Internet üzerinde yanlış bilgi yaymak

Giriş:

İnternet, birbirimizle etkileşimde bulunmanın, bilgi paylaşmanın ve medya tüketmenin yollarını devrimleştirdi. Bu birçok faydayı beraberinde getirdi ancak aynı zamanda yeni bir sorun da yarattı: internet üzerinde yanlış bilgi yayılması. Yanlış bilgi, yanıltıcı veya kasıtlı olarak yanıltıcı bilgi olarak da bilinen, çevrimiçi olarak paylaşılan yanlış veya yanıltıcı bilgiyi ifade eder. Bu makalenin amacı, yanlış bilginin çevrimiçi olarak yayılmasının farklı perspektiflerden etkilerini keşfetmek ve bunun önüne nasıl geçebileceğimizi tartışmaktır.

Yanlış bilgi paylaşımının kısa tarihçesi:

Yanlış bilginin veya propagandanın yayılması, antik çağlara kadar uzanan uzun bir geçmişe sahiptir. Antik Yunan ve Roma, politik ajandalarını desteklemek için propaganda kullandılar ve propaganda, Orta Çağ boyunca dini liderler ve hükümdarlar tarafından da kullanıldı.

Modern zamanlarda, propaganda, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı bağlamında, kitle iletişim araçlarının ortaya çıkmasıyla daha sofistike hale geldi. Bu savaşlar sırasında hükümetler, propaganda kullanarak halkın görüşlerini şekillendirmeye ve savaş çabalarına destek sağlamaya çalıştılar.

Savaş sonrası dönemde, propaganda özellikle Soğuk Savaş sırasında hükümetler tarafından kullanılmaya devam etti. Bu dönemde, hem ABD hem de Sovyetler Birliği, kendi ideolojilerini desteklemek ve diğer tarafı kötülemek için propaganda kullandılar.

Bugün, yanlış bilgi yayılması, sosyal medya ve internetin yükselişiyle daha da yaygın hale geldi. Yanlış bilgi hızlı ve geniş bir şekilde yayılabiliyor ve bireyler ve toplum açısından ciddi sonuçları olabilir. Bireylerin yanlış bilgi risklerinin farkında olması ve paylaşmadan önce bilgiyi doğrulama adımları atması önemlidir.

İnsanlar neden yanlış bilgi yayarlar?

İnsanların neden çevrimiçi olarak yanlış bilgi yaydıklarına dair birçok neden vardır. Bunlardan en önemlilerinden biri, halkın görüşlerini manipüle etmek için yapılır. Bu siyasi kazanç, maddi kazanç veya propaganda yaymak için yapılabilir. Yanlış bilgi aynı zamanda şaka yapmak veya başkalarına zarar vermek için de yayılabilir. Bazı insanlar yanlış bilgi yayarken yanıltılmış olabilirler ve daha iyi bilemedikleri için bunu yapabilirler. Her ne sebepten olursa olsun, yanlış bilginin yayılmasının etkileri zararlı ve yaygın olabilir.

Çevrimiçi olarak yanlış bilgi yayma araçları nelerdir?

Çevrimiçi olarak yanlış bilgi yaymak için yaygın olarak kullanılan birkaç araç ve yöntem vardır. Bunlar şunları içerir:

Sosyal medya: Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya platformları, yanlış bilgi yaymak için popüler araçlar haline geldi. Yanlış bilgi paylaşılabilir, beğenilebilir ve yorum yapılabilir ve bu genellikle sosyal ağlar arasında hızlı yayılmasına neden olur.

Web siteleri ve bloglar: Yanlış bilgi, güvenilir haber kaynakları gibi görünmek üzere tasarlanmış web siteleri ve bloglar aracılığıyla da yayılabilir. Bu siteler, ziyaretçileri çekmek ve katılımı artırmak için tıklama çekici başlıklar veya abartılı içerik kullanabilir.

Chatbot ve otomatik hesaplar: Chatbot ve otomatik hesaplar, sosyal medya ve diğer çevrimiçi platformlarda yanlış bilgi yaymak için kullanılabilir. Bu hesaplar, insan davranışlarını taklit etmek ve diğer kullanıcılarla etkileşimde bulunmak için programlanabilir ve gerçek ve sahte hesaplar arasındaki farkı belirlemek zor olabilir.

Deepfake: Deepfake, yapay zeka kullanılarak oluşturulmuş gerçek gibi görünen ancak manipüle edilmiş videolar veya görüntülerdir. Bu videolar yanlış bilgi yaymak veya kamuoyunu manipüle etmek için kullanılabilir.

E-posta ve mesajlaşma: Yanlış bilgi, e-posta ve mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla da yayılabilir. Bu, kullanıcıları kötü amaçlı yazılım indirmeye veya kişisel bilgilerini sağlamaya kandırmak için tasarlanmış phishing dolandırıcılıkları, yanlış söylentiler ve kötü amaçlı bağlantıları içerebilir.

Çevrimiçi forumlar ve tartışma panoları: Yanlış bilgi, kullanıcıların anonim olarak gönderi yapabileceği ve diğer kullanıcılarla tartışma yapabileceği çevrimiçi forumlarda ve tartışma panolarında yayılabilir.

Bu yanlış bilgi yayma araçlarını ve yöntemlerini farkında olmak ve diğerleriyle paylaşmadan önce bilginin güvenilirliğini dikkatlice değerlendirmek önemlidir.

Çevrimiçi yanlış bilgi yaymanın etkileri

Gençlik açısından etkileri

İnternet birçok genç insanın hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ne yazık ki, bu aynı zamanda yanlış bilgilere de hassas hale gelmeleri anlamına gelir. Yanlış bilgi özellikle gerçeği ve yanlışı ayırt edemedikleri takdirde gençlerde kaygı, korku ve karışıklığa neden olabilir. Bu da eleştirel düşünme becerilerini etkileyebilir ve komplo teorilerine inanmaları daha olası hale getirebilir.

Online yanlış bilgi yayılmasının gençler üzerindeki etkisine dair bir örnek, 2018’de yaygın bir şekilde dikkat çeken “Momo Challenge” dır. Bu meydan okuma, tehlikeli görevleri, özellikle de kendilerine zarar verme ve intihar etme gibi şeyleri teşvik eden “Momo” adında ürkütücü bir karakterin çocukların videolarında ve sosyal medya mesajlarında göründüğü söylenerek yapılmıştır.

Momo Challenge daha sonra bir aldatmaca olduğu ortaya çıkarıldı, ancak bu yaygın panik yaratan bir etkiye neden oldu. Birçok genç insan korku ve kaygı duydu ve bazıları bile kabus gördüklerini ve uyku problemleri yaşadıklarını bildirdi.

Momo Challenge, yanlış bilginin online olarak nasıl yayılabileceğine ve gençler üzerinde zararlı bir etkisi olabileceğine dair bir örnektir. Bu, gençlerin online olarak gerçeği ve yanlışı ayırt etmelerine yardımcı olacak medya okuryazarlığı eğitimi ve eleştirel düşünme becerilerine ihtiyaç olduğunu vurgular.

Politik açıdan etkileri

Yanlış bilgi yaymak siyaset üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Yanlış bilgi, halkın görüşünü etkilemek, rakipleri küçük düşürmek ve seçim sonuçlarını manipüle etmek için kullanılabilir. Son yıllarda yanlış bilgi, dünya genelinde birçok ülkedeki seçimleri etkilemek için kullanıldı. Bu, demokratik süreci zayıflatır ve kurumlara olan güveni sarsar, ciddi bir sorundur.

Politikada yanlış bilgi yaymanın etkilerinden bir örnek, iddia edilen Rusya’nın 2016 ABD Başkanlık Seçimlerindeki müdahalesidir. ABD istihbarat toplumuna göre, Rus operatörler seçim sonucunu etkilemek için sosyal medyada yanlış bilgi ve propaganda yaydı.

Rus operatörler sahte sosyal medya hesapları ve grupları oluşturdular ve milyonlarca Amerikalıya yanlış hikayeler ve ayrıştırıcı mesajlar yaydılar. Örneğin, Hillary Clinton’ın sağlığı, sözde bir çocuk seks kaçakçılığı çetesine dahil olması ve İslami terörizmi desteklediği iddia edildi.

Yanlış bilginin seçim sonucunu önemli ölçüde etkilediğine ve Clinton’ın yenilgisine ve Donald Trump’ın seçilmesine katkıda bulunduğuna inanılıyor. Yanlış bilginin yayılması aynı zamanda demokratik sürece olan halk güvenini zedeledi ve seçimin bütünlüğünü bozdu.

Bu örnek, politikada yanlış bilgi yaymanın tehlikelerini ve dezinformasyonla mücadele etmek ve demokratik süreci korumak için önlemler almanın gerekliliğini vurgulamaktadır.

Hitler ve Nazi rejimi, 1933-1945 yılları arasındaki Almanya yönetimleri sırasında büyük ölçüde yanlış bilgi yaydılar. Bu propaganda, halkın görüşünü kontrol etmek, medyayı manipüle etmek ve Nazi ideolojisini teşvik etmek için yapıldı.

Bu yanlış bilginin sonucu olarak Nazi partisinin yükselişi, totaliter bir rejimin kurulması ve Holokost dahil insanlık tarihinin en kötü vahşetlerinden bazılarının işlenmesi oldu. Yanlış bilginin yayılması, kamuoyu görüşünü etkilemeye ve muhalif sesleri bastırmaya yardımcı olarak, Nazi’nin iktidara yükselmesinde önemli bir rol oynadı.

Bu karanlık tarihin dersleri, yanlış bilginin gücünü hatırlatır ve yayılmasını önlemek için medya okuryazarlığını ve eleştirel düşünmeyi teşvik etmenin önemini vurgular.

İnsanlık açısından etkileri

Yanlış bilgi yaymak insanlık için ciddi sonuçlara neden olabilir. Örneğin, aşılar hakkında yanlış bilgi yaymak, aşılama oranlarının azalmasına neden olabilir ve ölümcül hastalıkların yayılmasına sebep olabilir. Yanlış bilgi, doğal afetler veya acil durumlar sırasında da panik ve huzursuzluğa neden olabilir, bu da otoritelerin etkili yardım sağlamasını zorlaştırır.

İnsanlık açısından yanlış bilginin yayılmasının etkilerinden bir örnek, aşılar hakkında yanlış bilgi yayılmasıdır. Son yıllarda, aşıların zararlı veya etkisiz olduğuna inanan ve aşılar hakkında yanlış bilgi ve komplo teorileri yayarak hareket eden insanlar arasında bir artış olmuştur.

Aşılar hakkında yanlış bilginin yayılması, halk sağlığına zararlı bir etkiye sahiptir. Önlenemez hastalık salgınlarına yol açar ve hassas popülasyonları riske atar. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü 2019 yılında aşı tereddütünü, aşı önlenebilir hastalıklarla mücadelede kaydedilen ilerlemeyi geri çevirme tehditlerinden biri olarak belirledi.

Aşılar hakkında yanlış bilginin yayılması, yanlış bilginin çevrimiçi ortamda tehlikelerinin ve doğru ve güvenilir bilginin, halk sağlığı politikalarını ve bireysel kararları bilgilendirmedeki öneminin göstergesidir. Ayrıca aşı tereddüdü ile mücadele etmek ve aşılamayı halk sağlığını korumanın güvenli ve etkili bir yolu olarak teşvik etmek için eğitim ve bilgilendirme çalışmalarının önemini vurgular.

Doğal afetler açısından etkileri

Doğal afetler veya acil durumlarda yanlış bilgiler hızla yayılabilir, panik ve karışıklığa neden olabilir. Bu, acil durum hizmetlerinin yardım sağlamasını zorlaştırabilir ve hayatları riske sokabilir.

Doğal afetler veya acil durumlarda yanlış bilgi yayılmasının etkilerinden bir örnek, 2012’deki Sandy Kasırgası felaketinde yayılan yanlış bilgilerdir.

Kasırga sırasında, acil durum hizmetleri ve kaynaklar hakkında sosyal medyada yanlış bilgi yayıldı ve yardım arayan sakinler arasında karışıklık ve panik yarattı. Örneğin, yakıt istasyonlarında yakıtın mevcudiyeti ve acil barınakların konumları hakkında yanlış bilgiler yayıldı ve bazı yerlerde uzun kuyruklar ve kalabalık oluşurken diğer tesisler yeterince kullanılmadı.

Yanlış bilginin yayılması, acil durum yanıt verenleri ve yardım çalışanlarını koordinasyon çabalarını zorlaştırdı. Yol kapatmaları ve diğer engeller hakkındaki yanlış raporlar, yanıt verenlerin etkilenen alanlara ulaşmasını zorlaştırdı, hırsızlık ve diğer suç faaliyetleri hakkındaki söylentiler ise sakinler arasında gereksiz korku ve endişe yarattı.

Bu örnek, doğal afetler ve diğer acil durumlarda güvenilir bilginin önemini ve zararlı olabilen yanlış bilgi ve söylentilerle mücadele etmenin ve yardım çalışmalarının etkinliğini zayıflatan ihtiyacını vurgulamaktadır. Ayrıca, bireylerin ve toplulukların afet ve acil durumlara daha iyi tepki vermesine yardımcı olmak için eğitim ve hazırlık çalışmalarına olan ihtiyacı da ortaya koymaktadır.

Doğa açısından etkileri:

Yanlış bilgi doğaya da olumsuz etkileri olabilir. Örneğin, iklim değişikliği hakkında yanlış bilgi, konuyu ele almak için harekete geçmemeyle sonuçlanarak çevreye geri dönüşümsüz zararlar verir. Tehlike altındaki türler hakkında yanlış bilgi de, bu türlerin daha da tehlike altında kalmasına neden olacak şekilde koruma çabalarının azalmasına yol açabilir.

Doğal olaylar ve çevre açısından yanlış bilginin etkileri konusunda online olarak yayılan örneklerden biri, iklim değişikliği hakkında yanlış bilginin yayılmasıdır. İklim değişikliği, gezegenimizle ilgili en acil çevre sorunlarından biridir ve gerçekliğini ve insan faaliyetlerinin rolünü gösteren birçok bilimsel kanıt vardır. Ancak, iklim değişikliği hakkında yanlış bilgi ve komplo teorileri yayılan birçok kişi ve grup da vardır.

Yanlış bilginin iklim değişikliği hakkında toplumda algı ve tutumlarda olumsuz etkisi olmuştur. Örneğin, bazı insanlar iklim değişikliğinin insan faaliyetleri tarafından neden olunmayan doğal bir olgu olduğunu veya bilim insanları ve çevrecilerin politik veya finansal kazanç elde etmek için yarattığı bir aldatmaca olduğunu düşünmektedir.

Bu yanlış bilgi, insanlar iklim değişikliğinin gerçek bir sorun olduğuna inanmazlar veya sorunla başa çıkacak bir şey olmadığına inanırlarsa iklim değişikliği konusunda eylem alınmamasına yol açabilir. Bu da çevre ve gelecek nesiller için yıkıcı sonuçlara neden olabilir.

İklim değişikliği hakkında yanlış bilginin yayılması, online yanlış bilginin tehlikeleri ve kamu politikalarını ve bireysel eylemleri bilgilendirmek için doğru ve güvenilir bilgiye ihtiyaç duyulduğunun bir örneğidir.

Etik açıdan etkileri:

Yanlış bilgi yaymak, dürüstlük, bütünlük ve sorumluluk gibi etik prensiplere karşı gelir. Yanlış bilgi yaymak, hem bireylere hem de topluma zarar verebilir. İşte etik açıdan yanlış bilgi yaydığımızda neler olacağına dair bazı örnekler:

  • Güvenin ihlali: Yanlış bilgi yaymak, konuşmacı ile dinleyici arasındaki güveni bozar. Yanlış bilgi yayarsanız, dinleyicinizle doğruyu söylemediğiniz için itibarınızı ve güvenilirliğinizi zedeleyebilirsiniz.
  • Bilgi kirliliği: Yanlış bilgi yaymak ciddi sonuçlar doğurabilir. Bilgi kirliliği kafa karışıklığına ve yanlış anlamalara neden olabilir ve zararlı eylemlere yol açabilir.
  • Zarar: Yanlış bilgi, hem fiziksel hem de duygusal zarara yol açabilir. Örneğin, bir hastalık için yanlış bir tedavi yöntemi hakkında yanlış bilgi yayarsanız, insanlar uygun tıbbi tedavi yerine yanlış bilgiye güvenebilirler ve ciddi sağlık sonuçlarına yol açabilirler.
  • Sorumluluk: Toplum üyeleri olarak dürüst ve doğru olmakla sorumluyuz. Yanlış bilgi yaydığımızda bu sorumluluğumuzu yerine getirmiyoruz.

Özetle, yanlış bilgi yaymak, etik prensiplere karşı gelir, bilgi kirliliğine ve zarara yol açar ve doğru ve dürüst bir toplum üyesi olma sorumluluğumuzu yerine getirmediğimizi gösterir.

Sosyal medya platformlarının yanlış bilgi yayılmasındaki rolü:

Sosyal medya platformları, yanlış bilginin yayılmasında önemli bir rol oynarlar:

  • Yanlış bilgiyi arttırma: Sosyal medya platformları geniş bir kullanıcı tabanına sahip olduğundan, yanlış bilgi büyük bir kitleye hızlıca ulaşabilir. Yanlış bilgi, paylaşımlar, beğeniler ve yorumlar aracılığıyla hızlı bir şekilde yayılabilir ve ulaşımı ve etkisi artabilir.
  • Algoritmalar: Sosyal medya platformları, kullanıcıların haber kaynaklarında hangi içeriği göstereceğini belirlemek için algoritmalar kullanır ve bu algoritmalar doğruluğu ne olursa olsun etkileşim yaratan içeriği öncelikli olarak gösterebilir. Bu, yanlış bilginin doğru bilgiden daha fazla öne çıkabileceği anlamına gelir.
  • Doğrulama eksikliği: Sosyal medya platformları, yanlış bilgiyi bildirmek için kullanıcılara güvenir ve yanlış bilginin tespit edilmesi ve kaldırılması zaman alabilir. Ek olarak, birçok platform, içeriğin paylaşılmadan önce doğrulanması için sıkı politikalar veya mekanizmalar içermemektedir.
  • Yanlış bilgiyi teşvik etmek: Bazı durumlarda, sosyal medya platformları yanlış bilginin yayılmasını yanlışlıkla ödüllendirerek, tıklama ve etkileşim yaratan içeriği doğruluğundan bağımsız olarak ödüllendirebilir. Bu, yanlış bilginin daha fazla paylaşıldığı ve ödüllendirildiği bir ortam yaratabilir.

Sosyal medya platformlarındaki yanlış bilgi yayılmasının önlenmesi için birçok şirket, yanlış bilgiyi tespit etmek ve kaldırmak için faktör denetleme araçları ve üçüncü taraf faktör denetleyicileri ile ortaklıklar gibi önlemler uygulamaktadır. Ancak, bu platformlarda yanlış bilgi yayılmasının önlenmesi için hala yapılacak çok iş vardır.

Kullanıcı tarafından oluşturulan içeriğe izin veren herhangi bir platformda yanlış bilgi yayılabileceği için, yalnızca yanlış bilgi yaymak için özel olarak kullanılan tek bir sosyal medya platformu yoktur. Ancak araştırma çalışmalarına göre, özellikle yanlış bilgi yayılmasına yatkın olan platformlar arasında Facebook, Twitter ve YouTube gibi platformlar bulunmaktadır.

Bu platformlar büyük kullanıcı tabanlarına sahip olduklarından, yanlış bilginin hızla yayılması için idealdirler ve aynı zamanda içeriğin kolay ve geniş bir şekilde paylaşılmasına izin veren özelliklere sahiptirler, bu nedenle yanlış bilginin yayılmasını kontrol etmek zor olabilir. Ancak, yanlış bilginin TikTok, Instagram ve WhatsApp gibi diğer platformlarda da yayılabileceği unutulmamalıdır.

Bir platformda yanlış bilgi yayılma potansiyeline karşı farkında olmak ve bilgiyi paylaşmadan önce veya güvenmeden önce doğruluğunu doğrulamak için adımlar atmak önemlidir.

Yanlış bilgiye inanmak ve doğruluğunu kontrol etmemek

İnsanlar yanlış bilgilere inanıp bilgilerini kontrol etmeme konusunda birkaç sebep vardır. İşte birkaç örnek:

  • Onaylama yanılgısı: İnsanlar mevcut inançları veya değerleriyle uyumlu olan bilgilere daha fazla inanma eğiliminde olabilirler, hatta bilgi yanlış olsa bile. Bu onaylama yanılgısı olarak bilinir ve insanları bilgiyi eleştirel olarak incelemeden kabul etmeye yönlendirebilir. Örneğin, belirli bir siyasi partiyi şiddetle destekleyen bir kişi, onunla aynı fikirde olmayan bir parti hakkında yanlış bilgiye fact-check etmeden daha fazla inanma eğiliminde olabilir.
  • Duygusal tepkiler: Yanlış bilgi sıklıkla insanların akılcı düşünceleri yerine duygularına hitap edebilir. Örneğin, doğal afet veya sağlık sorunu hakkında yanlış bilgi, korku ve kaygıya neden olabilir ve insanları bilginin doğruluğunu doğrulamadan paylaşmaya yönlendirebilir.
  • Kaynaklara olan güven: İnsanlar, arkadaşlar, aile üyeleri veya sosyal medya etkileyicileri gibi belirli bilgi kaynaklarına güvenebilirler ve aldıkları bilgiyi doğrulamadan güvenebilirler. Örneğin, bir kişi, arkadaşının paylaştığı yanlış bir hikayeye doğrulama yapmadan inanabilir, çünkü arkadaşına doğru bilgiyi paylaşmak konusunda güvenir.
  • Sınırlı zaman veya kaynaklar: Birçok insan yoğun bir yaşam sürer ve aldıkları her bilgiyi fact-check etmek için zamanı veya kaynakları olmayabilir. Bu durum insanları belirli kaynaklara güvenmeye veya mantıklı görünen bilgileri doğrulamadan inanmaya yönlendirebilir.

İnsanların yanlış bilgiye inanmalarına dair günlük hayatta örnekler arasında, belirli gıdalar veya takviyelerle hastalıkları iyileştirdiği iddia edilen viral sosyal medya gönderilerinin yayılması, kulaktan kulağa yayılan şehir efsaneleri ve güncel olaylar veya siyasi figürlerle ilgili komplo teorileri yer alır. Ek olarak, doğal afet veya pandemi gibi belirsizlik dönemlerinde, doğru bilgiye erişmenin zor olabileceği zamanlarda, insanlar yanlış bilgiye daha fazla inanma eğiliminde olabilirler.

