerek, sadece kendim için orada olarak. Hangi duygu ve düşünce geliyorsa onlara kabul göstermek. Sorgulamamak, yargılamamak, bilimcimde beliren her ne ise, beliren öfke ise, korku ise, kaygı ise, çaresizlik ise bunu almak, kabul etmek. Bu mevcudiyet hali kafamda önceden tasarladığım konuma kendimi ittirmekten çok farklı birşey. Yani bilincimde beliren hal ne ise ona kabul gösteriyorum. Sorgulamıyorum, savaşmıyorum. Önem atfetmiyorum. Orada kendimle bulunmamın tek nedeni, kendi ihtiyacıma yanıt vermek için olmalı. Olaylara, dış etkenlere tepki vermek için olmamalı, andaki mevcudiyetim zorlanma ile temas zamanlarında, dış uyaranlara tepki vermek olmamalı. Kendi ihtiyacıma yanıt vermek olmalı. Bunun için ne yapmam lazım? Yavaşlamam lazım. Yani yavaşlamak derken şunu kastediyorum, diyelim ki kaygı yaşıyorum, kalbim çarpmaya başladı, sanki yeterli nefes alamıyormuşum gibi “eyvah birşey oluyor, derhal bu halimin dışına çıkmam lazım” değil yavaşlamak.

Yavaşlamak; fark etmek, kalbim daha hızlı atmaya başladı, nefesimde sanki yeterli alamıyormuşum gibi geliyor bana, bunu fark ettim, ne kadar güzel, kendimle temasa başladım, yavaşlamaktan kasıt, şimdi bu kalbimin daha hızlı atıyor olmasını mümkün olan her şekilde tanımlamaya, betimlemeye çalışayım. Yani kalbim göğsümde, yukarı aşağı doğru veya sağa sola doğru çok hızlı gidip gelmekte. Kalbimi düşününde onu olduğundan çok daha büyük hayal eder gibiyim, kıpkırmızı görüyorum veya simsiyah görüyorum, sesini kulaklarında duyabiliyorum, içten gelen ses içimde yankılanıyor, bu sesi duyunca buna bir kaygının eşlik ettiğini fark ediyorum. Enteresan…Şeklinde. Yavaşla, kabul yani her ne ise o anda tanımlamakta olduğum eleştirmeden, iyi-kötü demeden, olmalı-olmamalı demeden eyvah bu beni nerelere götürecek demeden kabul. Her ne beliriyorsa kabul etmek. Hatta şunun da faydası var, diyelim ki kaygı tanımladım, şunu söylemekte de fayda var, ben kaygı değilim, kaygı şu anda benim bilincimde belirmekte olan bir olgu, ben o olgu ve çok daha fazlasıyım. Veya şu anda belirmekte olan duygum korku. Bu bilimcimde beliren bir olgu, ben korku değilim, kendimi korku olarak, kaygı olarak, öfke olarak tanımlayamam. Kendimi çaresizlik duygusu olarak tanımlayamam, ben bilincimde beliren, tanımlamakta olduğum bu duygular ve çok daha fazlasıyım. Bu şekilde bir mevcudiyet niteliği oluşturabildiğim zaman ihtiyacımla temas edip ihtiyacıma yanıt verebilir olurum.

Bir önemli mevcudiyet niteliği daha var değinmek istediğim, o da sonuca hükmetmemek, yani kendimle temas etmek üzere bu pratiğe başladığım zaman aklımda bir an önce kalp atışlarım eskisine dönsün olmamalı, çünkü o kendime yüklediğim ekstra bir baskı olur, veya bir an önce her zamanki nefes alış-veriş tempoma döneyim olmamalı. Veya bu korku bir an önce bertaraf edilmeli, kaygı, öfke. Çaresizlik duyguları bertaraf edilmeli gibi bir sonuçla bu pratiğe oturmuyor olmam lazım. Misafir gibi, her ne geliyorsa buyursun, yani benim de ikram edeceklerim var. İkram edeceğim nedir? İlgim, tarafsız ilgi göstermem, şefkatim, kabulüm, kucak açmam, yani benim de ikramım bu olacak. Ve ben bu ikramlarda bulundukça misafirimin algıladığım halinin değişmekte olduğunu göreceğim. Bunun için yavaşlamam lazım. Bir diğer husu ta bu pratikte kaldıkça bunun bana iyi geleceğini, iyi derken kendimle temas etmek, ihtiyacımla temas etmeme hizmet edeceğine inancımın olması lazım. Birileri böyle diyor, bakayım yapayım ne olacak, işte yapıyorum yapıyorum olmuyor ya bu da neymiş gibi bir tavır içersinde değil. Birçok yol denedim şimdiye kadar, olmadı. Bir de bunu deneyeyim. Bir de yavaşlayarak, zorlanma deneyimlerimde kendi deneyimimin bedensel, duygusal, zihinsel boyutlardaki izdüşümünü tanımlamak.

Merak ediyorum, bakalım ne oluyor? Ben nasıl düşünceler üretiyorum? Bunlara nasıl duygular eşlik ediyor? Bunların bedenimdeki izdüşümleri ne oluyor? Nasıl büzüşüyorum? Bedenimin hangi kas gruplarını daha çok büzüştürdüğümü fark ediyorum? Isınıyor muyum? Terliyor muyum? Titriyor muyum? Sanki birisi kafamın içinde davul çalıyor gibi mi? Ya da sırtıma bir fil oturmuş gibi mi? Göğsüme bir fil oturmuş gibi mi? Arkamdan bir hançer saplıyorlar gibi mi? Ne yaşıyorum? Bunun tanımlanması. İnsanın kendine destek olabileceğini bu deneyimi yapa yapa anlayabiliriz.Küçüklüğümüzden beri birisinin bizi kapsamasını, birilerinin bizi emniyette güvende hissettirtmesini, birilerinin bize sevgiyle, ihsanla, şevkatle ilgi göstermesini isteriz. Çocukken bunu istiyor olmak son derece doğal. Tabii ki çocuk bunu isteyecek, anncak yetişkin olduğumuzda – yine altını çiziyorum, başkalarından yardım istemekte sakınca yok- ancak kendimiz de kendimize yardımcı olabiliriz. O başkasından bize göstermesini istediklerimiz var ya, onları biz kendimize de gösterebiliriz.

Anlattığım bu Gestalt farkındalık pratiği kendimizin kendimize ilgi göstereceği, kendimizin kendimize şefkat göstereceği, bir an önce geçsin diye çırpındığımız öfkeli, korkulu, kaygılı, umutsuz halinize tahammül ettiğiniz bir pratik olacak. Dolayısıyla uygulamanın kendisi şifalı diyorum ben. Çünkü bir an önce geçmesini istediğim halimi kendime tanımlayarak o halimi kapsayabildiğimi görüyorum, o halime tahammül gösterdiğimi görüyorum, yani aynı anda hem içimdeki korkan, ilgi, şevkat, güven, emniyet isteyen çocuk tarafımı hem de bunu kapsayan ebeveyn tarafımı aynı anda ortaya çıkartabiliyorum. Ve bu 2 tarafımın da ortaya çıkmasına izin veren şahit konumunda kalan bir yetişkin tarafım da var. Dolayısıyal bu pratiğin kendisi şifalıdır diyorum. Sadece denemeye başlamak, yavaşlamak, bunun ihtiyaçla temas ihtiyacıma cevap verecek bir pratik olduğuna gönülden inanmak, yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

HOW TO COPE WITH DIFFICULTIES?

Bu yazı Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.