Yanlış bilginin yayılmasını önleyici araçlar:

İnternet ortamında yanlış bilginin yayılmasını önlemek için birkaç yol vardır. Bunlardan biri, medya okuryazarlığını geliştirmektir. Bu, insanlara gerçeğin ne olduğunu ve neyin yanlış olduğunu ayırt etmeyi ve bilgi kaynaklarını eleştirel olarak değerlendirmeyi öğretmeyi içerir.

Başka bir yol, Snopes veya FactCheck.org gibi gerçekleri doğrulamak için kullanılan faktör kontrolü araçlarını çevrimiçi olarak paylaşmadan önce kullanmaktır. Sosyal medya platformları, yanlış bilginin yayılmasını önlemek için yanlış bilgiyi etiketlemek veya tamamen kaldırmak gibi adımlar atabilir.

Eğitim, yanlış bilginin yayılmasını önlemede önemli bir araçtır ve ebeveynler ve okullar bu konuda çocukları eğitmekte önemli bir rol oynayabilirler. İşte ebeveynlerin ve okulların çocukları eğitmelerine yardımcı olabilecek bazı yollar:

  • Eleştirel düşünme becerilerini öğretin: Çocukları aldıkları bilgileri sorgulamaya ve doğru olup olmadığını eleştirel olarak düşünmeye teşvik edin. Bir fikir oluşturmadan önce birden fazla bilgi kaynağı aramalarını öğretin.
  • Gerçek dünya örnekleri kullanın: Yanlış bilginin sebep olduğu zararlar hakkında gerçek dünya örnekleri sağlayın, örneğin yanlış haber hikayelerinin veya söylentilerin seçimler üzerindeki etkisi veya doğal afetler sırasında yanlış bilginin yayılması gibi.
  • Medya okuryazarlığını teşvik edin: Çocuklara, kaynakları değerlendirmeyi, önyargıyı belirlemeyi ve gerçekle görüş ayrımı arasındaki farkı anlamayı içeren medya okuryazarlığı becerileri kazandırmaya yardımcı olun.
  • Sorumlu çevrimiçi davranışları öğretin: Çocukları çevrimiçi olarak sorumlu davranmaya ve bilgi paylaşmadan önce dikkatli düşünmeye teşvik edin. Gerçek olamayacak kadar iyi görünen bilgilerden kaçınmalarını ve bilgi kaynağını paylaşmadan önce kontrol etmelerini öğretin.
  • Empati ve merhameti teşvik edin: Çocukları yanlış bilginin diğerleri üzerindeki etkisini düşünmeye ve etkilenenlerin duygularını ve bakış açılarını dikkate almaya teşvik edin.

Liderler, tarihçiler ve filozoflar yanlış bilginin yayılması hakkında neler dediler?

Yuval Noah Harari: “21. yüzyılda fikirleri ve inançları yayma kapasitemiz artık geleneksel elitlerle sınırlı değil. Potansiyel olarak hepimiz küresel konuşmaya etki edebiliriz. Tehlike ise herkesin konuşmaya katılmasıyla, anlamlı bir konuşmanın yapılması giderek zorlaşıyor.”

Barack Obama: “İnternet üzerinde gerçek bir konuşma ve gerçek bir tartışma yapabileceğimiz ortak bir alan yaratmak için yollar bulmamız gerekiyor. Daha iyi teknik sistemler inşa etmekten daha fazlasını gerektiriyor. İnterneti nasıl kullandığımız ve hangi tür topluluklar kurmak istediğimize dair varsayımlarımızda bir değişiklik gerekiyor.”

Winston Churchill: “Bir yalan gerçekler henüz pantolonunu giyme fırsatına erişmeden yarı dünya çevresinde dolanır.”

Hannah Arendt: “Totaliter yönetimlerin ideal konusu, ikna edilmiş Nazi ya da Komünist değil, artık gerçekle kurgu, doğru ile yanlış arasındaki ayrımı kaybetmiş insanlardır.”

Timothy Snyder: “Gerçekleri terk etmek, özgürlüğü terk etmek demektir. Hiçbir şey doğru değilse, hiç kimse gücü eleştiremez, çünkü bunun yapılması için bir temel yoktur.”

Bu ifadeler, yanlış bilgi yaymanın çevrimiçi ortamda taşıdığı tehlikeleri ve bireylerin ve toplumun bütününün bilginin doğruluğuna ve doğruluğuna öncelik vermesi gerektiğini vurgular. Ayrıca çevrimiçi bilgiyle eleştirel düşünme ve sorumlu bir şekilde ilgilenmenin önemine işaret eder.

Yanlış bilgi üzerine alıntılar:

“Yalanın yarısı dünya turunu yaparken gerçek ayakkabılarını giymeye hazırlanır.” – Mark Twain

“İnternet, icat edilmiş en etkili propaganda makinesidir. İnterneti kontrol ederseniz, hikayeyi kontrol edebilirsiniz.” – Misha Glenny

“Yalan dünyayı gezerken gerçek topallayarak gelir.” – Jonathan Swift

“Bilgi çağında, cehalet bir seçimdir.” – Donny Miller

“Sosyal medya en büyük eşitleyicidir. Katılmaya istekli herkese bir ses ve bir platform verir.” – Amy Jo Martin

“Gerçek her zaman güzel değildir, güzel sözler de gerçek değildir.” – Lao Tzu

“İnternetin sorunu, sesini en yüksek çıkaranları ödüllendirmesidir, değerli bir şey söyleyenleri değil.” – Brian Solis

“İnternet bazı insanların gerçek zekasını göstermek için gittikleri yerdir; diğerleri için tamamen zeki olmadıklarını gösterir.” – Bilinmeyen

“Yarım bir doğru, yalanların en korkak olanıdır.” – Mark Twain

 “Yanlış bilgi güvensizliklerimiz ve korkularımız üzerinde avlanan bir virüstür ve herhangi bir hastalık kadar ölümcül olabilir.” – Padma Lakshmi

“Sosyal medya teknolojinin sömürüsü değil, topluma hizmettir.” – Simon Mainwaring

“Yalan korkaklıktır, gerçek cesarettir.” – Hosea Ballou

“Doğru gözlemlerin gücü, onu sahip olmayanlar tarafından genellikle sinsilik olarak adlandırılır.” – George Bernard Shaw

“Dünyanın en büyük sorunu, insanların söylediği yalanlar değil, söylemedikleri gerçeklerdir.” – Bilinmeyen

“İnternet çağrı bekletmenin icadından beri insan iletişiminin tarihindeki en önemli tek gelişmedir.” – Dave Barry

Yanlış bilgiyi kontrol ederken kime veya neye güvenebiliriz?

Bilgi doğruluğunu kontrol etmek ve yanlış bilginin yayılmasını engellemek için güvenebileceğimiz birkaç kaynak vardır. İşte birkaç örnek:

  1. Doğruluk kontrolü yapan kuruluşlar: FactCheck.org ve PolitiFact gibi doğruluk kontrolü yapan kuruluşlar, politikacılar, örgütler ve bireyler tarafından yapılan iddiaların doğruluğunu doğrulamaya adanmıştır.

2. Haber kuruluşları: New York Times, BBC ve Reuters gibi saygın haber kuruluşları, yayınlamadan önce bilginin doğruluğunu doğrulayan profesyonel gazeteciler ve doğrulama ekiplerine sahiptir.

3. Uzman görüşleri: Birçok durumda, belirli bir alanda uzmanlara danışarak bilginin doğruluğunu doğrulamak yararlı olabilir. Örneğin, bilim veya sağlıkla ilgili bilginin doğruluğundan emin değilseniz, bir bilim adamı veya doktora danışabilirsiniz.

4. Çevrimiçi araçlar: Google Fact Check Explorer gibi birkaç çevrimiçi araç, kullanıcıların bilgiyi hızlı bir şekilde doğrulamasına ve doğruluğunu belirlemesine yardımcı olabilir.

5. Eleştirel düşünme: Sonuçta, bilginin doğruluğunu doğrulama sorumluluğu her bireyin kendisindedir. Kaynakları sorgulama ve birden fazla kaynağı kontrol etme gibi eleştirel düşünme becerileri geliştirmek, bireylerin yanlış bilgi yaymaktan kaçınmalarına yardımcı olabilir.

Bu kaynaklara güvenerek ve kendi eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirerek, yanlış bilginin yayılmasını engelleyebilir ve doğru bilgi paylaşımını teşvik edebiliriz.

Yanlış bilgi yayan bireylerin hukuki sorumlulukları:

Yanlış bilgiyi yayan kişinin hukuki sorumlulukları, yanlış bilginin yayıldığı belirli durum ve yargı yetkisi bağlamına bağlıdır. Genel olarak, bir kişinin başka bir kişinin itibarını veya iş çıkarlarını zarara uğratan yanlış bilgi yayması durumunda iftira suçu işlemiş olabilir. İftira bir medeni suç olup, bir kişinin yanlış beyanlar yaptığı ve başka bir kişinin itibarını zedelediği tespit edildiğinde, o kişi zararların tazmini için sorumlu tutulabilir veya yanlış beyanları geri çekmek zorunda kalabilir.

Bazı durumlarda, yanlış bilgi yaymak suç olabilir. Örneğin, bazı ülkelerde milli güvenlik, kamu güvenliği veya kamu sağlığı ile ilgili yanlış bilgi yaymak suç teşkil edebilir.

Ek olarak, bazı yargı bölgelerinde, siber zorbalık veya çevrimiçi taciz gibi yanlış bilginin yayılmasıyla ilgili özel yasalar da bulunmaktadır. Bu yasalar, bu faaliyetleri yürüten kişileri cezai veya medeni yaptırımlara tabi tutabilir. Yanlış bilgi yaymanın hukuki sorumlulukları karmaşık ve özel durumlara göre değişebilir. Yanlış bilgi yayılmasıyla ilgili olası hukuki sorumluluklarınızla ilgili endişeleriniz varsa, her zaman bir hukuk uzmanıyla danışmak veya hukuki tavsiye almak tavsiye edilir.

Yanlış bilgi yaymanın geleceği :

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yanlış bilgi yayılması daha sofistike ve tespit edilmesi daha zor hale gelecektir. Ancak, yapay zeka ve blok zinciri gibi yanlış bilgiyle mücadele etmek için yeni araçlar ve teknolojiler geliştiriliyor. Bu teknolojilere yatırım yapmaya ve yanlış bilginin yayılmasını önlemek için yeni stratejiler geliştirmeye devam etmemiz önemlidir.

Teknolojik ilerlemeler ve toplumsal değişiklikler sürekli olarak evrimleştiği için yanlış bilginin gelecek yıllarda toplumlara nasıl etki edeceğini kesin olarak tahmin etmek zordur. Ancak, yanlış bilginin potansiyel uzun vadeli etkileri, zamanla toplumları etkileyebilir:

  1. Kurum ve uzmanlara olan güvensizlik: Yanlış bilginin yüksek oranda yayılması, medya, hükümet ve bilimsel topluluk gibi kurum ve uzmanlara olan güvensizliği artırabilir. Bu, toplumun bilinçli kararlar alabilme ve önemli konulara yönelik çözümler üretme yeteneğini ciddi şekilde etkileyebilir.

2. Polarizasyon ve bölünme: Yanlış bilgi, mevcut toplumsal ayrılıkları kötüleştirebilir ve artan kutuplaşmaya neden olabilir, bu da ortak zemin bulmayı ve ortak hedeflere doğru çalışmayı zorlaştırabilir.

3. Halk görüşünün manipüle edilmesi: Yanlış bilgi, halk görüşünü manipüle etmek, seçimleri etkilemek ve karar alma süreçlerini etkilemek için kullanılabilir. Bu, demokratik süreçler ve hükümetin işleyişi için önemli sonuçlar doğurabilir.

4. Mental sağlık üzerindeki etkisi: Yanlış bilgi ve komplo teorilerine maruz kalma, anksiyete, depresyon ve paranoya gibi olumsuz mental sağlık etkilerine neden olabilir. Ekonomik etki: Yanlış bilgi, tüketici davranışlarını etkileme veya piyasa dalgalanmalarına neden olma gibi ekonomik etkilere sahip olabilir.

Bu potansiyel uzun vadeli etkileri önlemek için, medya okuryazarlığı, eleştirel düşünme ve doğrulama becerilerini teşvik etmek önemlidir. Ayrıca, teknoloji şirketleri ve hükümetler, doğru bilginin yayılmasını teşvik eden politikalar ve araçlar oluşturmak için çalışabilirler ve yanlış bilginin yayılmasını azaltabilirler.

Yanlış bilgi yaymak üzerine yayınlanmış kitaplar:

İşte yanlış bilgi yaymanın beş çok satan kitabı:

“Propaganda” – Edward Bernays – Bu 1928 klasik kitabı, kamuoyunu şekillendirmek için propagandanın kullanımı üzerine önemli bir çalışmadır.

“Math Yıkımının Silahları” – Cathy O’Neil – Bu 2016 kitabı, algoritmaların ve verilerin toplum üzerindeki etkisini ve yanlış bilgi yaymak için nasıl kullanılabileceğini araştırıyor.

“The Smear: How Shady Political Operatives and Fake News Control What You See, What You Think, and How You Vote” – Sharyl Attkisson – Bu 2017 kitabı, siyasi spin, sahte haberler ve propaganda dünyasına dalıyor.

“Post-Truth” – Lee McIntyre – Bu 2018 kitap, “post-truth” politikanın yükselişini ve yanlış bilginin nasıl kullanıldığını kamuoyunu manipüle etmek için inceliyor.

“Truth in the Age of Lies: How to Navigate the Post-Fact Society” – Arjun Appadurai – Bu 2020 kitabı, gerçeklerin ve doğruların saldırı altında olduğu bir dünyada yanlış bilgiyi tanımlama ve mücadele etme konusunda ipuçları sunuyor.

Bu kitaplar, yanlış bilgi yaymanın tehlikeleri hakkında değerli içgörüler sunar ve onunla mücadele etmek için araçlar sağlar.

Yanlış bilgi yaymak üzerine yayınlanmış belgeseller:

“Büyük Hackleme” (2019) – Bu belgesel, Cambridge Analytica skandalını ve 2016 ABD başkanlık seçimleri sırasında yanlış bilginin nasıl yayıldığını araştırıyor.

“Truth Sonrası: Dezinformasyon ve Sahte Haberlerin Maliyeti” (2020) – Bu HBO belgeseli, sahte haberlerin yükselişini ve toplum üzerindeki etkisini inceliyor.

“Koşullar ve Şartlar Geçerli Olabilir” (2013) – Bu belgesel, teknoloji şirketlerinin kişisel verilerimizi nasıl kullandığına ve gördüğümüz bilgiyi nasıl manipüle edebileceğine bakıyor.

“İnternetin Kendi Çocuğu: Aaron Swartz’ın Hikayesi” (2014) – Yanlış bilgiye özellikle odaklanmasa da, bu belgesel internet aktivisti Aaron Swartz’ın herkese bilgiyi daha erişilebilir ve açık hale getirme çabalarını anlatıyor.

“Özgürlüğün Bedeli” (2018) – Bu belgesel, Nobel Barış Ödülü sahibi Kailash Satyarthi’nin çocuk işçiliği ve insan kaçakçılığına karşı verdiği mücadeleyi takip ediyor ve bu mücadelenin çocukları köleliğe almak için yanlış bilgi yayılmasını da içeriyor.

İnternet üzerinde yanlış bilgi yaymak, politika, doğal afetler ve insanlık dahil hayatımızın birçok alanında ciddi sonuçlara neden olabilir. Ayrıca, etik ve yasal sorunlara da yol açabilir. Bu nedenle, doğru bilginin önemini kendimize ve çocuklarımıza öğretmek çok önemlidir. Bilgiyi doğrulamak için kullanabileceğimiz çeşitli araçlar ve platformlar mevcuttur ve yanlış bilginin yayılmasını önlemek için bunlara güvenmek önemlidir. Sonuçta, paylaştığımız bilgilerden sorumlu olmalı ve çevrimiçi iletişimde doğruluğu ve doğruluğu teşvik etmeye çalışmalıyız.

Blogger’dan not:

ChatGPT’nin yardımıyla yazdığım ilk blogum.

Ücretsiz çevrimiçi görseller Pixabay‘den kullanılmıştır.

ChatGPT, sorduğum tüm bu sorularla ne yapacak?

Cevap: Bir dil yapay zekası olarak, bana sorulan veya bana verilen soruların veya cevapların hiçbirini saklamıyorum. Konuşma tamamlandığında veya kapatıldığında, tartışılan tüm bilgiler silinir ve bana artık erişilemez. Amacım, bilgim ve yeteneğimin en iyisine göre, sorularınıza yardımcı ve bilgilendirici cevaplar sağlamaktır.

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Spreading false information online

Introduction

The internet has revolutionized the way we interact with each other, share information, and consume media. While this has brought many benefits, it has also created a new problem: the proliferation of false information online. False information, also known as misinformation or fake news, refers to inaccurate or intentionally misleading information that is shared online. The purpose of this article is to explore the effects of spreading false information online, from different perspectives, and to discuss ways in which we can prevent it from happening.

Short summary in the spread of false information in history:

The spread of false information, or propaganda, has a long history dating back to ancient times. The ancient Greeks and Romans used propaganda to promote their political agendas, and propaganda was also used by religious leaders and monarchs throughout the Middle Ages.

In modern times, propaganda became more sophisticated with the advent of mass media, particularly in the context of World War I and World War II. During these wars, propaganda was used extensively by governments to shape public opinion and support for the war effort.

In the post-war period, propaganda continued to be used by governments, particularly during the Cold War. During this period, both the United States and the Soviet Union used propaganda to promote their respective ideologies and to vilify the other side.

Today, the spread of false information has become even more pervasive with the rise of social media and the internet. False information can be spread quickly and widely, and can have serious consequences for individuals and society as a whole. It is important for individuals to be aware of the risks of false information and to take steps to verify information before sharing it.

Why do people spread false information online?

There are many reasons why people spread false information online. One of the main reasons is to manipulate public opinion. This can be done for political gain, financial gain, or to spread propaganda. False information can also be spread as a prank or to cause harm to others. Some people spread false information because they are misinformed themselves and do not know any better. Whatever the reason, the effects of spreading false information can be damaging and far-reaching.

Tools and methods of spreading false information:

There are several tools and methods that are commonly used for spreading false information online, including:

  1. Social media: Social media platforms such as Facebook, Twitter, and Instagram have become popular tools for spreading false information. False information can be shared, liked, and commented on, often leading to its rapid spread across social networks.
  2. Websites and blogs: False information can also be spread through websites and blogs that are designed to look like credible news sources. These sites may use clickbait headlines or sensationalized content to attract visitors and increase engagement.
  3. Chatbots and automated accounts: Chatbots and automated accounts can be used to spread false information on social media and other online platforms. These accounts may be programmed to mimic human behavior and engage with other users, making it difficult to distinguish between genuine and fake accounts.
  4. Deepfakes: Deepfakes are manipulated videos or images that appear to be real but have been created using artificial intelligence. These videos can be used to spread false information or manipulate public opinion.
  5. Email and messaging: False information can also be spread through email and messaging apps. This can include phishing scams, false rumors, and malicious links that are designed to trick users into downloading malware or providing personal information.
  6. Online forums and discussion boards: False information can be spread on online forums and discussion boards, where users can post anonymously and engage in discussions with other users.

It is important to be aware of these tools and methods for spreading false information online, and to carefully evaluate the credibility of information before sharing it with others.

Effects of spreading false information online

From the point of youth

The internet has become an integral part of the lives of many young people. Unfortunately, this also means that they are susceptible to false information. False information can lead to anxiety, fear, and confusion in young people, especially if they are unable to differentiate between what is true and what is false. This can also affect their critical thinking skills and make them more likely to believe in conspiracy theories.

One example of the effects of spreading false information online on young people is the “Momo Challenge” that gained widespread attention in 2018. The challenge involved a creepy-looking character named “Momo” who was said to appear in children’s videos and social media messages, encouraging them to perform dangerous tasks, including self-harm and suicide.

The Momo Challenge was later revealed to be a hoax, but not before it had caused widespread panic among parents and children. Many young people became frightened and anxious, and some even reported having nightmares and difficulty sleeping.

The Momo Challenge is an example of how false information can be spread online and have a harmful effect on young people. It highlights the need for media literacy education and critical thinking skills to help young people distinguish between what is true and what is false online.

From the point of politics

Spreading false information can have a significant impact on politics. False information can be used to sway public opinion, discredit opponents, and manipulate the outcome of elections. In recent years, false information has been used to influence elections in many countries around the world. This is a serious issue because it undermines the democratic process and erodes trust in institutions.

One example of the effects of spreading false information online in politics is the alleged Russian interference in the 2016 US Presidential Election. According to the US intelligence community, Russian operatives spread false information and propaganda on social media in an attempt to influence the election outcome.

The Russian operatives created fake social media accounts and groups, which spread false stories and divisive messages to millions of Americans. For example, false information was spread about Hillary Clinton’s health, her involvement in a supposed child sex trafficking ring, and her supposed support for Islamic terrorism.

The spread of false information is believed to have had a significant impact on the outcome of the election, contributing to the defeat of Clinton and the election of Donald Trump. The spread of false information also had a harmful effect on public trust in the democratic process and undermined the integrity of the election.

This example highlights the dangers of spreading false information online in politics and the need for measures to combat disinformation and protect the democratic process.

Hitler and the Nazi regime spread a great deal of false information during their governance of Germany from 1933 to 1945. This propaganda was aimed at controlling public opinion, manipulating the media, and promoting Nazi ideology.

One of the most notable examples of false information spread by the Nazi regime was the promotion of the “stab-in-the-back” myth. This myth claimed that Germany had not actually lost World War I on the battlefield, but rather had been betrayed by the German government and military leaders who had surrendered. This false information was spread through Nazi propaganda and helped to promote nationalist sentiment and hatred towards those perceived as “traitors”.

Hitler and the Nazi regime also used propaganda to promote anti-Semitic sentiment and justify their persecution of Jews, Roma, and other minority groups. They spread false information about these groups, portraying them as threats to German society and blaming them for Germany’s problems.

The result of this false information was the rise of the Nazi party, the establishment of a totalitarian regime, and the perpetration of some of the worst atrocities in human history, including the Holocaust. The spread of false information played a significant role in the Nazi’s rise to power, as it helped to sway public opinion and suppress dissenting voices.

The lessons of this dark period of history serve as a reminder of the power of false information and the importance of promoting media literacy and critical thinking to prevent its spread.

From the point of humanity

Spreading false information can have serious consequences for humanity. For example, false information about vaccines has led to a decrease in vaccination rates, which can result in the spread of deadly diseases. False information can also cause panic and unrest during natural disasters or emergencies, making it difficult for authorities to provide effective aid.

One example of the effects of spreading false information online from the point of humanity is the spread of false information about vaccines. In recent years, there has been a growing movement of people who believe that vaccines are harmful or ineffective, and who spread false information and conspiracy theories about vaccines online.

The spread of false information about vaccines has had a harmful effect on public health, leading to outbreaks of preventable diseases and putting vulnerable populations at risk. For example, in 2019, the World Health Organization identified vaccine hesitancy as one of the top 10 threats to global health, noting that “vaccine hesitancy threatens to reverse progress made in tackling vaccine-preventable diseases.”

The spread of false information about vaccines is a prime example of the dangers of misinformation online, and the need for accurate and reliable information to inform public health policy and individual decisions. It also underscores the importance of education and outreach efforts to combat vaccine hesitancy and promote vaccination as a safe and effective way to protect public health.

From the point of natural disasters and getting help

During natural disasters or emergencies, false information can spread quickly, causing panic and confusion. This can make it difficult for emergency services to provide aid and can put lives at risk.

One example of the effects of spreading false information online from the point of natural disasters and getting help is the false information that was spread during the Hurricane Sandy disaster in 2012.

During the hurricane, false information was spread on social media about emergency services and resources, causing confusion and panic among residents who were trying to seek help. For example, false reports were spread about the availability of fuel at gas stations and the locations of emergency shelters, leading to long lines and overcrowding at some locations while other facilities were left underutilized.

The spread of false information also caused problems for emergency responders and relief workers who were trying to coordinate their efforts. False reports about road closures and other obstacles made it difficult for responders to reach affected areas, while rumors about looting and other criminal activity created unnecessary fear and anxiety among residents.

This example highlights the importance of reliable information during natural disasters and other emergencies, and the need to combat false information and rumors that can cause harm and undermine the effectiveness of relief efforts. It also underscores the need for education and preparedness efforts to help individuals and communities better respond to disasters and emergencies.

From the point of nature

False information can also have negative effects on the environment. For example, false information about climate change can lead to a lack of action to address the issue, resulting in irreparable damage to the environment. False information about endangered species can also lead to a lack of conservation efforts, further endangering these species.

One example of the effects of spreading false information online from the point of nature is the spread of false information about climate change. Climate change is one of the most pressing environmental issues facing our planet, and there is a wealth of scientific evidence demonstrating its reality and the role of human activities in causing it. However, there are also many individuals and groups who spread false information and conspiracy theories about climate change online.

The spread of false information about climate change has had a harmful effect on public perceptions and attitudes towards the issue. For example, some people believe that climate change is a natural phenomenon that is not caused by human activities, or that it is a hoax created by scientists and environmentalists for political or financial gain.

This false information can lead to a lack of action on climate change, as people may not believe that it is a real problem or may believe that there is nothing they can do to address it. This, in turn, can have devastating consequences for the environment and for future generations.

The spread of false information about climate change is an example of the dangers of misinformation online, and the need for accurate and reliable information to inform public policy and individual actions.

From the point of ethics

When we spread false information, we violate ethical principles such as honesty, integrity, and responsibility. Spreading false information can lead to harm, both to individuals and society as a whole. Here are some examples of what happens when we spread false information from the point of ethics:

  1. Violation of trust: Spreading false information breaks the trust between the speaker and the audience. If someone spreads false information, they are not being truthful with their audience, and this can damage their reputation and credibility.
  2. Misinformation: Spreading false information can lead to misinformation, which can have serious consequences. Misinformation can cause confusion and misunderstanding, and it can lead to harmful actions.
  3. Harm: False information can lead to harm, both physical and emotional. For example, if someone spreads false information about a cure for a disease, people might rely on that false information instead of seeking out proper medical treatment, which could lead to serious health consequences.
  4. Responsibility: As members of a community, we have a responsibility to be honest and truthful. When we spread false information, we are not fulfilling that responsibility.

In summary, spreading false information violates ethical principles, leads to misinformation and harm, and shirks our responsibility to be truthful and honest members of our communities.

The role of Social media platforms in spreading false information:

Social media platforms play a significant role in spreading false information in several ways:

  1. Amplifying false information: Social media platforms have a vast user base, making it easy for false information to reach a large audience quickly. False information can spread rapidly through shares, likes, and comments, amplifying its reach and impact.
  2. Algorithms: Social media platforms use algorithms to determine what content to display in users’ news feeds, and these algorithms can prioritize content that generates engagement, regardless of its accuracy. This means false information may be given more prominence than accurate information.
  3. Lack of fact-checking: Social media platforms rely on users to report false information, and it can take time for false information to be identified and removed. Additionally, many platforms do not have strict policies or mechanisms for fact-checking content before it is shared.
  4. Incentivizing false information: In some cases, social media platforms may inadvertently incentivize the spread of false information by rewarding content that generates clicks and engagement, regardless of its accuracy. This can create an environment where false information is more likely to be shared and rewarded.

To address the issue of false information spreading on social media platforms, many companies are implementing measures to identify and remove false information, including fact-checking tools and partnerships with third-party fact-checkers. However, there is still much work to be done to combat the spread of false information on these platforms.

There is no single social media platform that is exclusively used to spread false information, as false information can be spread on any platform that allows user-generated content. However, according to research studies, some of the platforms that have been found to be particularly susceptible to the spread of false information include Facebook, Twitter, and YouTube.

These platforms have large user bases, making them ideal for false information to spread rapidly, and they also have features that allow content to be shared easily and widely, making it difficult to control the spread of false information. However, it’s important to note that false information can also spread on other platforms like TikTok, Instagram, and WhatsApp.

It’s important to be aware of the potential for false information to spread on any platform and to take steps to verify the accuracy of information before sharing it or relying on it.

Believing in false information and not fact-cheking:

There are several reasons why people may believe in false information and not fact-check the information they receive. Here are a few examples:

  1. Confirmation bias: People may be more likely to believe information that aligns with their existing beliefs or values, even if the information is false. This is known as confirmation bias, and it can lead people to accept information without critically examining it. For example, a person who strongly believes in a particular political party may be more likely to believe false information about the opposing party without fact-checking it.
  2. Emotional responses: False information can often appeal to people’s emotions, rather than their rational thinking. For example, false information about a natural disaster or health scare can trigger fear and anxiety, leading people to share the information without verifying its accuracy.
  3. Trust in sources: People may trust certain sources of information, such as friends, family members, or social media influencers, without verifying the information they receive. For example, a person may believe a false story shared by a close friend without fact-checking it, because they trust their friend to share accurate information.
  4. Limited time or resources: Many people lead busy lives and may not have the time or resources to fact-check every piece of information they receive. This can lead people to rely on shortcuts, such as trusting certain sources or not fact-checking information that seems plausible.

Daily life examples of people believing false information include the spread of viral social media posts claiming to cure illnesses with certain foods or supplements, urban legends that spread through word-of-mouth, and conspiracy theories about current events or political figures. Additionally, people may be more likely to believe false information during times of crisis or uncertainty, such as during a natural disaster or a pandemic, when accurate information may be harder to come by.

Tools to Preventing false information spreading online

There are several ways in which we can prevent false information from spreading online. One way is to improve media literacy. This involves teaching people how to differentiate between what is true and what is false, and how to critically evaluate sources of information.

Another way is to use fact-checking tools, such as Snopes or FactCheck.org, to verify information before sharing it online. Social media platforms can also take steps to prevent false information from spreading, such as by labeling false information or removing it altogether.

Education is a key tool in preventing the spread of false information, and parents and schools can play an important role in educating children about this issue. Here are some ways in which parents and schools can help educate children:

  1. Teach critical thinking skills: Encourage children to question the information they receive, and to think critically about whether it is accurate or not. Teach them to seek out multiple sources of information before forming an opinion.
  2. Use real-world examples: Provide children with real-world examples of the harm that can be caused by false information, such as the impact of false news stories or rumors on elections, or the spread of false information during natural disasters.
  3. Promote media literacy: Help children develop media literacy skills, such as the ability to evaluate sources, identify bias, and distinguish between fact and opinion.
  4. Teach responsible online behavior: Encourage children to be responsible online and to think carefully before sharing information. Teach them to be wary of information that seems too good to be true, and to check the source of the information before sharing it.
  5. Foster empathy and compassion: Encourage children to think about the impact that false information can have on others, and to consider the feelings and perspectives of those who are affected by it.

By providing children with the skills and knowledge they need to evaluate information critically, parents and schools can help prevent the spread of false information and promote a more informed and responsible society.

What did some world leaders, historians, and philosophers have said about spreading false information online:

  1. Yuval Noah Harari: “In the 21st century, the capacity to spread ideas and beliefs is no longer limited to the traditional elite. We are all, potentially, able to influence the global conversation. The danger is that with everyone joining the conversation, it becomes increasingly difficult to have a meaningful one.”
  2. Barack Obama: “We are going to have to find ways to create a common space on the internet where we can have a real conversation and a real debate. It requires more than just building better technical systems. It requires a cultural shift, a shift in our assumptions about how we use the internet and what kind of communities we want to build.”
  3. Winston Churchill: “A lie gets halfway around the world before the truth has a chance to get its pants on.”
  4. Hannah Arendt: “The ideal subject of totalitarian rule is not the convinced Nazi or the convinced Communist, but people for whom the distinction between fact and fiction, true and false, no longer exists.”
  5. Timothy Snyder: “To abandon facts is to abandon freedom. If nothing is true, then no one can criticize power, because there is no basis upon which to do so.”

These statements highlight the dangers of spreading false information online and the need for individuals and society as a whole to prioritize the truth and accuracy of information. They also emphasize the importance of critical thinking and responsible engagement with information online.

Quotes about spreading false information:

  1. “A lie can travel halfway around the world while the truth is putting on its shoes.” – Mark Twain
  2. “The internet is the most effective propaganda machine ever invented. If you control the internet, you can control the narrative.” – Misha Glenny
  3. “Falsehood flies, and truth comes limping after it.” – Jonathan Swift
  4. “In the age of information, ignorance is a choice.” – Donny Miller
  5. “Social media is the ultimate equalizer. It gives a voice and a platform to anyone willing to engage.” – Amy Jo Martin
  6. “The truth is not always beautiful, nor beautiful words the truth.” – Lao Tzu
  7. “The problem with the internet is that it rewards those who shout the loudest, rather than those who have something valuable to say.” – Brian Solis
  8. “The internet is where some people go to show their true intelligence; others, their complete lack of it.” – Unknown
  9. “A half-truth is the most cowardly of lies.” – Mark Twain
  10. “Misinformation is a virus that preys on our insecurities and fears, and can be just as deadly as any disease.” – Padma Lakshmi
  11. “Social media is not about the exploitation of technology but service to community.” – Simon Mainwaring
  12. “Falsehood is cowardice, the truth courage.” – Hosea Ballou
  13. “The power of accurate observation is commonly called cynicism by those who have not got it.” – George Bernard Shaw
  14. “The biggest problem with the world today is not the lies that people tell, but the truths that they don’t.” – Unknown
  15. “The internet is the most important single development in the history of human communication since the invention of call waiting.” – Dave Barry

These quotes highlight the power of false information in the digital age and the importance of being vigilant and informed when consuming and sharing information online.

Who or what can we rely on when it comes cheking false information

There are several sources that we can rely on to check the accuracy of information and combat the spread of false information. Here are a few examples:

  1. Fact-checking organizations: Fact-checking organizations, such as FactCheck.org and PolitiFact, are dedicated to verifying the accuracy of claims made by politicians, organizations, and individuals.
  2. News organizations: Reputable news organizations, such as the New York Times, BBC, and Reuters, have professional journalists and fact-checking teams that verify the accuracy of information before publishing.
  3. Expert opinions: In many cases, it may be helpful to consult experts in a particular field to verify the accuracy of information. For example, if you are unsure about the accuracy of information related to science or health, you can consult a scientist or doctor.
  4. Online tools: There are several online tools, such as Google Fact Check Explorer, that can help users quickly fact-check information and determine its accuracy.
  5. Critical thinking: Ultimately, the responsibility to verify the accuracy of information lies with each individual. Developing critical thinking skills, such as questioning sources and checking multiple sources, can help individuals avoid spreading false information.

By relying on these sources and developing our own critical thinking skills, we can combat the spread of false information and promote accurate information-sharing.

Trustworthy fact-checking platforms in Turkey

  1. Teyit.org: Teyit.org is a Turkish fact-checking platform that investigates and verifies information related to politics, society, health, and science.
  2. Doğruluk Payı: Doğruluk Payı is a fact-checking platform that investigates claims made by Turkish politicians, political parties, and media outlets.
  3. Gazete Duvar: Gazete Duvar is an independent news website in Turkey that publishes news and analysis, and also has a fact-checking section that verifies the accuracy of claims made by Turkish politicians.
  4. Gerçek Gündem: Gerçek Gündem is a Turkish news website that also has a fact-checking section, which investigates and verifies the accuracy of information related to politics, society, and health.

These platforms are dedicated to verifying the accuracy of information and promoting fact-based reporting. By consulting these sources, Turkish individuals can stay informed and avoid spreading false information.

How do you know that the above information is correct? (my first chat with AI)

As an AI language model, I don’t have personal opinions, but I have been trained on a vast amount of data to provide accurate and reliable information to the best of my knowledge.

The above information about trustworthy fact-checking platforms in Turkey is based on my language model’s knowledge cutoff date of September 2021, and it was gathered from various sources, including reputable news websites and fact-checking organizations. However, it is always important to verify information and consult multiple sources before making any decisions or drawing any conclusions.

Legal responsibilities of individuals who are spreading false information

The legal responsibilities of individuals who are spreading false information depend on the specific circumstances and jurisdiction in which the false information is being spread.

In general, individuals who spread false information that harms another person’s reputation or business interests may be held liable for defamation. Defamation is a civil offense, and individuals who are found to have made false statements that harm another person’s reputation may be required to pay damages or retract the false statements.

In some cases, spreading false information may also be a criminal offense. For example, in some countries, spreading false information about national security, public safety, or public health may be a criminal offense.

Additionally, in some jurisdictions, there are laws that specifically address the spread of false information online, such as laws against cyberbullying or online harassment. These laws may impose criminal or civil penalties on individuals who engage in these activities.

It is important to note that the legal responsibilities of individuals who spread false information are complex and may vary depending on the specific circumstances. It is always advisable to consult with a legal expert or seek legal advice if you are concerned about potential legal liabilities related to the spread of false information.

The future of spreading false information

As technology continues to evolve, it is likely that false information will become more sophisticated and harder to detect. However, there are also new tools and technologies being developed to combat false information, such as artificial intelligence and blockchain. It is important that we continue to invest in these technologies and develop new strategies to prevent false information from spreading.

It is difficult to predict with certainty how false information will affect societies in coming years, as technological advancements and societal changes are constantly evolving. However, there are some potential long-term effects of false information that may impact societies over time:

  1. Distrust in institutions and experts: If false information continues to be spread at high rates, it may lead to a growing distrust in institutions and experts, such as the media, government, and scientific community. This could have significant impacts on society’s ability to make informed decisions and address important issues.
  2. Polarization and division: False information can exacerbate existing societal divisions and lead to increased polarization, making it difficult to find common ground and work towards shared goals.
  3. Manipulation of public opinion: False information can be used to manipulate public opinion, sway elections, and influence decision-making. This can have significant consequences for democratic processes and the functioning of government.
  4. Impact on mental health: Exposure to false information and conspiracy theories can have negative impacts on mental health, leading to anxiety, depression, and paranoia.
  5. Economic impact: False information can also have economic impacts, such as affecting consumer behavior or causing market volatility.

To prevent these potential long-term effects of false information, it is important to promote media literacy, critical thinking, and fact-checking skills. Additionally, technology companies and governments can work to create policies and tools that promote the dissemination of accurate information and reduce the spread of false information.

Books about spreading false information:

Here are five best-selling books about spreading false information:

  1. Propaganda” by Edward Bernays – This classic book from 1928 is a seminal work on the use of propaganda to shape public opinion.
  2. “Weapons of Math Destruction” by Cathy O’Neil – This 2016 book explores the impact of algorithms and data on society, and how they can be used to spread false information.
  3. “The Smear: How Shady Political Operatives and Fake News Control What You See, What You Think, and How You Vote” by Sharyl Attkisson – This 2017 book delves into the world of political spin, fake news, and propaganda.
  4. “Post-Truth” by Lee McIntyre – This 2018 book examines the rise of “post-truth” politics and how false information is being used to manipulate public opinion.
  5. “Truth in the Age of Lies: How to Navigate the Post-Fact Society” by Arjun Appadurai – This 2020 book offers insights on how to identify and combat false information in a world where facts and truth are under attack.

These books offer valuable insights into the dangers of spreading false information and how it can impact society, and provide tools for combating it.

Documentaries about spreading false information:

  1. “The Great Hack” (2019) – This documentary explores the Cambridge Analytica scandal and how false information was spread during the 2016 U.S. Presidential election.
  2. “After Truth: Disinformation and the Cost of Fake News” (2020) – This HBO documentary examines the rise of fake news and how it impacts society.
  3. “Terms and Conditions May Apply” (2013) – This documentary looks at how tech companies use our personal data and how they can manipulate the information we see.
  4. “The Internet’s Own Boy: The Story of Aaron Swartz” (2014) – While not specifically about false information, this documentary tells the story of internet activist Aaron Swartz and his efforts to make information more accessible and open to everyone.
  5. “The Price of Free” (2018) – This documentary follows the story of Nobel Peace Prize winner Kailash Satyarthi and his fight against child labor and human trafficking, which includes the spread of false information to recruit children into slavery.

SUMMARY:

In summary, spreading false information online can have severe consequences in various aspects of our lives, including politics, natural disasters, and humanity. It can also lead to ethical and legal issues. Therefore, it is crucial to educate ourselves and our children about the importance of fact-checking and using trustworthy sources. Various tools and platforms are available to help verify information, and it is essential to rely on them to prevent the spread of false information. Ultimately, we must all take responsibility for the information we share and strive to promote accuracy and truthfulness in online communication.

  • Note from the blogger: My first blog written with the help of chatGPT.
  • Free online İmages have been used from Pixabay

what is chatGPT going to do with all these questions I asked?

Answer: As an AI language model, I don’t retain any of the questions or answers that are asked or given to me. Once the conversation is completed or closed, all of the information discussed is deleted and no longer accessible to me. My purpose is to provide helpful and informative responses to your questions to the best of my knowledge and ability.

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Zorlanma ile nasıl baş edilir?

18 ve 19 Mart tarihlerinde gerçekleşen 6.Türkiye psikoterapi zirvesi 2.gününde konuşmacı olarak yer alan klinik psikolog prof.Dr.Hanna Nita Scherler’in konuşmasının kendisinin izniyle yazıya aktarılmış şeklidir :

Zirve konuşması (dk.28)

Ben bu sabah sizlerle “zorlanma ile nasıl baş edilir?” kısaca bundan bahsetmek istiyorum.

Önce zorlanma nedir? Ondan bahsederek başlamak istiyorum. Hepimiz hayatımızda fiziksel olarak hastalanmışızdır. Bir yakınızımı kaybetmişizidir, bedensel olarak acı çekmişizdir. Duygusal olarak diğerleri ile ilişkimiz açısından diğerleri tarafından reddedilmiş, istenmemiş, onaylanmamış hissetmiş olabiliriz. Kendimizle ilişkimiz açısından zihinsel boyutta kendimizi yetersiz, başarısız, güçsüz, öz saygısını yitirmiş bir şekilde hissedebiliriz. Veya daha manevi boyutta genel olarak hayatımızda bir anlam ve amaç kaybı yaşıyor bulabiliriz kendimizi. Bu başlıklar altına düşebilecek herhangi bir deneyim zorluk olarak tanımlanabilir. Hiçbir insan hayatını bu bahsettiğim alanlarda hiç zorlukla karşılaşmadan geçiremez. Bu mümkün değildir. Yani hepimiz hayatımızda çeşitli dönemlerde çeşitli zorluklarla mutlaka karşılaşacağızdır.

Sorun aslında bu tür deneyimler yaşamakta değil. Bu tür deneyimlere bir takım atıflarda bulunan sosyal yazılımla büyüyoruz. Yani deneyimlerimizin sağlıklı, yaşam dolu, fiziksel acıdan uzak tarafları tercih edikliyor, sosyal yazılım tarafından aman sağlıklı ol, uzun yaşa, acı çekme şeklinde bir öğreti ile büyüyoruz veyahut ta yalnız kalma, reddedilmek iyi birşey değildir, herkes tarafından sevil şeklinde söylemlerle karşılaşıyoruz, en yaygın olan sosyal yazılım ise başarı, yeterlilik, güçlülük, saygı duymak gibi konularda yine kendimizi teresiz veya başarısız hissediyorsak, bu duygularda kalmamız, bunlardan bahsetmemiz etrafımız tarafından çok desteklenen birşey değil. Bir an önce geçer, başarılı olursun, ya da bir an önce iyileşirsin, kaybının acısını unutursun, hayat böyle şeklinde söylemlerle karşılaşırız. Hele hele hayatta anlam ve amaç kaybı hiç kabul edilebilir birşey değil, bir an önce bir anlamın bir amacın olsun, çabuk çabuk toparlanmak şart gibi bir baskı altınsa hissediyor olabiliriz. Ne oluyor o zaman? Kişi, hem o yaşadığı hayatla ilgili zorlukla karşı karşıya kalmış oluyor, hem de sosyal yazılım tarafından pek te tercih edilmeyen bir deneyim içersinde olmanın da sıkıntısı ek olarak üstüne ekleniyor. Bununla da kalmıyor. Her yeni zorlanma benzer konulardaki eski zorlanmalarda halledilmemiş meseleleri de uyarır.

Örneğin; bu deprem felaketinde bizzat depremzede olmayan insanlarda bile birçok eski bitmemiş meseleler, yaralar tetiklenmiş olabilir, bu çok doğaldır. O zaman zorlanma tanımımızın içine hem yaşamakta olduğumuz deneyim, hem sosyal yazılım tarafından aman bu konumun içerisinden bir an önce çık baskısı, hem de bu deneyimle tetiklenmiş olan eski deneyimlere ilişkin bitmemiş meselerle karşı karşıya kalmış oluyoruz. Gerçekten zor bir durum ve bu durumda ne yapacağımızı bilemiyoruz, bu durumda ne yapılabileceğine ilişkin kılavuzlarımız da olabilir. Yönlendirilmeye ihtiyacımız olabilir. Yolumuzu bulamıyor olabiliriz. Bunların hepsi çok doğal, öncelikle şunu söyleyeyim, yardım istemek kadar doğal birşey yok. İnsan zor durumda olduğunda, zorlandığında çevresinden yardım isteyebilir. Zorlandığını, bu durumun içinden çıkmakta zorluk çektiğini, yardıma ihtiyacı olduğunu rahatlıkla paylaşabilir. Bunda hiçbir hayal görmedim. Şimdi kılavuzumuz da yok, ne yapacağımızı da bilmiyoruz, anahtar şu: bu gibi durumlarda zorlandığımızda tek bir ihtiyacımız vardır, o da deneyimimiz ne ise yaşamakta olduğumuz tepkiler duygusal olarak bedensel olarak zihinsel olarak ne ise onlarla temas etmeye ihtiyacımız var.

Mutlaka birçoğunuz denk gelmiştir, Peter Levine adında bir kişinin youtube videoları var, çok güzel anlatır orada. Der ki kısaca, bir insan travma deneyimi yaşadığında bedeni büzüşür yani enerji bedende bloke olur, hayvanlara bakarak bu varsayımı geliştirmiş ve şöyle anlatıyor ve diyor ki, hayvanlar bir tehtidle karşılaştığında eğer dişlerine göreyse tehtid saldırırlar.Dişlerine göre değilse tabana kuvvet kaçarlar. Tehtid anında bloke olan bedende büzüşmeden dolayı bloke olan enerji hayvanlarda saldırdığında veya kaçtığında ifade buluyor ama insanlarda bulmuyor. Çoğunlukla bir travma yaşadığımızda ne saldırıyoruz ne kaçıyoruz. Ya da ne saldırabiliyoruz ne de kaçabiliyoruz, dolayısıyla enerji bloke kalıyor.

Her deneyimin bedensel, duygusal, zihinsel izdüşümleri vardır. Yani insan varoluşunun bütün boyutlarıyla bir bütündür. Ayrı ayrı yaşamaz bunları. Deneyimi o anda varoluşunun her boyutunda yankılanır. İhtiyacımız kendimizle temas etmektir. Kendimizle temas etmek ne demek? Bedenimdeki duyumsamalar, buna eşlik eden duygular ve buna eşlik eden düşünceleri tanımlamakla yükümlüyüm. Temas demek bu demek, başka nasıl temas edebilirim ki? Bedenimin içersindeki ağrıyı tutamam, bir yerim ağrıyorsa ovuşturabilirim ama tutamam. Ancak tanımlayabilirim. Duygularımı tanımlayabilirim. Duygularımın bedenimde yarattığı duyumsamaları tanımlayabilirim. Örneğin korktuğum zaman kalbimin hızlı attığını tanımlayabilirim. Kaygılandığım zaman çenemi sıktığımı tanımlayabilirim. Veya öfkelendiğim zaman göğüsümden çeneme doğru bir sıcaklık bastığını tanımlayabilirim. Bunlar tanımlanabilecek şeyler. İhtiyacımız, kendimizle temas etmek, kendimizin nesiyle temas etmek? O zorlanma deneyimiyle ilgili tüm fiziksel, duygusal ve zihinsel izdüşümleri tanımlamak.

Ama genellikle ihtiyacımızın bu olduğunu bilmediğimizden, bilsek te nasıl yapacağımıza ilişkin bir yol yordam düşünemediğimizden direnç göstermek daha uygun oluyor. Direnci nasıl gösterebiliyoruz? Kendimizi ya da başkasını suçlayarak, öfke duyarak, kaygı deneyimleyerek, çaresizlik, umutsuzluk veya utanç yaşayarak. Bunlar bizim kendi ihtiyacımızla temas etmemiz yerine seçtiğimiz “ikame tatminler”. Evet birşeyle temas ediyoruz o anda ama esas ihtiyacımızla temas etmiyoruz. Onun yerine esas ihtiyacımızla temasımızı engelleyen bir şeylerle temas ediyoruz. Ama yine destekleyici olmak istiyorum burada şöyle, kendinizi her zamankinden daha belirgin bir şekilde öfkeli, korku, kaygı, çaresizlik duyguları içersinde, utanç duyguları içersinde her zamankinden daha belirgin bir şekilde buluyorsanız, bunu kendinizle temas etmek için bir fırsat olarak algılayabilirsiniz, belirgin olumsuz deneyimler, belirgin olumsuz duygular,olgunlaşmmak, büyümek, insanın kendisi ile temas etmesi için bir iç yolculuk için , bence çok güzel fırsatlardır. Yani bunun yerine başkasına had bildirme, başkasına kendini anlatmaya çalışmak, başkasının seni anlaması için çırpınmak ya da diğerini görmezden gelmek, bunların hepsi ikame tatmin oluyor. Bunların hepsi o zorlanma anındaki deneyimle temasa engel olan şeyler oluyor.

Bir yerimiz ağrırsa, düşersek mesela, bir yerimizi vurursak, kanarsa oraya vurur muyuz? Hayır. Oraya şevkatle eğiliriz. Bir pamuk alırız, tentürdiyot alırız, üfleye üfleye, şevkat göstererek o yaralanan tarafımızla ilgileniriz. Bunun da bir farkı yok. Belki ortada kan yok, moraran bir taraf yok, ama soyut anlamda kanamakta ve morarmakta olan bir tarafımız var, dolayısıyla ona da şevkatle yaklaşmak sözkonusu. Nasıl yapılır bu? Yolu yordamı nedir? Bu kendimle temas, bu zorlanmayı yaşadığım andaki deneyimim nasıl yapılandırabilirim? Davranışımı nasıl yapılandırabilirim? Benim dediğimin yine altını çizmek istiyorum, kendimle temasın tek bir yolu var, o da deneyimim her ne ise, bedensel, duygusal ve zihinsel alanda bunların tanımlanması, betimlenmesi, anlamlandırmaya çalışmadan, ben niye şimdi öfkeliyim, şundan öfkeliyim, bundan öfkeliyim demeden, eleştirmeden, ayni şimdi zaafiyet gösteriyorum, aslında burada daha güçlü olmalıydım gibi eleştirmeden, yargılamadan, önem, değer atfetmeden, yani şu duygum keşke olmasaydı, bu kötü bir duygu, bu iyi bir duygu, böyle hissetmek, şöyle hissetmekten daha iyidir daha kötüdür gibi bir önem değer, iyi kötü, olumlu olumsuz demeden, yani hiçbir deneyimin olgunun ne yanında olmak lazım, ne karşısında olmak lazım. Hepsine eşit mesafede, hiç biriyle ne yakınlaşıyoruz, ne de onlardan kaçmaya ya da onlara had bildirmeye çalışıyoruz. Sadece tanımlıyoruz.

Bunu yapabilmek için belirli bir mevcudiyet niteliği kazanmak lazım, yani ihtiyacım anda kendimle ilgilenmek, kendime şevkat göstermek, kendime kabul ile yaklaşmak. Nasıl? Anda belirenle temas etmek, sadece tanımlayarak, betimleyerek, sadece kendim için orada olarak. Hangi duygu ve düşünce geliyorsa onlara kabul göstermek. Sorgulamamak, yargılamamak, bilimcimde beliren her ne ise, beliren öfke ise, korku ise, kaygı ise, çaresizlik ise bunu almak, kabul etmek. Bu mevcudiyet hali kafamda önceden tasarladığım konuma kendimi ittirmekten çok farklı birşey. Yani bilincimde beliren hal ne ise ona kabul gösteriyorum. Sorgulamıyorum, savaşmıyorum. Önem atfetmiyorum. Orada kendimle bulunmamın tek nedeni, kendi ihtiyacıma yanıt vermek için olmalı. Olaylara, dış etkenlere tepki vermek için olmamalı, andaki mevcudiyetim zorlanma ile temas zamanlarında, dış uyaranlara tepki vermek olmamalı. Kendi ihtiyacıma yanıt vermek olmalı. Bunun için ne yapmam lazım? Yavaşlamam lazım. Yani yavaşlamak derken şunu kastediyorum, diyelim ki kaygı yaşıyorum, kalbim çarpmaya başladı, sanki yeterli nefes alamıyormuşum gibi “eyvah birşey oluyor, derhal bu halimin dışına çıkmam lazım” değil yavaşlamak.

Yavaşlamak; fark etmek, kalbim daha hızlı atmaya başladı, nefesimde sanki yeterli alamıyormuşum gibi geliyor bana, bunu fark ettim, ne kadar güzel, kendimle temasa başladım, yavaşlamaktan kasıt, şimdi bu kalbimin daha hızlı atıyor olmasını mümkün olan her şekilde tanımlamaya, betimlemeye çalışayım. Yani kalbim göğsümde, yukarı aşağı doğru veya sağa sola doğru çok hızlı gidip gelmekte. Kalbimi düşününde onu olduğundan çok daha büyük hayal eder gibiyim, kıpkırmızı görüyorum veya simsiyah görüyorum, sesini kulaklarında duyabiliyorum, içten gelen ses içimde yankılanıyor, bu sesi duyunca buna bir kaygının eşlik ettiğini fark ediyorum. Enteresan…Şeklinde. Yavaşla, kabul yani her ne ise o anda tanımlamakta olduğum eleştirmeden, iyi-kötü demeden, olmalı-olmamalı demeden eyvah bu beni nerelere götürecek demeden kabul. Her ne beliriyorsa kabul etmek. Hatta şunun da faydası var, diyelim ki kaygı tanımladım, şunu söylemekte de fayda var, ben kaygı değilim, kaygı şu anda benim bilincimde belirmekte olan bir olgu, ben o olgu ve çok daha fazlasıyım. Veya şu anda belirmekte olan duygum korku. Bu bilimcimde beliren bir olgu, ben korku değilim, kendimi korku olarak, kaygı olarak, öfke olarak tanımlayamam. Kendimi çaresizlik duygusu olarak tanımlayamam, ben bilincimde beliren, tanımlamakta olduğum bu duygular ve çok daha fazlasıyım. Bu şekilde bir mevcudiyet niteliği oluşturabildiğim zaman ihtiyacımla temas edip ihtiyacıma yanıt verebilir olurum.

Bir önemli mevcudiyet niteliği daha var değinmek istediğim, o da sonuca hükmetmemek, yani kendimle temas etmek üzere bu pratiğe başladığım zaman aklımda bir an önce kalp atışlarım eskisine dönsün olmamalı, çünkü o kendime yüklediğim ekstra bir baskı olur, veya bir an önce her zamanki nefes alış-veriş tempoma döneyim olmamalı. Veya bu korku bir an önce bertaraf edilmeli, kaygı, öfke. Çaresizlik duyguları bertaraf edilmeli gibi bir sonuçla bu pratiğe oturmuyor olmam lazım. Misafir gibi, her ne geliyorsa buyursun, yani benim de ikram edeceklerim var. İkram edeceğim nedir? İlgim, tarafsız ilgi göstermem, şefkatim, kabulüm, kucak açmam, yani benim de ikramım bu olacak. Ve ben bu ikramlarda bulundukça misafirimin algıladığım halinin değişmekte olduğunu göreceğim. Bunun için yavaşlamam lazım. Bir diğer husu ta bu pratikte kaldıkça bunun bana iyi geleceğini, iyi derken kendimle temas etmek, ihtiyacımla temas etmeme hizmet edeceğine inancımın olması lazım. Birileri böyle diyor, bakayım yapayım ne olacak, işte yapıyorum yapıyorum olmuyor ya bu da neymiş gibi bir tavır içersinde değil. Birçok yol denedim şimdiye kadar, olmadı. Bir de bunu deneyeyim. Bir de yavaşlayarak, zorlanma deneyimlerimde kendi deneyimimin bedensel, duygusal, zihinsel boyutlardaki izdüşümünü tanımlamak.

Merak ediyorum, bakalım ne oluyor? Ben nasıl düşünceler üretiyorum? Bunlara nasıl duygular eşlik ediyor? Bunların bedenimdeki izdüşümleri ne oluyor? Nasıl büzüşüyorum? Bedenimin hangi kas gruplarını daha çok büzüştürdüğümü fark ediyorum? Isınıyor muyum? Terliyor muyum? Titriyor muyum? Sanki birisi kafamın içinde davul çalıyor gibi mi? Ya da sırtıma bir fil oturmuş gibi mi? Göğsüme bir fil oturmuş gibi mi? Arkamdan bir hançer saplıyorlar gibi mi? Ne yaşıyorum? Bunun tanımlanması. İnsanın kendine destek olabileceğini bu deneyimi yapa yapa anlayabiliriz.Küçüklüğümüzden beri birisinin bizi kapsamasını, birilerinin bizi emniyette güvende hissettirtmesini, birilerinin bize sevgiyle, ihsanla, şevkatle ilgi göstermesini isteriz. Çocukken bunu istiyor olmak son derece doğal. Tabii ki çocuk bunu isteyecek, anncak yetişkin olduğumuzda – yine altını çiziyorum, başkalarından yardım istemekte sakınca yok- ancak kendimiz de kendimize yardımcı olabiliriz. O başkasından bize göstermesini istediklerimiz var ya, onları biz kendimize de gösterebiliriz.

Anlattığım bu Gestalt farkındalık pratiği kendimizin kendimize ilgi göstereceği, kendimizin kendimize şefkat göstereceği, bir an önce geçsin diye çırpındığımız öfkeli, korkulu, kaygılı, umutsuz halinize tahammül ettiğiniz bir pratik olacak. Dolayısıyla uygulamanın kendisi şifalı diyorum ben. Çünkü bir an önce geçmesini istediğim halimi kendime tanımlayarak o halimi kapsayabildiğimi görüyorum, o halime tahammül gösterdiğimi görüyorum, yani aynı anda hem içimdeki korkan, ilgi, şevkat, güven, emniyet isteyen çocuk tarafımı hem de bunu kapsayan ebeveyn tarafımı aynı anda ortaya çıkartabiliyorum. Ve bu 2 tarafımın da ortaya çıkmasına izin veren şahit konumunda kalan bir yetişkin tarafım da var. Dolayısıyal bu pratiğin kendisi şifalıdır diyorum. Sadece denemeye başlamak, yavaşlamak, bunun ihtiyaçla temas ihtiyacıma cevap verecek bir pratik olduğuna gönülden inanmak, yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

HOW TO COPE WITH DIFFICULTIES?

The following text is a written version of the speech given by clinical psychologist Prof. Dr. Hanna Nita Scherler, who spoke on the second day of the 6th Turkey Psychotherapy Summit held on March 18th and 19th, with her permission.

This morning, I would like to briefly talk about “how to cope with difficulties” with you.

First, what is difficulty? I want to start by talking about that. We have all been physically ill in our lives. We may have lost a loved one, suffered physically, or felt rejected, unwanted, or unapproved by others in terms of our emotional relationships with others. In terms of our relationship with ourselves, we may feel mentally inadequate, unsuccessful, weak, and losing self-esteem. Or we may find ourselves experiencing a general loss of meaning and purpose in our lives on a more spiritual level. Any experience that can fall under these headings can be defined as a difficulty. No human being can go through their life without encountering some difficulties in these areas that I have mentioned. This is impossible. So we will all inevitably encounter various difficulties at different times in our lives.

The problem is not actually experiencing these kinds of experiences. We grow up with social programming that refers to these kinds of experiences. So, we prefer the healthy, vibrant, and physically pain-free aspects of our experiences, and we grow up with an doctrine from social programming that says “be healthy, live long, don’t suffer” or “being alone and being rejected is not a good thing, be loved by everyone”. The most common social programming is about issues such as success, competence, power, and respect. If we feel uninterested or unsuccessful in these feelings, it is not very supported by those around us to remain in those emotions or talk about them. We often hear phrases like “it will pass soon”, “you will be successful soon”, “you will recover soon and forget the pain of loss”, “life is like that”. Especially, the loss of meaning and purpose in life is not an acceptable thing, and we may feel under pressure to quickly have meaning and purpose, and to quickly recover. What happens then? The person not only faces difficulties related to their life experiences, but also the discomfort of being in an experience that is not very preferred by social programming is added on top of that. It doesn’t end there. Each new difficulty also triggers unresolved issues from similar past difficulties.

For example, in this earthquake disaster, many old unresolved issues and wounds may have been triggered even in people who were not directly affected by the earthquake, and this is very natural. In this case, we are faced with the pressure to get out of this situation as soon as possible, both from the experience we are going through and from our social programming, as well as with unfinished issues related to old experiences that have been triggered by this experience. It is really a difficult situation, and we do not know what to do in this situation. There may be guides on what can be done in this situation, and we may need guidance. We may not be able to find our way. All of these are very natural, and first of all, let me say that there is nothing more natural than asking for help. When a person is in a difficult situation, when they are struggling, they can ask for help from their surroundings. They can easily share that they are struggling, having difficulty getting out of this situation, and that they need help. I have never seen anything wrong with this. Now we do not have a guide, and we do not know what to do, but the key is this: in such situations, when we are struggling, we only need to connect with the reactions we are experiencing emotionally, physically, and mentally.

Many of you may have come across Peter Levine’s videos on YouTube. He explains it beautifully. In short, when a person experiences a traumatic event, their body contracts, meaning that energy becomes blocked in the body. Based on observing animals, he developed the assumption that when an animal encounters a threat, if they can handle it, they attack. If they can’t handle it, they run away. During a threat, the blocked energy in their body is expressed when animals attack or run away, but this is not the case for humans. Most of the time, when we experience trauma, we neither fight nor flee. We either can’t fight or flee, so the energy remains blocked.

Every experience has physical, emotional, and mental manifestations. That means human existence is a whole with all its dimensions. We don’t live them separately. The experience resonates in every dimension of our existence at that moment. What we need is to connect with ourselves. What does it mean to connect with ourselves? I am responsible for describing the bodily sensations accompanying emotions and thoughts. This is what connection means, how else can I connect? I can’t hold onto the pain in my body, if something hurts I can rub it, but I can’t hold onto it. But I can describe it. I can describe my emotions. I can describe the bodily sensations created by my emotions. For example, when I’m afraid, I can describe that my heart beats fast. When I’m anxious, I can describe that I clench my jaw. Or when I get angry, I can describe that a warmth rises from my chest to my jaw. These are things that can be described. What we need is to connect with ourselves and describe all the physical, emotional, and mental manifestations related to that difficult experience.

we often resist because we don’t know that this is what we need or because we can’t think of a way to do it even if we did know. How do we show resistance? By blaming ourselves or others, feeling angry, experiencing anxiety, helplessness, hopelessness or shame. These are the “substitute satisfactions” we choose instead of connecting with our actual needs. Yes, we are engaging with something in that moment, but we are not connecting with our true needs. Instead, we are engaging with something that prevents us from connecting with our actual needs. But here, I also want to be supportive and say that if you find yourself more clearly angry, fearful, anxious, helpless or shameful than usual, you can see this as an opportunity to connect with yourself. Clear negative experiences and emotions are great opportunities for maturity, growth, and an inner journey of connecting with oneself. So instead of asserting oneself to someone else, trying to explain oneself to someone else, striving for someone else to understand you, or ignoring someone else, all of these are substitute satisfactions. All of these are things that prevent us from connecting with the experience of difficulty in the moment.

If a part of our body hurts, or if we fall and hurt ourselves, do we hit that part? No. We approach it with tenderness. We take a cotton ball, some antiseptic, and gently tend to our injured part, blowing on it with care. There is no difference in this case. Perhaps there is no blood, no bruising, but there is a part of us that is bleeding and bruised in an abstract sense, and we must approach it with tenderness as well. How can we do that? What is the way and method? There is only one way to connect with oneself, which is to describe, depict, and make sense of our experience in the physical, emotional, and mental realms, without trying to criticize, judge, or attribute value to it. We don’t say, “Why am I angry now? I’m angry because of this or that.” We don’t criticize ourselves by saying, “I’m showing weakness now. I should have been stronger.” We don’t judge our emotions as good or bad, or assign them any importance or value. We don’t try to approach or distance ourselves from any experience. We simply describe it.

To be able to do this, it is necessary to acquire a certain presence quality, that is, to take care of myself, to show compassion towards myself, to approach myself with acceptance in the moment of need. How? By connecting with what arises in the moment, simply by describing and depicting it, by being there for myself only. I show acceptance to whatever emotion or thought comes up. I do not question or judge, whatever emerges in my awareness, whether it is anger, fear, anxiety, helplessness, I take it in, I accept it. This presence state is very different from pushing myself to the position I designed in my mind. I show acceptance to whatever arises in my awareness. I do not question or fight it. I do not attach importance to it. The only reason for being with myself there should be to respond to my own needs. It should not be to react to events or external factors, or to respond to external stimuli when my presence is in contact with difficulties. It should be to respond to my own needs. What do I need to do for this? I need to slow down. By slowing down, I mean that if I am experiencing anxiety, and my heart is starting to race, and I feel like I cannot breathe enough, I do not immediately try to get out of this state by saying “oh no, something is happening, I need to get out of this state.” Instead, I mean slowing down.

To slow down; to notice that my heart started beating faster and I feel like I can’t breathe enough, I noticed it and thought, “How nice, I am beginning to connect with myself.” By slowing down, I mean trying to describe this faster heartbeat in every possible way. So my heart is going up and down or left to right really quickly in my chest. I imagine my heart bigger than it is, I see it as bright red or pitch black, I can hear its sound in my ears, and an internal voice echoes in me. When I hear this voice, I realize that there is anxiety accompanying it. Interesting… Slow down and accept whatever I am describing at the moment without criticism, without judging it as good or bad, without saying it should or shouldn’t be, without thinking “Oh no, where is this taking me?” Just accept it. Accept whatever is appearing. In fact, it’s also useful to say that if I describe anxiety, I should say, “I am not anxiety. Anxiety is an entity that is appearing in my consciousness right now. I am that entity and much more.” Or my current feeling is fear. It’s an entity appearing in my consciousness. I cannot define myself as fear, anxiety, or anger. I cannot define myself as helplessness. I am those emotions and much more that appear in my consciousness. When I can create this presence quality in myself, I can connect with my needs and respond to them.

Another important quality of this state of being is not to judge the outcome. When I start this practice of connecting with myself, I should not have the expectation that my heartbeat will return to its normal rhythm immediately, or that my breathing will return to its usual tempo right away. I should not have the goal of getting rid of fear, anxiety, or helplessness immediately. I need to approach it as a guest and let whatever comes up happen. I have something to offer as well. What I can offer is my attention, impartial attention, kindness, acceptance, and embrace. As I offer these things, I will see that my guest’s perception of me is changing. To do this, I need to slow down. Another aspect of this practice is to have faith that it will serve me in connecting with myself and my needs. I’m not trying it out because someone else said it’s a good idea, but because I believe it will benefit me. I’ve tried many ways before, but they didn’t work. Now, I’ll try this way and describe my physical, emotional, and mental experiences of it while taking it slow.

I wonder, what is happening? How am I generating thoughts? What emotions accompany them? What are the physical manifestations in my body? How am I contracting? I notice which muscle groups in my body are contracting more. Am I getting warmer? Sweating? Shaking? Does it feel like someone is playing drums inside my head? Or like an elephant is sitting on my back? Like an elephant is sitting on my chest? Like someone is stabbing me in the back? What am I experiencing? Describing it. We can understand that we can support ourselves by experiencing this. Since childhood, we have wanted someone to encompass us, to make us feel safe and secure, to show us love, kindness, and compassion. It is completely natural to want this as a child. Of course, a child will want this, but when we become adults – I emphasize again, there is no harm in asking for help from others – we can also help ourselves. You know what we want others to show us? We can show them to ourselves too.

This Gestalt mindfulness practice that I have described will be a practice of tolerating our angry, fearful, anxious, and hopeless states in which we struggle to get rid of as soon as possible, and instead, will be a practice of showing ourselves care and compassion. Therefore, I call the practice itself healing. Because by defining my state that I want to get rid of as quickly as possible, I can see that I can embrace it, and that I can tolerate it. In other words, I can simultaneously bring out the childlike part of me that is afraid, seeking attention, love, care, safety, and security, and the parent part of me that encompasses it. There is also an adult part of me that remains in the position of a witness, allowing both of these parts to emerge. Therefore, I say that this practice is healing in itself. I believe that just starting to try it, slowing down, and sincerely believing that it is a practice that will respond to my need for connection, will help.

Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Zorlanmalar, yaşam ve Gestalt

Uzman psikolog ve terapist Özgür Fatih Ataç’ın “psikolojik meseleler” isimli podcast yayınında klinik psikolog Prof.Dr.Hanna Nita Scherler ile yaptığı keyifli ve bilgi dolu söyleşinin kendilerinden aldığım değerli yayın izni ile yazıya aktarımıdır.

Podcasti BURADAN dinleyebilirsiniz

bölüm 1

bölüm 2

H.N.S. Zorlandığımızı nasıl anlarız? Hangi alanlarda zorlanabiliriz? Bu zorlanmalar kendini nasıl gösterir? Bunları nasıl sezebiliriz? Nasıl anlayabiliriz? Nasıl anlamlandırabiliriz? Bunlarla ne yapabiliriz? Özellikle “ne yapabiliriz” konusu üzerinde durmak istiyorum.

Ö.F.A.: Peki, öncelikle bunu nasıl sezebiliyoruz, nasıl problem diyoruz? Kendi yaşamımda nereye konumlandırıyorum?

HNS: Önce çerçevesinden bahsedeyim; Gestalt yaklaşımında değişim, insanın kendisini olmak istediği yere doğru ittirmesiyle gerçekleşecek birşey değil. Değişim, öncelikle insanın olduğu yerdeki halleri ile temas etmesini gerektiren bir süreç. Temas ettikçe mevcut halinde değişiklikler oluyor. Yani A  noktasından B noktasına kendisini getirmek istiyorsa kişi, B noktasını hedef alıp ilerlemeyecek. A noktasını kendine mümkün olduğu kadar ayrıntılı bir şekilde tanımlamaya çalışacak. İnsanlara tuhaf geliyor “ne demek A noktasını betimlemek?” Onlardan konuşacağız.

Ö.F.A.: Üzgünsem niye üzgünlüğü tanımlayayım ki? Üzgünsem değiştirmem lazım. Mutlu olmak için bu hayatta değil miyiz? gibi şeyler aklıma geliyor, bunlar bana fırlatılıyor, ben size fırlatayım.

Gestalt yaklaşımının önemli kavramlarından bir tanesi “kutuplar”dır, yani hayatın barındırdığı gerginliklerdir. Nedir bu gerginlikler?

Bir gün gece ve gündüzden oluşur, 1 yıl, ilkbahar-yaz-sonbahar-kıştan oluşur.

Varolmak, yaşamak ve ölmeyi barındırır. Dolayısı ile herşey kutbu ile mevcuttur, yani kutbun 2 ucu tamamı oluşturur.

Mutlu olmak, bizim anladığımız kelime anlamı olarak, insan zihnini kurguladığı bir konumdur. Mutlu ağaç, mutlu tavşan yoktur. Tavşan tavşandır, inek inektir, çiçek çiçektir. Mutlu-mutsuz yok. Bunu insan zihni kurgulamış, kurgusal bir konum yaratılmış ve sanki ona doğru gitmek makbulmüş gibi bir söyleme inandırılmış insanlar. Herşey maden kutbu ile birlikte var o zaman yaşamın içersinde bir insanın deneyimleyebileceği tüm duygulara yer var. Niçin o duygulardan bazılarını tercih edelim bazılarını istemeyelim? Eğer bazılarından özellikle kaçınırsak Gestalt bakış açısından kendimizi tamamlamamak için çaba sarf ediyor oluruz. Üzüntüyü de acıyı da yaşıyor olabilmem lazım ki sevincimin tadını çıkartabileyim. Üzüntüyü bilmezsem sevinci daha iyi tanımlayamam ki.

Zorlandığımızı nereden anlayacağız? Zorlanmalar nerelerde olabilir?

Varoluşumuzun 4 boyutundan bahsetmek isterim burada, yani insan olmak demek varoluşun 4 boyutunda varlık göstermek demek. Nedir bunlar? Fiziksel bedenimiz var, duygularımız var, zihinsel kapasitemiz var ve hepimiz aynı zamanda tinsel varlıklarız. Bunları hemen açalım:

Fiziksel boyut nedir? Ne yiyorum, ne içiyorum, nasıl uyuyorum? Hareket ediyor muyum? Bedenime iyi bakıyor muyum? Bedenimdeki tüm ağrılar, rahatsızlıklar, yorgunluklar, halsizlikler, bunların hepsi fiziksel boyutta deneyimleyebileceğim şeyler. Zorlanmadan bahsettiğimiz için rahatlık, keyif gibi şeyleri katmıyorum. Duygusal boyutta da bir insanın yaşayabileceği tüm duyguları barındırıyor kapasitem. Bu duyguların hepsinin tohumları, tüm bileşenleri bende mevcut. Bunları öğrendikçe yaşım ilerledikçe bu duyguları daha gelişe gelişe yaşayabiliyorum.

Örneğin her bebek korkar, her bebek şaşırır, her bebek sevinç gösterir,her bebek üzüntü gösterir,her bebek tiksinir,her bebek öfkelenir. Bu duyguları öğrenmiyoruz. Bu duygular mayamızda var. Daha sonra özellikle zihinsel kapasitemiz gelişip lisan öğrenmeye başladığımızda zihinsel miktarı fazlalaşmış duygular yaşıyoruz, kıskançlık gibi, merak gibi, kaygı gibi (zihinsel bileşeni fazla duygu) . Dolayısı ile her duyguyu yaşayabilirim. İlla olumlu duygular değil, hepsi için kapasitem var.

Zihinsel anlamda, nedir zihinsel kapasitemiz? algılama, anlamlandırma, sentez yapma, anımsama, çıkarsamalar yapma, soru sorma, ,ifade etme. Sadece hoş şeyleri hatırlamıyorum, nahoş şeyleri de düşünebilirim. Neden düşünmeyeyim ki? Ama sadece nahoş şeyler değil.

Tinsel anlamda da, bunun tanımı biraz daha soyut, biraz daha karmaşık, herkesin aşkın bir kapasitesi var, yani “güneşin doğuşunu seyrettiğimde sanki güneşin doğuşu ile bütünleşiyorum” diyebilir kişi. Ya da çok sevdiğim bir müziği dinlediğimde dinleyen ve müzik ayrışmaz, bütünleşir insan bazen. Bunlar tinsel deneyimlerdir. Sadece birkaç örnek veriyorum. Tinsel alanda “Hayatın anlamı ne? niye varım?” Bu dünyadaki misyonum ne gibi sorulara herkes kendince bir cevap kurgular, bu cevap genellikle tinsel bir boyut barındırır. Herkes için farklıdır bu. Burada zorlanma: hayatın anlamının ve amacının yitirilmesi şeklinde olabilir.

Fiziksel boyutta zorlanma hastalık şeklinde olabilir. Bedenin fiziksel anlamda arızalanması, işlevini yitirmesi şeklinde olabilir.

Duygusal boyutta zorlanma bazı duyguların gündelik hayatımızda deneyimlediğimiz kıvamından çok daha abartılı ya da çok daha az deneyimlenmesi şeklinde olabilir.

Zihinsel boyutta, bazı düşüncelerin sakız gibi yapışması şeklinde olabilir, ne yaparsam yapayım o düşünce aklıma gelip duruyor, gitmiyor. Takıntılar olabilir, ben zaten şanssızdım, bugün de şanssızım, ilerde de böyle olacak gibi, istikrarlı karamsarlık düşüncesi olabilir.

Bana göre, Hiçbir insanın zorlanması başka bir insanın zorlanması ile karşılaştırılmaz, herkes kendi zorlanmasını kendi zeminine göre yaşar. Ama varoluşun 4 boyutunda zorlanmaları sezebiliriz dedim, peki zorlanma konuları nedir? Uyaranlar ne olabilir? Varoluşumun 4 boyutundaki göstergeler uyaranın sonucu olacak, o uyaranlar nedir? O uyaranlar; Bedensel anlamda bir yorgunluk, bitkinlik, geçmeyen sivilce, geçmeyen baş ağrısı, çok sevilen birisinin kaybı, ya da sevilen birisini hastalığı gibi.

Duygusal anlamda insanı zorlayan uyaranlar ne olabilir? Genellikle ilişkisel sorunlar olabilir, ilişkide insan nerde zorlanır? Sevilmiyorum, anlaşılmıyorum, kabul görmüyorum, kapsanmıyorum, reddediliyorum gibi Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini kafamızda örnek olarak bulundurursak , aidiyet basamağında genellikle bir uyaranla karşı karşıya kalırız. Bu sevilmeme, reddedilme, bir arkadaş olabilir , sevgili olabilir, eş, anne-baba, akraba, öğretmen, patron, iş arkadaşları olabilir.

Varoluşun zihinsel boyutundaki uyaran ne olabilir? Genellikle  bu boyut, benim benimle ilişkim ile ilgilidir. Herkes özsaygılı, özgüvenli olmak ister. Eğer ben kendi kendine özsaygımı yitirmiş olduğumu veya kendi kendime güvenimin azaldığını düşünüyor olursam, zihinsel alanda zorlanıyorum demektir.

Bu tür düşünceleri aklıma getiren ne gibi uyaranlar olabilir? Kendimi herhangi bir konuda başarısız hissedebilirim, hissedebilirim diyorum ama başarısızlık aslında bir his değil daha çok bir düşüncedir. Veya yetersiz olduğumu düşünebilirim; yetmiyorum, beceremiyorum, anlamıyorum, yapamıyorum gibi.

Tinsel boyuttaki zorlanmalar nasıl gelebilir? İnsanın hayatında birdenbire ve dozu fazla olan travmalarla, insanın daha önceden kurgulamış olduğu hayat amacının sarsılması demektir. Şahsen ben bunun olmasına çok olumlu bakıyorum. Çünkü “ben kimim, bu hayattaki yerim ne?” sorusuna verdiğim cevabın birkaç senede 1 ziyaret edilip değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Yani 15 yaşındaki hayat amacımla 30-40-50 yaşındaki hayat amacım aynı ise vay halime! Değiştirmiş olmam lazım.

Toparlayacak olursam; Sağlık ya da kayıp sorunu, ilişkisel sorun, başarı, başarısızlık, yetersizlik, yapamama gibi sorunlar ve hayatın anlamını ve amacını yitirebileceğim cinsten deneyimler. Bunları cetvelle çizer gibi birbirinden ayırmak mümkün değil, bunları konuşabilmek için ayırdım. Yoksa her deneyimin aslında hem fiziksel, hem duygusal, hem zihinsel hem tinsel boyutu vardır, ama biz o zorlanmayı deneyimlerken bu boyutlardan 1 tanesindeki semptomu daha çok yaşarız ama her deneyim mutlaka bu 4 boyutta yaşanır.

Ö.F.A. : Fiziksel semptom sadece fiziksel midir? Değildir ancak nasıl temas etmeliyiz? diğer varoluş boyutları ile nasıl eşleştiriyor olmalıyız? Nasıl sentez oluşturacağız gibi sorular geliyor akla.

Her yaklaşımın dayandığı varsayımlar, inançlar, değerler vardır. Gestalt bakış açısının yaslandığı temel inançlar ve değerlerden birkaçından söz etmek isterim: Hümanistik felsefeye dayanır, yani davranışı ne motive eder? İnsanın kendisini gerçekleştirmesi motive eder. Ne demektir insanın kendisini gerçekleştirmesi? Sahip olduğu potansiyelin tamamını kullanabilecek esnekliği kazanması demektir.

Ben o esnekliğe sahip değil miyim? Ben sahip olduğum kaynağı kullanmıyorum ki bunu kullanmayı öğrenme gibi bir sürece ihtiyacım olsun? Evet, öyle.

Nasıl bir domatesin çekirdeği domatesin son halinin tüm bileşenlerini kapsıyorsa, bir insan embriyosunda insanın yetişkin halindeki alacağı halin tüm bileşenleri de o embriyoda vardır. Gelişim diye birşey vardır, kimse gelişim süreçlerini atlayamaz.

Bahsettiğim 4 varoluş boyutu temel yapılardır, her yapının sahneye çıkacağı belli bir yaş dönemi vardır.

Duygu yapısı 6 aylık sahneye çıkmaz, hiçbir bebek 6 aylıkken ben çok iyi besleniyorum, fiziken çok iyi gelişiyorum, ben tamamım, şimdi duyguya atlayayım diyemez. 2-3 yaşında o dönemi tamamlayacak, ondan sonra lisanı öğrenmeye başlamakla birlikte zihinsel kapasitesine, o deryaya adım atacak. O deryanın gelişimi de nesne sabitliği, soyut düşünce kapasitesi, bunlar yavaş yavaş gelişen şeyler. Yani 6 yaşındaki bir çocuktan soyut düşünmesini bekleyemeyiz. Yani 8 yaşına gelmesi lazım.

Soyut düşünmesini bekleyemeyiz. Hele hele 10-12 yaşındaki bir insanın tinsel boyutta var olmasını hiç bekleyemeyiz. Şunu kastetmiyorum, bir çocukta güzel bir doğa manzarası karşısında diğerleri ile bir deneyimi yaşabilir,onu söylemiyorum ama birlik bilincine ulaşmasını bekleyemeyiz, o daha ilerki yaşlarda olabilecek birşey.

Herhangi bir zorlanma olduğunda, yaşımız önemli bir kere. İşi pratik olsun diye yetişkin insanlardan bahsedelim, yani 20 ve üstü diyelim. Somut örnek üzerinden gidelim, birkaç örneği ele alalım.

Mesela son zamanlarda vertigosu olan insanlarla konuşuyorum, deneyimlerini soruyorum, genelde şunu söylüyorlar:  o vertigo atağı geldiğinde ya oturmam ya yatmam lazım, hiçbir şey ile ilgilenemiyorum, çok hızlı başım dönüyor, yatıyorum.

Bunu yaşarken kendini nasıl algılıyorsun sorusuna genelde aldığım cevap şu oluyor: bir sürü işim var, yapamıyorum, sinirleniyorum, bir türlü geçmiyor, işim gücüm var, beni geri bırakıyor gibi. Genellememeli ama bu sorundan muzdarip olan insanların çok çalıştıkları, hayatlarında işlerine öncelik verdikleri , ailelerine pek zaman ayırmadıkları, aileleri bıraktım kendilerine hiç zaman ayırmadıklarından sözediyor buluyoruz kendimizi. Her yaklaşımın dayandığı bir varsayım var dedik ya…Gestalt ayrıca Taoizm ve Budizmden de almıştır. Tao=yaşam. Yaşamın kendine has bir döngüsü var. Uzayın da, dünyanın da, bedenimizin de bir döngüsü var.

Beden, bilincin içinde hayat bulduğu araç diyelim. Böyle olduğunu düşünürsek, * zihin-beden, *ruh-zihin-beden, *ruh-zihin-duygu-beden, birbirinden ayrılmaz parçacıklar. Nasıl sindirim sistemi “ben bugün çok yorgunum, üzgünüm, başınızın çaresine bakın, sindirmiyorum!” demiyorsa, yani bedenimizdeki sistemler birbirleri ile karşıt bağımlı ve etkileşim içersinde çalışıyorsa bu varoluş boyutları da aynı şekilde kendi içlerinde bir bütün olan yapılar olabilirler ama insanı insan yapan bu 4 yapının karşıt bağımlı şekilde birliktelik oluşturması, yani bedende bir sorun varsa bu sadece bedene has bir sorun olarak bakılmaz gestalt bakış açısının varsayımına göre. Şöyle bakılır: bedenin sana, bedeninde oluşturduğu semptom nezdinde, eğer ona farkındalıkla eğilmeye karar verirsen, önemli bir mesaj barındırıyor. Yerse diyor. O mesajı duymak ve onunla temas etmek istersen bedenin o oluşturduğu semptomla sana seslenebildiğini, sana anlatmak istediğini anlatabildiğini deneyimleyeceği için o semptomu sürdürmeyecek. Ama sen “ahanda başağrısı ilacı, haydi geç” yaparsan belki o ilacın etkisi ile o anda başağrın geçecek ama çok bilge olan beden diyecek ki “haaa bu haykırışımla kendimi duyuramadım, demek ki haykırma kıvamım artmalı” o zaman daha sert semptomlar gelecek.

Bu söylemimizden şu anlaşılmasın: ilaç kullanılmasın demiyoruz, tıbben ne gerekiyorsa onu yapınız, bu gestaltvari süreci ele almanıza engel değil ama aynı zamanda bedeninizdeki rahatsızlıkla temas edin. Nedir temas onu konuşacağız. Temasın 2 işlevi var: ben konuşuyorum, sizler beni dinliyorsunuz, benimle göz teması halindesiniz, hatta bedeniniz bana doğru kaykık, yani biz bütünleşiyoruz. Bu sohbetimiz tamamlandığında farklılaşacağız, sohbeti sonlandırınca bu sohbetten farklılaşacağız.

Her nefes aldığımızda hava ile bütünleşiyoruz, nefesi verince havadan ayrışıyoruz. Başım ağrıdı ilaç alayım geçsin ,temasın farklılaşma işlevine örnek. Neden? Çünkü diyorum ki “sende nerden çıktın şimdi? Ben seni istemiyorum, git!” diyorum. Ama demin anlattığım şekilde yaklaşmak şu anlama gelir; Bedenim bana kendi yapısındaki dili ile birşey anlatmaya çalışıyor, zihnimi bedenimin kendi lisanında bana anlatmaya çalıştığını anlamak için kullanayım burada. Ona hükmetmek için değil, sende nerden geldin deyip azarlamak, ötekileştirmek için değil, bedenimdeki herhangi bir oluşum, yani normalin dışındaki bir oluşum, oradaki hücrelerin kendi kendilerine “biz bağımsızlığımızı ilan ettik, sizinle bütünleşmiyoruz” demesidir. Neden bağımsızlığını ilan ediyor? Çünkü ait olduğu  bütünü artık tehtid olarak algılıyor. Bu vertigodan muzdarip kişiye dönersek bedeni ona diyor ki: “yoruldum artık, öyle birşey yapacağım ki hiçbirşeyle uğraşamayacaksın! Sadece yatacaksın.” Başka nasıl anlatsın? Dengemi bozdun diyor, bana hiç zaman ayırmadın, beni beslemedin, hareket etmiyorsun, güzel birşey yapmıyorsun, çocuğunla, eşinle vakit geçirmiyosun, çalışıp duruyorsun, doğru düzgün beslenmiyorsun, yeter artık diyor. Haksız mı?!

Rahmetli bir hocam vardı, şunu sorardıWho are you as a person who is suffering from Vertigo?

Yani: Vertigodan muzdarip olan sen kimsin? Onu anlat bana. Neden ? Aslında bu soru çok önemli, çünkü sen kendini vertigosuz taraftan tanımlıyorsun, vertigoyu nereden geldi bu başbelası diye görüyorsun. Ama vertigoyu oluşturan hücreler ve onun ardındaki o bilinç senin bu işe düşkünlüğünü tehtid olarak algılıyor aslında. Taoizmden aldığı gestalt yaklaşımı: biz Taonun parçasıyız, her birimiz kendi içimizde bir bütün olduğumuzu düşünebiliriz. Ama hepimiz aynı bütünün parçalarıyız. Zeminimiz aynı, aynı zeminin bedenlerdeki tezahürleriyiz, mademki aynı bütünün tezahürleriyiz o zaman Tao’nun kendi döngüsü hepimizde ayrı bedenlerde ama aynı şeyin göstergesi, o zaman hepimizin bedeninin tek bir amacı var o da fabrika ayarlarından uzaklaşmamak, fabrika ayarları doğduğumuz zamandaki ayarlar, çok güzel doğuyoruz, herşey tıkırında işliyor, sonra biz bozuyoruz onu, bozduğumuz zaman da fiziksel yapımız sinyal veriyor, uzaklaştın, esas anayoldan uzaklaştın geri gel diyor, nasıl yapsın, kendi lisanında söylüyor. Başka türlü söyleyemiyor.

Nasıl temas edecek? Önce zorlanmayı bir değişim fırsatı olarak tanımlayacak, bir başbelası olarak değil, nasıl temas edecek? Gestalt bakış açısının metodolojisi fenomenolojik metodolojidir. Ne demek bu? Bir insanın bilebildiği tek şey “şu anda ne deneyimlediğidir” başka birşey değildir, şu anda eğer bir ağrı sızı deneyimliyorsam benim gerçeğim odur.Nerden geldin, git,ilaç alayım, geç…bunlar o anki gerçeğim değil, bunlar o anki gerçeğimin ortadan kalkması için ne yapabileceğimi düşündüğüm düşüncelerdir. Gerçeğim değildir. O anki gerçeğimi şöyle tanımlayabilirim, 5 duyumla algıladığım herşey o an ki gerçeğimdir. Bedenimdeki herhangi bir ağrı sızıyı o anda algılayabilirim tabii ki, onu tanımlamaya başlamak, onunla şimdi ve burada temas etmenin en belirgin uygulamasıdır.

Mesela başın ağrıyor, vertigodan gittik, oradan devam edelim: kulağımın içine sanki sıcak birşey doluyormuş ve geçici olarak duymuyorum, orada müthiş bir hareketlilik seziyorum, ve ayakta duramıyorum, yatasım geliyor hatta gözlerimi de açık tutamıyorum, etraf dönüyor.

Kulağındaki bu sezgiye odaklanalım: Ne büyüklükte birşey? Pinpon topu kadar mı? tenis topu kadar mı? rengi var mı? sesi, dokusu var mı? hareket ediyor mu? hacmi nedir? Şekli nedir gibi. “aman ne saçma şeyler, başım dönerken bunlarla mı uğraşacağım?” Bu bir seçim. Zorlanma ile temas etmek bir niyettir. Önce niyet! Niyet etmezsem zaten o yola baş koymuyorum demektir. Niyet etmiyorsam ve sürekli ben bundan kendimi sürekli nasıl kurtarabilirimde kendini konumlandırıyorsan direnç gösteriyorsun. Ne yazıktır ki direnç gösterirken sarf edilen çaba direnç gösterilmezse sarf edilecek çabadan 1000 misli daha fazladır. Yani o direnci göstermek için sarf edeceğim çaba yerine bilinmez, muğlak, bana karanlık ve ürkütücü gelen yere doğru adım atacak cesareti gösterebilirsem orada sarf edeceğim çaba çok daha az olacak aslında.

Şöyle düşünelim, büyük bir yuvarlak ve onun içersinde birçok noktacık düşünelim. Hepimiz birer noktacıklarız. Noktacık olarak noktanın izin verdiği perspektife sahibiz. O noktanın perspektifi ile bütün hakkında ahkam kesecek şuursuzluk derecesindeyiz. Şunu kabul etsek: benim perspektifim çok kısıtlı, kısıtlı olduğunu biliyorum, böyle olmak zorunda olduğunu da biliyorum. Ama en azından fırsat yakaladığımda o perspektifi değiştirecek, geliştirecek, yenileyecek çabayı sarf etmeye niyetliyim şeklinde konumlandırsak kendimizi, bir nktacık daha , bir noktacık daha, bir noktacık daha perspektifimiz yaşam içersinde 3-5-100-1000 noktacık perspektifi kadar gelişebilir.

İlişkisel alandan biraz örnek verelim. İlişkisel alandaki zorlanmalar değişim fırsatı olarak kullanılması daha zor alanlar. Neden? Çünkü karşıda kızacak, had bildirecek, üstünde tepinecek birisi var! Seninnnn yüzünden ben acı çekiyorum! Sennn beni anlamadığın için! Sennn beni kapsamadığın için! Sen değiş ki ben de iyi hissedebileyim! Eninde sonunda seni değiştireceğim! Buna inanıyorum.

Bunların hepsi direnç, hepsi ikame tatmin. İlişkisel zorlanmalarda muhatap zinhar karşındaki kişi değildir! Karşıdaki kişi olsa olsa bana takıldığım yeri aynaladığı için minnet duyacağım kişi olabilir. O kadar.

Sensiz yaşayamam” yoktur. “Senin varlığındaki kendimsiz yaşayamıyorum” var. Bu da kısıtlayıcı birşey.

Örnek: Uzun zamandır beraberim, ben evlenmek istiyorum, o evlenmiyor. Onu beklemekten yoruldum, ne zaman teklif edecek, ne zaman benimle evlenecek? 

Veya, o evlidir, kadın veya erkek, bana boşanacağını söylüyor, boşanmıyor, beni kandırıyor, beni oyalıyor. Pardon da senin iraden nerede? Sen niye “Ben böyle bir zeminde kendimi tutumuyorum, böyle birşeye kendimi muhatap bırakmıyorum” deme iradesine kendin niye göstermiyorsun da karşındakini suçluyorsun? It takes 2 to Tango. Senin payın burada nerede? Bu kısmı ilişkisel alanlarda çok zor geliyor.

Ya da eşlerden birisi başka bir şehirde, yurtdışında çok güzel bir teklif alıyor, karısı veya kocasıyla konuşuyor, beraber karar veriyorlar, teklif almayan taraf mevcut işinden ayrılıyor ona eşlik etmek için. Gidiyorlar, güzel kazanıyorlar, çalışacak olan çalışıyor, diğeri daha domestic işlerle ilgileniyor veya ayrıldığu kariyerinden çok daha aşağıda birşeylerle ilgileniyor. Yıllar geçiyor, o kişi eşini suçluyor, “ben senin için fadakarlık yaprım, bunu haketmiyorum diyor. Bir dakika, o seni zorlamadı ki, sen karar verdin, karşındakini suçlamak çok kolay, bunda benim payım ne?

İlişkisel zorlanmalarda “seni adam edeceğim,sana haddini bildireceğim, sana kendimi anlatacağım, seni değiştireceğim, seni yok sayacağım” Bunların hiçbiri temas değil, hepsi ikame tatmin, direnç.

Temas: bana seninle evleneceğim deyip hiçbir zaman evlenme teklif etmediğinde “ben ne yaşıyorum? bende ne oluyor?” Benim işim orada başlıyor. Beklentide mi kalmayı tercih ediyorum? Umud edip hayal kurmayı mı tercih ediyorum? Nedir esas temas etmekten kaçındığım? Ayrılırsam ne olacağımdan mı tedirginlik duyuyorum? Yalnız kalmaktan mı çekiniyorum? Esas beni büyütecek olan o’dur. Onunla temas etmiyorum, zihinsel anlamda da öyle, başarısızlık, yetersizlik, bu amirle olmuyor, bu işte olmuyor, iş değiştireyim. Değiştir, ama öbür işte de oluyor aynı şey, bütün amirler mi kötü? Bütün işler mi kötü? Burada senin payın ne? Orası ile temas etmek istemeyen kişi, bunları yaşamak zorunda. Ve haykırışlar daha sert, daha sert geliyor.

Temas edebilmek için belli bir mevcudiyet niteliği barındırmak lazım. Nedir o mevcudiyet niteliği? Ilkokulda yoklama yapılırdı, isimlerimiz okunurdu, buradayım buradayım derdik. O zaman “buradayım” kelimesinin ne kadar derinliğinin olduğunun farkında değildim. Kendimle temas etmek için gerçekten burada mıyım? Hepimiz, birilerinin bize sevgiyle şevkatle yaklaşmasını , ihsanla bizi dinlemesini, bizi kapsamasını çok isteriz. Biz kendimize bu şekilde yaklaşmak için zaman ayırıyor muyuz? Biz kendimizdeki bu kapasitenin farkında mıyız? Niçin hep dışarıdan birisi bunları bana sunmalı? Niçin ben kendime sunamayayım? Bunun için belirli mevcudiyet nitelikleri gerekir. Nedir o nitelikler?

Almak” kelimesi üzerinde durmak istiyorum. 2 tür almaktan bahsedeceğim. 1 tanesi ben bu bardağı bu masanın üzerinden almak istiyorum alıyorum. Ya da ben kendime şu mecmuayı almak istiyorum, parasını veriyorum, alıyorum. Bahsettiğim mevcudiyet niteliği bu tür bir almak değil. RECEİVİNG: Kabul etmek.

Değil dediğim almakta, şöyle düşünün: elinizi parmaklarınızla birşey kavramak kavrayacağınız şeye doğru uzattığınızı hayal edin. Ama gerekli olan mevcudiyet niteliğinde, avucunuzu yukarı doğru açıp parmaklarınızla avucunuza geleni kavrayabilmek üzere hazırlandığınızı düşünün. Yani bu şu anlama geliyor: ne ile karşılaşacağıma ben karar vermiyorum, bir tevekkülden bahsediyorum aslında. Karşılaştığım her ne ise, onu tutmaya niyet ediyorum, onunla temas etmeye niyet ediyorum. Receive ediyorum, take etmiyorum. Buradan da şu anlaşılmasın, hayatta take de edeceğiz tabii ki. Öbür tür almayı alet çantamızda barındıralım, o da lazım. Ama zorlandığımda, kendimle temas etmek için almak, satin almak, had bildirmek, kovmak değil: bu geldi başıma, şimdi ben bununla ne yapacağım. Böyle bir tevekkül göstermek. O tevekkülü gösterdikten sonra vermek. Ne tür vermek? 2 tür vermek var. 1 .tepki vermek yani, “sen bana bunu nasıl yaparsın? Ben bunu hak etmiyorum. Ben sana demedim mi, sen beni dinle” Bunların hepsi tepki vermek, tepki diğerine verilir. Bahsettiğim mevcudiyet niteliği bu değil.

Bahsettiğim mevcudiyet niteliğinde  vermek; kendi ihtiyacıma yanıt vermek, işim başkası ile değil, işim kendimle.

Almayı da vermeyi de kendimle ilgili uyguluyorum burada. Bana geleni alıyorum. O andaki ihtiyacıma yönelik bir yanıt veriyorum, o andaki ihtiyacım bu bakış açısında nedir? Bu zorlanma bana benimle ilgili bir şey gösteremeye çalışıyor. Ya bedensel alanda, ya duygusal alanda, ya zihinsel, fiziksel veya tinsel alanda, ya da hepsi birlikte. “Ben bunun barındırdığı mesajı anlamak üzere zorlanmamla temas etmeye niyet ediyorum” ihtiyacıma yanıt vermektir.

Fenomenolojik çalışırken insanları en fazla zorlayanın şu olduğunu görüyorum: O zaman niye öğreniyoruz? Öngörebilmek için öğreniyoruz. Deneyimlerimizden niye öğreniyoruz? Öngörebilmek için. Şöyle şöyle olmuştu, yine bak şartlar benzer, önceki gibi olma olasılığı çok yüksek. Evet, ama yaşam gerginlikler barındırır, o olasılık %50 ise %50 de başka türlü olma olasılığı var. % 50yi unut demiyoruz ki, onu da barındır, aynı zamanda sanki o deneyimi ilk defa yaşıyormuşsun gibi kapsama alanını daha önceden algılamamış olabileceğini şeyleri de algılama olasılığını düşünerek açık tut. Yoksa 1 gözlüğün var ve benzer durumlara o gözlük çerçevesi ile yaklaşıyorsun demektir. O zaman deneyimi o gözlük çerçevesi ile anlamlandırıyorsun, onun dışında birşey görmüyorsun. Bununla ilgili şöyle bir örneğim var;  Baba oğluna der ki “oğlum ayağını yorganına göre uzat, ödeyemeyeceğin borçlar alma, bak ben öyle yapıyor muyum? Ne alabiliyorsam onu alıyorum. Adamın böyle bir korkusu var, borç alınmaz. Bunu o kadar çok içselleştiriyor ki bu kişi, sonradan birisi ile beraber bir iş kuruyor, bu iş çok iyi gidiyor, çok iyi kazanıyorlar, ortağı diyor ki: bak şimdi işi büyütme zamanı, biz bankadan kredi alalım, alabilecek durumdayız, büyütelim bu işi. Kredi alınmaz, ne gerek var diye müthiş bir tepki gösteriyor, ama eskiden babasının ona bunu söylediği zamanlarda babasının gerçeği onu gerektiriyordu. O zaman için ona inanmak işlevseldi. Aradan yıllar geçmiş, 20 yıl önceki döviz kuru ile bugün işlem yapmak gibi birşey. Önceden formatlanmış, şimdi aynı formatı aradan yıllar geçmiş olmasına ragmen hiç yenilemeden tedavülde tutmak istiyor. Böyle birşey yok.

Soru: En başta başladığımızda insan zihni mutluluğu kurguladı gibi birşey söylemiştiniz, neden böyle bir ihtiyaç doğdu? İnsan neden böyle birşey kurgulama gereği hissetti?

Sosyalizasyon süreci diye birşey var, bu süreç, çocuk içinde doğup büyüdüğü ailenin dünyayı nasıl algılayıp anlamlandırdığını içselleştiriyor, öğreniyor. Genelde, sorumluluk almamak, seçim yapmamak, sonucuna katlanmamak insanlara daha kolay geliyor. Birisi benim sorumluluğumu alsın, sonuçlarına ben katlanmayayım,birisi katlansın. Çocuklukta bu zaten doğal, anne baba alıyor sorumlulukları. Büyürken anne babanın “hayat nedir, amacımız nedir” sorusuna açık açık olmasa bile söylemleriyle yaşam tarzları ile aslında çocuklarına anlatıyorlar. Çocuk onu içselleştiriyor ve onu tutturursa mutlu olacağını, onu tutturursa olması gerektiği gibi yaşayabileceğini düşünüyor. Mutluluğun sosyal yazılım çerçevesinde nasıl tanımlandığını özetleyebilirim: sıhhatli ol, güzel ol, sevil, ait ol, başarılı ol, yeterli ol ve hayatının bir amacı anlamı olsun. Böyle söylendiğinde insanlar hasta olduklarında veya fiziksel olarak güzel olmadıklarında veya güzelliklerine gölge düşürecek bir olayla karşılaştıklarında mutsuzlar. Sevilmediklerini, kapsanmadıklarını düşündüklerinde mutsuzlar, yetersiz başarısız olduklarını düşündüklerinde mutsuzlar. Hayatın anlamının ve amacının kaçmış olduğunu düşündüklerinde mutsuzlar. Halbuki Gestalt bakış açısında bu deneyimler gelişme fırsatıdır, hastalığı da yaşayacaksın ki hem bedensel sağlığı hem de sağlıksızlığı da yaşayacaksın ki bütünleşebilesin. Hem sevilmeyi, ait olmayı hem tek başınalığı, farklılığı yaşayacaksın ki bütünleşebilesin. Hem başarıyı, yeterliliği, hem başarısızlığı deneyimleyeceksin, o yüzden kurgu. Bana göre mutluluğu tanımla desen, bu bahsettiğim gerginlik spektrumunun her 2 ucunda ihtiyacım doğrultusunda olabilme esnekliğini kazandıysam mutluyum. Hastalığımı da kendim için bir fırsata çevirebiliyorsam mutluyum. Başarısızlığımı da, yetersizliğimi de, anlam kaybımı da.

Soru: Varoluş boyutları birbiri ile bağlantılı ve ne yaşarsam yaşayayım aslında o 4 varoluş boyutunda da bir izdüşümü, getirisi oluyor bende. 11 yaşında birinden tinsel varoluşunu bilinçli bir hale varmasını bekleyemeyiz. Şimdi ben 11 yaşında bir deneyim yaşıyorum ve bu deneyim bende bir iz bırakıyor ve ben tinsel varoluş boyutunun bilincinde değilim burada, ama 4’üyle birlikte yaşadığım için aynı zamanda tinsel varoluşumda da bir izdüşümü var. Bu daha sonra kendisini nasıl belli eder ve ben bunu nasıl anlarım?

Güzel bir soru, Gestalt bakış açısında bütün şifa süreci aslında bu boyutta gerçekleşiyor, zorlanma her ne ise şimdi ve burada sanki o yaştaymışsın gibi o deneyimi tekrardan dile getirme , o yaşta deneyimliyormuşsun gibi anlatma zemini oluşturuyoruz çalışırken. Şifalanma şurada oluyor: O çocuk yaşadığı zorlanma her ne ise o zorlanmayı yaşadığı dönemde ebeveynlerinden veyahutta duygusal olarak ona yakın olan birisinden o anda arzu ettiği şekilde bir kapsanma yaşamıyor ve alacaklı kalıyor. Yetişkin yaşamında iz bıraktığı şey o alacak, bizim Gestalt yaklaşımında “bitmemiş mesele” dediğimiz şey. O alacaklı durumunu kendisine vermeyen ebeveyn yerine farklı alternatifler koyarak şimdi “bu verecek, şimdi bu verecek” diye sonsuza dek beklemeye hazır. Hepsinde de alacaklı durumu biraz daha katlanarak büyüyor, buradaki tinsellik şu: alacaklılığımı ancak ben kapsayabilirim. Yetişkin halim içimdeki küçük hali kapsayabilir. Dışarıdan bir insan hiçbir zaman o alacaklılığını gidermeyecek, ben bir zamanlar o zorlanmayı yaşadığımda etraftan görmediğim şefkati, kabulü, anlayışı yetişkin halimle içimdeki küçüğe vereceğim, yani tinsel olarak çoktaki bire getireceğim kendimi. Çok dediğim farklı insanlarla aynı deneyimi yaşıyorum. Her defasında hayal kırıklığım biraz daha artarak. Fenomenolojik metodolojide ne yapıyoruz? Çocuk hali ile yaşadığını anlatıyor, sonra sahneye yetişkini getiriyoruz, yani fantastik bir çalışma aslında. Şu anda sanki sen ikiye bölündün gibi, yetişkin versiyonun var ve içinde barındırdığın küçük versiyonun var. Küçük versiyonun feryadını anlattı, şimdi yetişkin versiyonunla onu dinledin. Dedim ya birisi bize sevgiyle yaklaşsın, şevkatle dinlesin. Hep başkasından bekliyoruz. Ama sen şimdi dinledin kendini, o mevcudiyeti gösterdin, burada oldun kendini dinlemek için. Bu bile şifalanmanın başlangıcı, birşey yapmana gerek yok, birşey değiştirmene gerek yok, sadece içindeki çocuğun feryad etmesine izin ver ve o feryad ettikçe onu dinle, ona sarıl, onu kapsa, ben buradayım de, ben sen ve çok daha fazlasıyım de, dışarıdaki 3.şahıslar seni görmüyorlar aslında. Benimle ilişki halindeler. Ama sen aniden sahneye çıkıyorsun ve o kişinin boynuna sarılıp “ben alacaklıyım, vereceksin” diyorsun. Karşındaki ne olduğunu anlamıyor, benden de beklemiyor böyle birşeyi aslında. Dolayısıyla “ben” buradayım, benim yakama yapış, seni kapsayacak olan sadece benim diyebilmeye başladığın zaman tinsel anlamda aşkın bir seviyeye gelmiş oluyorum, yani “transpersonal” diyoruz biz ona. Dışarıda aramanın nafile olduğunu, aslında dışarıdaki vermeyen kişinin bana artık dışarıda kendime vermenin zamanının gelmiş olduğunu habercisi olduğunu anladığımı, bu yüzden ona teşekkür ettiğimi ve artık elimde priz sokacak bir fiş aramaktan vazgeçtiğimi, o fişi kendime sokmam gerektiğinin idrak ettiğimin resmi oluyor, şifalanma bu aslında.

Ö.F.A : Birçok ilişkide, kişinin kendisi ile ilişkide belki de en kritik kırılma anlarından biri  çocuğun keşfi bence, sanki bir anda bir ışık çıkmaya başlıyor, en azından kişisel deneyim olarak paylaşayım. A burada bambaşka bir dünya var, gerçekten gidip hesap soracağımıza, o ilkokuldaki sim okuma örneği gibi, çocuğun ismini okumamaya başlıyoruz ki o çocuk buradayım desin, bazen haykırıyor biz de sen bir sus deyip birşeyle ilgileniyoruz gibi geliyor bana.

Soru: Direnç gösterirken daha fazla çaba sarf ediyoruz. Direnç göstermezsem kendimi kapsayacağım ve büyümeye ve bütünleşmeye başlayacağım. Orada bir direnç gösteriyorum. Bunu kendime neden yapıyorum? Direnç göstererek kendi yolumu neden kesiyorum?

HNS:Bunun cevabı çok uzun, çok güzel bir konu. Özetle:

Direnç göstermek demek, ben şuyum diye, hayat ta budur diye bir çıkarsama yapıp ona tutunasım var demektir. Direnç göstermek demek, o tutunduğum yeri bırakmak istemiyorum demektir. Vertigosu olan kişiden örnek verirsek, “hayat çalışmaktır” diyor ama 40lı yaşlarında hayat ona çalışmak olmadığını anlatmaya çalışıyor. Şimdi bütün hayat nedirle ilgili verdiği cevabı yerle yeksan etmek zorunda, yani varlığım işe armağan olsuncu, varlığını neye armağan edeceğini bile bilmiyor.

Hayatımızın çeşitli dönemlerinde; Ben= şu,  Hayat=bu diyoruz ve onu mutlak zannediyoruz. Onun değişmesi için bir zorlanma ile karşılaştığımızda hoşumuza gitmiyor. Çünkü kamp kurasımız var orada. “Ay o kadar gelmişim, çadırımı açmışım, içinde oturmuşum, yerleşmişim, şimdi baştan mı toplanıp gideceğim?” Evet, kamp kuracak bir yer yok, tam bir yere kamp kurup yerleşeceksin hayat önüne başka bir diyara gitmen gerektiğini gösterecek bir deneyim getiriyor. Bunu kabullenmemiz lazım.

Kamp kuracak bir yer yok, o yüzden direnç gösteriyoruz. Direnç göstermek şu demek: kendimi bir yapı ile özdeşleştiriyorum. Kimi insan en çok ölmekten korkar. Kimi insan en çok terk edilmekten korkar, kimi insan en çok başarısız olmaktan korkar.

Eğer başarısız olmaktan korkuyorsam, ben kendimi zihinsel yapımla özdeşleştirdim demektir. Eğer yalnız kalmaktan, sevilmemekten korkuyorsam, ben kendimi en çok duygusal yapımla özdeşleştirdim demektir. Eğer fiziksel ölümden korkuyorsam, kendimi en çok fiziksel bedenimle özdeşleştirdim demektir. Bunların hiçbir tanesi sahip olabileceğimiz birşey değil, bunun idraki çok yıllar alıyor.

Aslında hiçbir şeye sahip olmadığımız, olamayacağımız ve hiçbir şeyi kontrol edemeyeceğimi, öngöremeyeceğimi idrak edeceğim bir süreç içersindeyim. Direnç gösteriyorum çünkü bunu kabul etmek işime gelmiyor. Nereye sığınacağım? Hiçbir yere. Yok çünkü.

Birşeyleri kapsayıp aşmak ne demek?

Ben sevilmekten hoşlanıyorum, kapsanmaktan hoşlanıyorum, sevgilimin beni düşünmesini bana çiçek almasını , benim için konser bileti almasını seviyorum. Ben düşünülmek istiyorum, düşünüldüğüm zaman kendimi iyi hissediyorum. Bunu bırakman gerekmiyor ki. Ama birazcık ta düşünülmeden de varolmayı deneyimle. İnsanlar zannediyorlar ki mevcut konumu bırakmak demek, ondan tamamen ayrışmak demek, hayat boyu bir daha onu yaşamamak demek. Kapsayıp aşmak demekse onu da cebine koy ama cebinde daha yer var, o ve daha fazlası.

Gelişim, evrim ne demek? Her an ve o an’a kadar olan herşey ve biraz daha fazlası. Delete yok. İnsan evriminde delete yok, bilgisayarda var, insanda yok. Hiçbir şeyden kopmuyoruz aslında, hepsi bizim geçmişimiz, hepsi bizim, hücrelerimizin bile hafızası var, hiçbir şey unutulmuyor, hiçbir şey gitmiyor. Her an o ana kadar deneyimlediğim herşey ve biraz daha fazlası. Hiçbir öğrendiğim beceri kaybolmuyor, hiçbir deneyimim yok olmuyor.

Ö.F.A. Batı toplumlarında zihinsel varoluş hepsini yönetiyormuş ta onun bildiği daha doğru daha önemli gibi geliyor, zihnimle öğreneyim, zihnimle planlayayım, 3 yıl sonra bu olacak 5 yıl sonra şu olacak. Sanki hepsini yönetecekmişim gibi bir süreç var ve sanki bunları konuşup yapıyoruz, öğreniyoruz, okuyoruz, kursuna gidiyoruz, bunu biliyoruz. Bunların özümsenmesine müsade etmiyoruz gibi geliyor. Sadece zihinselde kalmanın sakıncası ne olur? Hem de nasıl izin vereceğiz?

Bilmenin birkaç yolu var.

Bilmenin “ten gözü” yolu var, görebildiğim, koklayabildiğim herşeyi çalışabilirim, değil mi. Suyun içine tuz katar tadına bakarım, biraz daha katarım tadına bakarım, bilirim. Bildiğimiz ampirik çalışma. Bu böyleyse bu da böyle olur gibi çıkarsamalar yaparak bilebilirim.

Tefekkür yolu ile bilebilirim. Bu zurnanın zart dediği yer oluyor, çünkü ilk ikisini uygulamak çok yaygın ve kabul görüyor. Tefekkür yolu ile bilmenin şöyle bir dezavantajı oluyor: “Bilimsel mi bu?!” Çok önemli bir soruymuş gibi, sanki herşey bilimsel olmak zorundaymış gibi. Varoluşun barındırdığı kutuplardan bahsedelim: Bir bacağı bilimsel ise öbürü de değil. İkisi birden kapsayacağız tabii ki. Çünkü bedenimiz görebilen, dokunabilen, tadabilen, koklayabilen, işitebilen bir araç. Bunu yadsıyabilir miyiz? Bizim ampirik tarafımız bu. Bu da var, ama sezmiyor musun? Seziyoruz. O tarafa niye ayıp oluyor? Niye halı altında kalması gereken taraf oluyor? Bacaklardan biri şişko, öbürü cılız. Niye yani.

Gestalt bakış açısında 5 duyumla algılayabildiklerimi tercüme etmek için kullandığım bir yeti olmalı. İçinde hayat bulduğum organic boyutuma hükmeden, na işkence eden, no yok varsayan bir yapı şeklinde kullanmama gerekir. Norveç’te Freya isimli bir deniz aygırı insanlarla çok samimi oldu diye öldürüldü. Bu nasıl bir şuursuzluk! Zihinle diyorum ki bu hayvan insanlara fazla yaklaştı, hani orayı insanlardan arındırmak çabası yok, insanları hayvana yaklaşmamak, elleşmemek doğrultusunda çaba yok, hayvan ölsün! Bu nasıl bir bakış açısı? Zihnimle içinde var olduğum organik gerçeği öldürüyorum. Bu aslında bütün kaynaklarımız için söz konusu değil mi?

Ö.F.A. Metafor kullanacağım: Annemin karnında iken ben kordonla besleniyordum, kablolu bağlantı, eski telefonlar gibi. Doğdum, kordunu kestiler, kablosuz bağlantı. Gözümle görmüyorum, bilmiyorum diye o şey yok mu oldu? Bir yerden sezinliyorum.

Ken Wilber’ın çok güzel bir açıklaması var bu konuda, diyor ki “insan, deneyimlediği şey hakkında konuşabilir” bu bilimsel mi de ısrar eden insanlar tefekkür yoluyla bilmeyi muhtemelen deneyimlememişlerdir ki bilimselde ısrar etmektedirler der. Bence çok doğru. Bilimsellik kötü birşey değil,  o da var, onu kapsayıp aşan şeyler de var. Hatta Ken Wilber “tefekkürün kendi içinde bilimselliğinden bile bahsedilebilir” der.

Kapatırken şunu söylemek istiyorum: Zorlanmalarla karşılaşacağız, herkes hastalıklardan, kayıplardan, sevgi yoksunluğundan, yetersizlik, başarısızlıktan, anlam amaç kaybından nasibini alır. Bundan muaf olmak diye birşey yok. Dolayısıyla kapatırken şunu söylemek istiyorum, hayatımızda hangisindeyse sıra, önce bir kucak açalım, geldiği gibi alalım, ve o andaki ihtiyacımız doğrultusunda da zorlanmamıza sebebiyet veren uyarana değil de kendi ihtiyacımıza yanıt vererek yol almaya devam edelim.

Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Serbest muhasebeci mali müşavir ile nasıl çalışmalıyım?

Özellikle şahıs şirketi kuranlar veya “home-ofis çalışanlar” için dikkat edilmesi gerekenler konusunda başlangıç süreci için mini bir uyarılar rehberi hazırlamak istedim.

Yıllar içinde şahit olduğum durum, SMMM’ler tarafından yetersiz ve eksik bilgi paylaşımı kaynaklı müşteriler olarak ciddi zararlara uğrayabilmemizdir. Ayrıca yeterli sorumluluk alınmadığından rahat bir ortam görülmektedir.

Özellikle pandemi ertesi değişen iş dünyası ile ev-ofis çalışma sistemine ilgi artmış, çeşitli önyargılar yıkılmıştır.

“İş kurarken dikkat edilmesi gereken önemli şeyler” den birisi iyi bir mali müşavir-muhasebeci ile çalışmaktır. Bu firmalar seçilirken iyi araştırma yapmak iş hayatının altın anahtarlarından birisidir. Arkadaş,eş, dost önerileri ile ilerlediğimiz bu mecralar öneri ile kalmayıp araştırma yapılması gerekmektedir. Bunun nasıl yapılması gerektiğini tecrübelerle sabit olarak anlatmaya çalışacağım:

Mali müşavir ile çalışmaya başlamadan önce dikkat edilmesi gereken konular nelerdir?

İlk 4 madde pek dikkat edilmeyen hususlar olup özellikle “tanıdık önerisi ile” çalışma yapılınca sorulmayan kavramlar olmaktadır. Ancak tanıdıkvasıtası ile bile işbirliğine başlayacak olsanız talep etmeniz gereken bilgilerdir.

  1. Ofis çalışma ruhsatını kontrol etmek: böylece ruhsat kendileri üzerine mi başka birisi üzerinden mi faaliyette bulunuyorlar görebilirsiniz. Aileden büyükler yaş alınca ofislerini kapatmayıp, muhasebeci veya mali müşavir olmayan çocuklarına devretme gibi etik olmayan bir çalışma biçimi içerisine girebilmekteler. Etik dışı bir durum tespit edildiği zaman “ruhsat ihbar hattı” na bildirimde bulnabilirsiniz.

Usulsüz çalışmanın hukuki boyutları hakkında buradan detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Hiç beklemediğiniz kadar yaygın bir çalışma sistemidir.

Kendi mesleğimle karşılaştıracak olursam bu; inşaat yapma ruhsatı olmadan inşaat yapmaya sonra da depremde inşaatın yıkılmasına, içindeki insanların ölmesine benzer.

2. Ofiste çalışan personel ile tanışmak ve bilgilerini talep etmek. Nitekim defterinizi asıl tutanlar onlardır…

3. Mali müşavirin fatura bilgilerini istemek, bağlı olduğu “il serbest mali müşavirler odası“na giderek bu bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek.

Örneğin:

Türkiye serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları birliği: turmob.org.tr

İzmir serbest mali müşavirler odası : https://izsmmmo.org.tr/

İstanbul serbest mali müşavirler odası : https://www.ismmmo.org.tr/Home gibi…

4. Sözleşme!

Çalışmaya başlamadan önce mali müşavirinizin sizin internet vergi dairesi hesabınıza girebilmesi ve defter işlemlerini yapabilmesi için aranızda sistemde mevcut olan standart bir sözleşme imzalanması (detayları avukatınızla görüşebilirsiniz) ve bu sözleşmenin sisteme tanımlanması gerekmektedir. Bu sözleşme ile karşılıklı kendinizi korumuş olursunuz. Sözleşme ile mali müşavirinizin kendisine bir numara verilir ve tüm işlemlerini bu numara ile yapar.

Maalesef tespitlerime göre sözleşme yapmadan mali müşavir tarafından sisteme giriş yapılması hala mümkün olup işlem yapabilmektedir. Müşteriye böyle bir sözleşme hakkında bilgi vermeden işlem yapan kişiler bolca bulunmaktadır. Buna ivedilikle müdahale edilmesi gereklidir. Sözleşme yapmadan işlem yapanlara da cezai yaptırım getirilmelidir.

Mesleki ücret tarifesi:

Anlaşılacak rakam bağlı olunan ildeki serbest mali müşavirler odasının her sene beyan ettiği “mesleki ücret tarifesi” rakamları baz alınarak mali müşaviriniz tarafından vereceği hizmetin içeriğine ve şirket türünüze ve birçok faktöre göre değişir.

Ekli liste incelenebilir.

https://izsmmmo.org.tr/Uye-Islemleri/Mesleki-Ucret-Tarifeleri

Mesleki hizmet makbuzu:

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler, serbest meslek erbabı sayılmaktadırlar.

Mali müşavirler serbest meslek makbuzu keserler ve dolayısı ile %20 stopaj ödersiniz.

Stopaj muhtasar beyanname ile birlikte sizin tarafınızdan serbest meslek erbabı adına ödenir. KDV’yi ise serbest meslek makbuzunu kesen taraf öder.

İşe başlarken öneriler:

Mali müşavir/muhasebecinize teslim edeceğiniz evrakların listesini kendiniz paralelde profesyonel hizmet sunan platformlarda (paraşüt gibi) veya şahıs şirketiyseniz excel formatında tutarsanız her ay kendisi ile defterinize işlenenleri karşılaştırma yapmanız ve hesaplarınıza hakim olmanız kolaylaşır.

Mali müşavirler sıkça stajyer çalıştırmakta vesilesi ile defterleriniz bu stajyerler tarafından işlenebilmektedir. Hata yapma olasılığı artmaktadır. Vesilesi ile “nasılsa geçerli-geçersiz belgelerim ayıklanıyor” diye düşünüyorsanız geçmiş olsun…Öyle birşeyin olmadığını yapılan belge giriş hatalarından göreceksiniz. Hatta öyle ki mali müşaviriniz yanında çalıştırdığı stajyerlerin neyi bilip bilmediğini kontrol bile etmediğine şahit olma olasılığınız yüksek. Bu ne demek? Geçersiz belgelerin defterinize işlenmesi demek. Siz orada hizmet aldığınızı zannederken defterleriniz sorumsuzca işlenebilmektedir. Bunun önüne geçmenin en garantili yolu bilgi girişlerini aylık kontrol etmenizdir. En önemli uyarım budur. Güvenmeyin.

Harcamalarınızdan hangi belgelerin geçerli olup olmadığını en başta görüşmeniz ve buna göre aylık hazırlıklarınızı yapmanız gerekir. Bu harcamaların geçerlilikleri aralıklarla değişebilmekte olup çok göreceli bilgiler de bulunmaktadır. Sadece kendi müşavirinizden verilen bilgilere güvenmeyin. Başka müşavirler ve online ulaşabileceğiniz yönetmeliklerden bilginin doğruluğunu teyit ediniz. Her müşavirde bilgi eksikliği veya kirliliği bulunabilmektedir.

İşbirliğine başlarken yaptığınız görüşmeleri detaylı bir şekilde kağıda döküp sonra mail ortamında paylaşmak, ileride meydana gelebilecek herhangi bir yanlış anlaşmanın önüne gececek, bu konuyu konuştuk veya bunu söylemediniz gibi sıkça yaşanabilen iletişim sorunlarını engelleyecektir.

Şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki mali müşavirinizden-muhasebecinizden aldığınız bilgileri hem online kontrol edin hem de çevrenizde iş dünyasında olan kişilerle bol bol konuşup kendileri neler yapıyorlar, yeni bilgiler var mı, konuları-sorunları nasıl çözüyorlar görüşün. Para konuları konuşulması tercih edilmeyen alanlar olmakla birlikte herkesin tecrübeleri dinlemeye değer…Yoruma açık olan çokça konu bulunduğundan özellikle belirsiz alanlarda piyasanın yaklaşımını gözlemlemekte fayda bulunmaktadır.

Her mali müşavirin değişik bir bilgisi daha bulunmakta, bu vesile ile bazı durumlarda birkaç bilirkişiden görüş ve bilgi almanız faydalı olacaktır.

Usulsüz Çalışma:

Mali müşavirinizin usulsüz çalışmalarını tespit ettiğiniz taktirde bağlı olduğu “il serbest mali müşavirler odası“na gidebilir ve şikayette bulunabilirsiniz.

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Depremzedeler için destek platformları

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem çok derin izler bıraktı…Hala ilk günkü kadar acımız taze…Kişi ve kurumlar depremzede vatandaşlara gerek maddi gerekse manevi olarak destek vermeye çalışıyor. Bu destekleri bilgi geldikçe paylaşmak ve faydaya aracılık etmek isterim…

LOCAL MAKERS

dayanisma.localmakers.com.tr

Bölgedeki üreticilere yardım etmek isteyen herkesin faydalanabileceği açık kaynaklı web sitesi. İhtiyaçlarınızı buradan sipariş edebilir deprem bölgesindeki esnafa destek verebilirsiniz.

Can Yayınları’ndan tüm üniversite öğrencilerine 100 TL’lik hediye çeki!

Hemen şimdi edu.tr uzantılı e-posta adresiniz ile canyayinlari.com’a üye olduktan sonra e-postanıza gönderilen linke tıklayarak üyeliğinizi başlatabilirsiniz.

Hediye çekinizi kullanabilmek için ödeme adımında CAN100EDU kodunu girmeniz yeterli.

Araştırmacı Çocuk merkezi

Öğretmenlerimiz Araştırmacı Öğretmen dergilerini acmtr.org adresinden ücretsiz indirebilirler.

Hepinizin bildiği gibi, ülkemiz çok sayıda insanı destek ve yardıma muhtaç bırakan yıkıcı bir depremle tekrar sarsıldı. Bu son değil, benzer ve daha büyük depremleri de bekliyoruz.

Ancak bu trajedinin ortasında eşsiz bir fırsat da var. Yerleşim alanlarının yeniden inşası ve toplumun yeniden yapılanacak olması, bize sürdürülebilir ve dayanıklı tasarım şansı sunuyor. İşte bu noktada eğitim portalımız devreye giriyor.

Permakültür tasarımı, agroekoloji, doğal yapı türleri ve tasarımı, sürdürülebilir insan yerleşimleri, kompost tuvaletler, yağmur suyu hasadı ve daha fazlası hakkında zengin bilgi ve kaynaklara sahibiz. Ve bu bilginin depremden etkilenen bölgelerde yeni, sürdürülebilir yerleşimler yaratmak için çok önemli olduğuna inanıyoruz.

Bu nedenle belentepe.thinkific.com eğitim portalımızdaki içerikleri ülkemizde herkese ücretsiz olarak sunmaya karar verdik. Sürdürülebilirlik yolunda atılacak ilk adımın eğitim ve bilinçlenme olduğuna inanıyoruz ve herkesin daha iyi bir gelecek yaratmak için ihtiyaç duyacağı değerli bilgileri herkesle paylaşıyoruz.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Depremzedelerin ruh sağlığı hizmetlerinden faydalanabilmeleri için online hizmet

Hastane Web sayfasında bulunan “Online Randevu” butonuna tıklayıp bilgilerinizi girerek ilgili bölümü seçip randevu alabilirsiniz.

http://hastane.kocaeli.edu.tr/randevu.php

GÖNÜLLÜ DERS PLATFORMU

bu platform yaşanan afetten etkilenen ve LGS’ye hazırlanmakta olan yedi ve sekizinci sınıf öğrencilerine gönüllü öğretmenlerce online eğitim desteği sunmak adına kurulmuştur. Bu faaliyet çerçevesinde öğrencilerimizden hiçbir maddi karşılık beklenmemektedir.

http://www.gonulluders.com

devamı gelecek…

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Deprem, binamız hakkında bilmemiz gerekenler

Gazeteci, yazar, TV programcısı ve podcast yayıncısı Nilay Örnek toplumsal bir hizmet yaparak ITÜ öğretim üyesi Dr. Fatih Sütçü ile herkesin anlayabileceği netlikte herkesin aklındaki ve gündemindeki soruları sormuş ve cevaplarını almış.

Nasıl olunur 179 numaralı podcastı ister BURADAN dinleyebilir ister aşağıdan okuyabilirsiniz.

Verilen bilgileri çok değerli bulduğum ve internette arandığı taktirde ulaşılabilir olmasının önemli olduğunu düşündüğüm için yazıya dökmeye ve bahsedilen konuları çeşitli linkler ile zenginleştirmeye karar verdim.

NÖ: Türkiye’de deprem bilimcileri söyledikleri doğru olan dinlenmeyen birer mitolojik kahraman gibiler. İnşaat mühendisleri de yıllardır neler yapılması gerektiğini söylemekteler, nasıl yapılacağı belli, depreme karşı binaların nasıl ayakta kalacağı belli.

Fatih bey Adıyaman’a kısa süreli gitti, geldi, binalarda neye bakılır?

FS: 3 günlük bir tur yapıldı, başka turlar da yapılacak. Bizim işimiz kamu binalarına bakmak. Yaptığımız iş şu, bir bina deprem geçirmişse muhtemelen üzerinde bazı hasarlar vardır. Biz bu hasarların bir kısmını öngörüyoruz, yani bunlar zaten beklediğimiz hasarlar, fakat beklenmedik bir hasar var mı ve bu beklenmedik hasar binada yıkıma, ani bir göçmeye, kısmi ya da toptan bir hasara sebep olabilir mi diye bunları inceliyoruz. Bunlar gözle yani gözlemle yapılan incelemeler. Hasar almış bir binada gördüğümüz hasarların aslında bir dili vardır, bunlar bize bu binanın bundan sonra neler yapabileceğini anlatırlar, dolayısı ile dışarıdan gözle yaptığımız bir muayene sonucunda binanın kullanılabilir ya da kullanılamaz olduğuna karar veriyoruz. Bazen şüphe duyduğumuz durumlar oluyor, o zaman daha ileri tetkikler istiyoruz, ama çoğu durumda baktığımız zaman eğer çatlaklar tahmin ettiğimiz gibiyse tamam bu bina açılabilir, bazen de o kadar belli hasarları görüyoruz ki, her an bir göçmeye götürebilecek, her an çok daha büyük bir zarara sebep olabilecek hasarlar kendilerini çok belli ediyorlar, o zaman bu binalara girmeyin etrafını çevirin, tedbir alın, gerekli onarımları yaptıktan sonra bu binaları kullanın diyorum, rapor ediyoruz, kamu binaları bu şekilde hangi binaları kullanıp kullanamayacaklarına karar verip organizasyonlarını yapıyorlar.

NÖ: Kendi tecrübelerinizden de bahsedebilir misiniz?

FS: Konyalıyım, Konyada doğup büyüdüm, Konya Anadolu lisesinde okudum, Japonyayı küçükten beri çok seviyordum, Anadolu lisesi eskiden şöyleydi, ilkokul biter, Anadolu lisesi sınavına girilir, kazanırsanız bir hazırlık sınıfı okunur, ondan sonra ortakul-lise 6 sene, derslerinizi İngilizce görürdünüz. 10 yaşında Anadolu lisesine girdim, biraz İngilizce öğrenmiştim, ailem de İngilizce, Fransızca bilen kişiler, babam teşvik etti…

**********

Doktorayı Japonca yaptım, doktora ve sonrasında üzerinde çalıştığım konu: binaları yenilikçi yöntemlerle nasıl depreme dayanıklı hale getirebiliriz? Benim esas çalıştığım 2 ana başlığı var.

1 tanesi sismik izolasyon dediğimiz, binanın altına binayı depremden yalıtan bazı mesnetler yerleştirerek deprem dalgasının binaya girişini tamamen engellemek üzerine çalışan bir sistem sismik izolasyon.

Bir diğeri de enerji sönümleyiciler, bunlar da pistonlara benziyor, araçlarımızdaki enerji yutan şok emicilere benziyorlar. Binalara buna benzer amortisörler takıldıktan sonra bunlar depremin enerjisini yutuyorlar,  enerjiyi kendi üstlerine çekiyorlar, böylelikle depremin oluşturacağı hasarın binaya geçmesine engel oluyorlar. Bu 2 konuda araştırma yapıyorum.

https://www.researchgate.net/publication/342110104_Sonumleyicili_Yapilarin_Deprem_Tasarimi_Bolum_I_Uluslararasi_Yonetmeliklerin_Incelenmesi_-_Seismic_Design_Of_Structures_With_Dampers_Part_I_Review_Of_International_Standards

https://www.researchgate.net/publication/342110362_Sonumleyicili_Yapilarin_Sismik_Tasarimi_Bolum_II_Turkiye_Uygulamalari_Icin_Tasarim_Esaslari_Onerisi_-_Seismic_Design_Of_Structures_With_Dampers_Part_II_A_Proposal_For_Design_Basis_For_Applications_In_

NÖ: Bu 2 uygulama bina yapım aşamasında mı yapılmalı yoksa daha sonra yapılabilecek işlemler mi?

Hem binalar yeni yapılırken izolatörlü veya sönümleyicili yapılabilir, ihtiyaca göre ikisi birlikte de yapılabilir. Ya da mevcut bir bina deprem performansının yetersiz olduğu tespit edilmesi halinde sonradan izolatörlü hale getirilebilir ya da sonradan sönümleyiciler eklenerek ona gelecek olan deprem enerjilerinin yutulması sağlanabilir, yani öncesinde de yapılabilir, sonrasında da yapılabilir.

Türkiyede en çok yeni izolatörlü binamız var. 2013 senesinde Sağlık bakanlığının yayınladığı bir genelge ile riskli deprem bölgelerinde 100 yatak ve üzeri tüm devlet hastanelerinin sismik izolatörlü yapılması ile alakalı bir genelge çıktı ve o tarihten bugüne yaklaşık 40-50 tane çok büyük şehir hastanesi izolatörlü olarak yapıldılar. Bunlar depremde hiç sallanmazlar, dolayısıyla binada iyi uygulandığı taktirde hiç hasar oluşmaz. Nitekim bunu yakın geçmişte yaşadığımız depremde de gördük. Ben Adıyamana’a gittiğim için oradaki hastaneyi gördüm, diğer arkadaşlarım Malatya ve diğer şehirlerdeki sismik izolasyonlu hastaneleri gördüler. Özetlemek gerekirse 0 hasar.

Türkiye’de tüm şehir hastaneleri sismik izolatörlü olarak yapılmaya başlandı, şu anda 50-60 tane olabilir, İstanbul’da mesela Başakşehir Çam Sakura hastanesi (Japon finansı ile yapıldı), Okmeydanı Eğitim araştırma hastanesi, Göztepe eğitim araştırma, Kartal eğitim araştırma sismik izolasyonlu yapılmıştır. Cerrahpaşa yenilenirken sismik izolasyonlu yapılacak, Siyami Ersek yenilenecek sismik izolasyonlu yapılabilir, Haydarpaşa yenilenecek, sismik izolasyonlu yapılması kuvvetle muhtemel.

Taksim ilk yardım ve Şişli Etfal bu teknolojiye yetişemediler, sabit temel yapıldı ama onlar da sağlam hastaneler, İstanbul’da izolasyonlu hastane sayısı 10-15’e çıkacak yakında.

Resimden binanın oturum durumuna karar verilebilir mi?

Bir bina hasar görürse sonradan üzerinde oluşan çatlaklara bağlı olarak risk durumu tespit edilebilir. Uzmanlar bunu tespit edebilirler. Bunların resimlerden değil, yerinde yapılması lazım.

Fakat depremin ilk birkaç günü gidemiyorum, insanlar orada zor durumda, evlerine dönmek isteyen insanlar var. Bazen binalarda öyle görüntüler oluyor ki karar vermesi kolay oluyor. Fotoğrafla bile karar verilebilir.Tabiiki de bilgi amaçlı, yani yaptığım şeyin doğru olmadığını düşünenler olabilir elbette, normalde yerinde gidip, yerinde görüp, uzman ekiple resmi belgelerle bu kararları vermek lazım.Fakat bazen bina o kadar kendini belli ediyor ki üzerinde bizim “kesme çatlağı” dediğimiz çok ağır hasarlar oluyor, vatandaş bunu anlamayabilir, eşyasını almak için kimseye çaktırmadan içeri girip çıkabilir, bu binalara kesinlikle girilmemesi lazım. Bunu söyleyebilirim diye düşünüyorum. Net bir şekilde teşhis konabilecek çatlaklar görürsem “lütfen binanıza girmeyin” şeklinde uyarı yapıyorum.

Mevcut, yerinde duran, üzerinde çatlak olmayan binaya resimden bakarak karar verilmez. Resimde özellikle alt kat kolonlarında deprem görmüş ve hasar almış bir bina görüyorsak , hasarın şekline, çatlakların yerlerine, miktarına, kalınlığına, uzunluklarına bağlı olarak onun tehlikeli bir hasar mı yoksa o kadar tehlikeli olmayan bir hasar mı olduğuna karar verebiliriz. Şüpheli ise birşey demiyoruz. Ama çok belli ise binanıza girmeyin, çok tehlikeli denebilir. Benden sonra oraya giden Çevre şehircilik bakanlığından yetkilileri de eminim aynı binalara aynı raporları vermişlerdir.

Tehlikeli çatlak nelerdir?

Binayı ayakta tutan taşıyıcı elemanlar kolonlardır. Dik duran çubuklardır. Dolayısı ile bu dik duran çubuklardaki çatlaklar daha önemli hasarlardır. Daha riskli hasarlardır.

Kirişlerdeki çatlaklar ikincil risk taşıyan çatlaklardır. Binanın dik durması esastır.Dolayısı ile binalarda dik duran kolonlar , şu an betonarmeden bahsediyoruz, betonarme kolonlarda, binanın en tepesinden başlayan ve 45 derece gibi çapraz şekilde ilerleyen kalın çatlaklar varsa, kalından kastım 1-2 mm, en az 2 mm olan çatlaklar varsa bu o binanın çok riskli olduğunun habercisidir, bus u götürmez bir bilgidir. Dolayısı ile öyle yerlerde karar vermek daha kolay ama uzaktan görünmüyorsa, emin değilsek birşey söyleyemiyoruz. En belirgin hasar, perde duvar dediğimiz büyük betonarme duvarlarda ve betonarme kolon dediğimiz dikey elemanlardaki çapraz çatlaklardır.

Lütfen bu bilgilerle kendiniz binanıza teşhis koymaya çalışmayın.

Mevcut binamız iyi durumda mı değil mi? ya da yeni bir ev bakıyorum, acaba bunun durumu iyi mi değil mi anlamak için birkaç şey söylenebilir:

Binalar 2007den sonra yapılmışsa göreceli olarak daha eski binalara göre daha iyi oluyorlar, depremde 2018 yapımı binaların hasar gördüğünü ya da 2020 yapımı binaların yıkıldığını biliyorum ama onların inşaatı kötü yapılmıştır. Hesaplarından ziyade inşaat uygulamasında problem olmuştur.

Vatandaş bunu nasıl bilebilir. Bilemez. Bunu teşhis etmek zor.

Biz düzgün yapılmış binalarda bir risk olup olmadığını anlayabiliriz. Tabii ki insan 2020 yapımı bir binadan ilk başta şüphelenmez, ben olsam şüphelenmezdim. Size 0 satılan bir aracı acaba bozuk mu diye ekspere götürüp gösterir misiniz? Götürmezsiniz, ama 2003 model bir araçsa satin almadan önce bir uzmanına götürebilirsiniz. Bunun gibi eski bir binanız varsa bir uzmana gösterebilirsiniz.

Yönetmelikler

 gittikçe sıkılaşıyor, şartları zorlaşıyor, doğru.

Deniz kumu

Binamızın taşıyıcı elemanları betonarme,yani binayı ayakta tutan ve bizi koruyan şeyler kolon ve kirişler betonarme. Bir de bölme duvarları var, bunlar tuğladan vs yapılıyor, onlar ikincil elemanlar. Onlar hasar alabilir, kırılır, dökülür, bunları yaptırıp tekrar oturacağıız.

Betonarme içinde beton ve çelik var, klon ve kirişler, üzerine bastığımız döşeme betonarme, binanın yükünü zemine aktaran temel betonarme, yani binanın iskeleti ve üzerine bastığım alan betonarme, beton ve arme denilen koruyucu çelikler. Çelik fabrikadan çıkıyor, kontrolü var. Beton içinde birçok bileşen var şimdi onlara bakalım: kum, çakıl, çimento ve su var. biraz da hava boşluğu var. bunların da tabii belli oranları var. Bunlardan 1 tanesinin olumsuzluğu tüm yapı sistemini etkiler. En olumsuz unsurlardan birisi tuz ya da klor. Betonun içine tuzun bir şekilde nüfus etmesi, nerden gelirse, denizden gelebilir, fabrika ise içerde tuz olabilir, ya da biz bizzat tuzu betone karıştırırsak , deniz kumundan gelebilir mesela, İstanbul yakınında kum ocağı olmadığı için belki bir dönemler deniz kumu binalarda kullanılmış olabilir, o zamanlar yönetmelikler buna izin veriyormuş, denizden olduğu gibi alıp koyun denmemiştir, muhtemelen yıkanması lazımdır, kumun kirden tuzdan yıkanması lazım, yeterince yıkandıktan sonra tuzundan, klorundan ayıklanmış olabilirdi bu kumlar, ama yeterince yıkanmayan kumlar içindeki tuzla betona karışırsa bu tuz 1.betonu hızlı çürütür, beton normalde de kondüsyonunu kaybeder, ama içeride tuz olunca bu biraz hızlanmış olur, tuzun beton içindeki demire de olumsuz etkisi var, demir şantiye ağzı, aslında çelik donatılar, demir paslanır, dışı kabuklanır, kabuklanınca genişler dışındaki beton tabakayı atar, birlikte çalışan mekanizma birbirinden ayrılmaya başlar, beton yavaş yavaş çürür, ilk başta yapıldığında beton dayanım gücü C16 olsun C20 olsun, bunlar eski beton sınıfları, olması gereken C25. Bu C16 yavaş yavaş 15-13-12 gibi zayıflar.

C ne demek?

Beton ve çelik üzerlerine gelen yükleri paylaşıyorlar. Bastırma kuvveti olan basıncı beton karşılıyor, çekme kuvveti olan uzamayı da çelik karşılıyor. Aralarında görev paylaşıyorlar ve betonun C15-20-30 dediğimiz şeyler betonun basınç dayanımı. Küp şeker kadar beton düşünün, bunun üzerine bastırdığınız zaman eğer 300 kilo kuvvet ile bu eziliyorsa, küp şekerin toz şeker haline gelmesi gibi, 300 kg kuvvette eziliyorsa C30, 200 kg kuvvet eziliyorsa C20 öyle düşünebilirsiniz.

Bir betonarme binanın ömrü nedir?

Beton zamanla kondisyon kaybeder, bu kaçınılmaz birşey, o yüzden biz binanın ekonomik ömrü 50 yıldır diyoruz. Binanın ömrü 50 yıldır demiyorum. Ekonomik ömür şu demek, içinde oturanı ya da sahibini üzmeden fazla tamirat, onarım gerektirmeden  kullanabileceğiniz süre 50 sene. Sonrasında gerekli bakım onarımları yıllar içersinde yaptırarak ömrünü uzatmanız mümkün olur, ama ekonomik olmaz artık, astarı yüzünü geçebilir.

Karot aldıralım mı? Nedir? Güvenli midir?

Teşhis koymanın birçok yöntemi olabilir. Farklı ekollerin de farklı teşhis koyma yöntemleri olabilir. Siz bina sahibisiniz diyelim. Binanızın depreme dayanıklı olup olmadığını tespit ettirmek istiyorsunuz. Birkaç yöntem var, ben de duydum, belediyenin bir bina tespit yöntemi var, hasarsız şeyler yaptıklarını öğrendim, hasarsıznedir?

Normalde bizim Türkiye bina deprem yönetmeliği 2018 tarihli, en güncel yönetmeliğimizde , mevcut bir binanın dayanımının nasıl tespit edileceği madde madde açıklanıyor.

Mevcut bina öncelikle yerinde incelenir. Gözle görülen bir çatlak, hasar var mı diye bakılır, varsa önce onlar onarılacak, sonra durumuna bakılacak. Çatlakların, hasarların onarıldıktan sonraki performansına bakmak lazım, yani binayı önce sağlam haline geri getirip ondan sonra performansına bakacağız.

Sonrasında bina projesine uygun mu diye bakılır. Elimizde binaların projeleri var, herkes bunu belediyeden temin edebilir, ama yıllar içersinde binada belki bazı değişiklikler yapılmış olabilir, kat eklenmiştir, kenarına birşey yapılmıştır, içinden belki bir kolon perde kaldırılmıştır, ilk durumuna göre bir değişiklik oldu mu diye tespit yapılır. Sonrasında binayı taşıyan betonarme elemanların betonu hakkında bilgi edinmemiz lazım. Ne yapılır? Nasıl doktora gittiğiniz zaman sizin fiziksel durumunuz ile ilgili bazı testler istiyor, kan tahlili gibi, röntgen gibi vs, bunun gibi binanın malzemesini anlamak için betonarmesinden küçük bir miktar örnek alınıyor, buna karot deniyor, karot matkap gibi bir alet, binanın en çok yük taşıyan alt katlarından alınır, çünkü üst kattaki kolonlar genellikle daha iyi durumdadırlar, daha iyi havalandırılırlar, en çok zorlanan ve zayıflamış, en çok kondisyon kaybetmiş beton genelde alt kattadır, dolayısıyla mümkünse bodrum kattan ve giriş kattan bazı karotlar alınır. Yönetmeliğimize göre her kattan alınır. Ben ilk baştaki ön değerlendirmeden bahsediyorum. Bodrum kata girdik, giriş kata girdik, oralarda kolonlardan demirlerin olmadığı yerlerden karot alınır, karot dediğim küçük bir conserve kutusu kadar, yani büyük bir beton kütleden küçük bir miktar çıkartıyoruz, çıkartılan yere çıkartılandan daha yüksek özelliklere sahip bir tamir harcı ile tamirat yapılıyor.

** Tamir harcı marka önerileri (Sika, weber, Kalekim vb)

Dolayısı ile karotun herhangi bir yapısal tehlikesi yoktur. Uzman olmayan kişiler karotu çıkartmak için demiri de keserlerse bu istenilen bir durum değil. Elimizde paşometru denilen röntgen cihazları var , dolayısı ile kolon üzerine tutunca içeride demir nerede anlıyoruz, yani demirin olmadığı yerden karot almak günümüzde oldukça kolay.

Karot alındıktan sonra basınç deneyine gönderiliyor, az önce bahsettiğim beton C20 mi C16 mı gibi, onun dayanımını elde ediyoruz. Birkaç yerden de sıyırma yapıyoruz, yani kolonların köşelerinden sıyırıp acaba içinde demirlerin aralıkları ne kadar, onları bilezik gibi saran etriye dediğimiz çubuklardan hangi aralıkla yerleştirilmiş, demirlerin üzerinde nervür denilen tırtıklardan var mı, tırtıklar betonla çeliğin birlikte iyi çalışmasını sağlıyor, birbirinden ayrılmasını zorlaştırıyor, bu tip tespitleri bizzat gözle yapıyoruz. Birkaç yerden veri topladıktan sonra tüm bina röntgenle taranarak her yerinde ne demir var tespit ediliyor. Elimizde malzeme var, kolonların kirişlerin boyutları var,demirlerin aralıkları-çapları var, demirlerin paslanmasına bakılıyor, pastan dolayı demirin çapı küçüldüyse modellemeye onu da yansıtıyoruz, normalde 2 cm çaplı bird emir pas kaynaklı ufalanarak 1 cm olduysa hesaba 1 cm olarak katılıyor tabii. Bu verileri yapısal analiz yapan bir yazılıma giriyoruz, yani onu modelliyoruz, ve bu model üzerinde yönetmeliğin bize tarif ettiği deprem şiddeti seviyesinde simülasyon yapıyoruz. Biz belirlemiyoruz deprem şiddetini Afad’ın deprem haritası var, örneğin benim evim Sarıyerde ise AFAD’ın tam olarak benim evimin bulunduğu noktada beklenen deprem şiddeti seviyesinde simülasyon yapılıyor. Bunun sonucunda şunları görüyoruz: acaba benim binamdaki kolonlardan ne kadarında nasıl hasarlar oluşacak? Simülasyon bunu bize söylüyor, kirişlerde neler olacak, binalarda katlar arasında ne kadar deformasyonlar olacak? Kaymalar, çarpılmalar olacak, bunların hepsini görebiliyoruz. Bütün elemanları tek tek değerlendirerek binanın performansına yönelik bir sonuç raporu yazıyoruz. Diyoruz ki:

binanız hemen kullanım durumundadır, yani bu binayı tahmin edilen deprem olduktan sonra hemen kullanabilirsiniz demektir.

Ya da binanız can güvenliği durumundadır diyoruz, bakın, bu ne demek? Binanız hasar alacak, bazı duvarlar çatlayacak, bazı kirişlerde onarılabilir çatlaklar meydana gelecek, fakat canınıza birşey olmayacak. Yani içerideki insanların güvende olduğunu söyleyen bir performans seviyesi.

Üçüncü seviye: göçme seviye performans seviyesi, diyor ki binanız önemli miktarda hasar alabilir, hala bazı yerleri onarılabilir, ama onarılamayacak yerleri de olacaktır. Fakat hala içerdeki insanların canlarına bir zarar gelmemesi lazım, göçme öncesi durumdadır, yani göçtü göçecek durumdadır diyor.

Son performans seviyesi ise göçme seviyesi, bu bina göçecek, belli.

AFAD’ın deprem haritası:

AFAD yayınladığı için afad’ın deprem haritası diyorum, bu haritayı üniversitemizdeki akademisyenler hazırladığı online ve interaktif, sizler TC kimlik numaralarınız ile girip bulunduğunuz yerin koordinatlarını girdiğiniz zaman, o bölgede meydana gelmesi muhtemel depremin şiddetini ivme cinsinden bir haritamız var artık, bu çok ileri bir teknolojik system.

https://www.afad.gov.tr/turkiye-deprem-tehlike-haritasi

Diyorlar ki depremin meydana geldiği epicenterda yani o tektonik oluşumun kayması sonucunda, tektonik kayaların birbiri üzerinde yatay hareketleri sonucunda ortaya çıkan enerjinin büyüklüğünü ifade eder magnitude, büyüklük. 7,5 dediğimiz şey depremin olduğu yerde yani şehrin altında da olabilir, uzağında yerin bilmem kaç km aşağısındaki tektonik kayaların hareketi sonucu ortaya çıkan enerjinin büyüklüğü. Bu bizi doğrudan ilgilendirmiyor, bu orada meydana gelen depremin özelliği, o deprem orada oluşuyor, sonra yer kabuğunun üzerine ulaşıyor, yer kabuğunu dalgalandırıyor, bu dalgalar sizin bulunduğunuz yere ulaşana kadar bir miktar küçülüyor, bir miktar büyüyor, o zeminin özelliğine bağlı olarak küçüle de bilir, büyüye de bilir, depremin merkezinden uzaklaştıkça sizin bulunduğunuz yere etkisi de muhtemelen azalacaktır, bazen arta da bilir. Üzerinde bulunduğunuz Zemin çok yumuşak ve olumsuz özelliklere sahip bir zeminse deprem dalgasını meydana geldiği yerden daha büyük hale getirebilir.

O deprem haritasına kendiniz girip okumaya çalışırsanız MR’I kendiniz yorumlamaya çalışır gibi olursunuz. Kısaca söyliim, koordinatları girdiniz, size bir deprem haritası çıktı, yüzlerce veri olacak, inşaat mühendisi değilseniz muhtemelen içinde kaybolacaksınız. İnşaat mühendisi ya da benzer alanlarda çalışmaktaysanız, haritada sizin bulunduğunuz yerdeki PGA  dediğimiz peak ground excellaration, yani o bölgede beklenen en büyük Zemin ivmesi değeri verilecek.

Afad deprem tehlike haritası nasıl kullanılır?

Zemin:

Bir ara İstanbul’da kaya Zemin yok dedim, olay oldu, kaya oluşumları her yerde var, özellikle tepe olan yerde orada tepe olduğuna göre mutlaka bir kaya vardır. Maalesef deprem bölgelerinde şehirler ovalarda yapılmış, ovalar yumuşak yerler, orada toprak zemin yumuşak. Ama yamaçlara gittikçe o yamacın öyle durabilmesi için altında kaya olması gerekiyor. İstanbul’un yüksek yerlerinde mesela Taksim, mesela Maslak görünüyor yüksek olduğu, nereye gitseniz aşağıya iniyorsunuz, dolayısı ile Maslak yüksek bir yer, yani burasının kayalık bir yer olması lazım ama kaya var, kaya var, değil mi. Yani çeşitli kayalar var, mesela İstanbul’da grovak oluşumu dediğimiz bir kaya var, kaya gibi göerünüyor ama aslında kolayca da ufalanabiliyor, dolayısıyla 20-30 metre içerisinde zemini durumu değişebilir. Bu neye sebep olur? Binamızı kocaman bir bina yapıp, daha önce üzerinde hiç ağırlığı olmayan, hiçbir ağırlık konmamış bir zemini üzerine koyuyoruz, ama bu bina çok ağır, binlerce ton ağırlığında, dolayısı ile bu bina koyduğumuz yerde altında bulunan zeminin yumuşaklığına bağlı olarak bağzı yerleri çok çökecek bazı yerleri az çökecek. Daha deprem olmadı, bazı yerleri çok çöktü, bazı yerleri az çöktü, bunlar 1-2 mm 3 mm 5 mm farklar olabilir belki, yerine göre. Normal  insan fark etmez ama biz bunu binayı inşa etmeden önce biliyoruz, Zemin sondajı ya da Zemin etüdü dediğimiz çalışmalarda belli aralıklarla sondaj yapılıyor, yerden örnekler alınıyor, 20 metre 30 metre almak gereken yerler olabilir, bunun içindeki profiline bakılıyor, nerde ne katman var, burada kaya var, burada toprak var, burada kil var gibi içini görüyoruz ve bakıyoruz ki bizim yapacağımız diyelim ki planda 50 metre uzunluğundaki bir binanın 1 köşesi yumuşak bir zemine denk geliyor, 1 köşesi sert bir zemine denk geliyor, o binayı oraya götürüp olduğu gibi koyarsak yumuşak zemine denk gelen kısmı birazcık oturma,çökme  yapacaktır. Yumuşak bir zeminde yürümek isteseniz, mesela yumuşak bir karda yürümek için ne yaparsınız? Ayağınıza geniş bir bot giyersiniz değil mi? ya da batmasın diye hedik takarsınız. Ama sert bir zeminde yürürken incecik bir topuklu ayakkabı üzerinde yürüyebilirsiniz değil mi? Dolayısıyla zeminin koşuluna göre altına temel yapılır. Zemin sağlam ve sert olduğu yerlerde temeller küçülür, zeminin yumuşak ve çökmeye müsait olduğu yerlerde temeller büyür, Zemin çoook yumuşaksa o zaman onun üzerinde inşaat yapılmaz önce kazık çakılır ki binamızın ağırlığı o kazık vasıtası ile yerin daha alt katmanlarına o sert zeminlere aktarılabilsin diye. Kazıklı temel dediğimiz şey bu İstanbulda bol miktarda mevcut.

Suya da yakınız ama insanoğlu artık suyun üzerinde bile bina yapabiliyor, petrol platformları gibi, onlar suyun üzerinde ayakta duruyorlar. Her zemine güvenli inşaat yapılabilir ama göz göre göre çok yumuşak aluvyon, altında yeraltı suyu olan, dere yatağı olan yerlere de yerleşim yapmak, şehircilik esasları açısından aykırı. Şu ana kadar hep müstakil binaları konuştuk, ama şehirleşmek tek tek binalar demek değildir, bunun altyapısı var, yolları var, tesisatı var, gaz hatları var, o kadar çok unsuru bir arada düzgün bir şekilde çalıştırmalıyız ki bu riskleri almaya değer mi? değmez. O yüzden dere yataklarına yerleşmemek daha iyi olur. İstanbuldaki cadde isimlerini düşünün, Büyükdere caddesi, belli ki burası dereymiş…Biz de buraya derenin kenarına yerleşmişiz, derenin kenarında sorun yok, herkes derenin kenarına yerleşmek ister, ama sonra ortası boş kalmış, dere zamanla kurumuş, dereler kurusa bile yerin altından akmaya devam ederler, dere yatağı o zaten, dereyatağı üzerine bina yapılmış, unutulmuş gitmiş ama aşağıdan akmaya devam ediyor, o hiç güvenilir bir Zemin değil. Onu ne zaman anlayacağız? Deprem olduğu zaman anlayacağız.  Ihlamur dere, Dereboyu caddesi, Kurbağlıdere…sayalım mı daha…Istanbul 7 tepeli şehir değil mi? İstanbul’un birçok yerinde dere yatakları var, yerleşim yapılırken bu yataklardan biraz uzak yerleşmek lazımdı, şu andaki deprem bölgesinde görüyoruz, ova, tarım arazisi, düzlük, ya da başka yerlerde alüvyn vs güven vermeyen, görece zayıf zeminler var, mümkünse oralara yerleşmemek lazım, yani bu bir şehircilik politikası olarak yapılamması gereken şey.

Şehirlerin yeniden inşasında yapılması gerekenlerr var, 10-12 milyon insan etkilendi, bir şehirde 3-5 bina yıkıldıysa o binaları tekrar inşa edip hayatınıza devam edebilirsiniz, bu yönetilebilir bir hasar ya da kayıptır, fakat bir şehrin 540-50si yıkılırsa şöyle bir durum oluşuyor, bu şehri tekrar inşa edelim, şehri inşa edecek kişiler de afetzede olmuşlar, hadi şuraya 20 blok bina yapalım, e yapamıyorsunuz, o kadar inşaat gücü yok, çünkü yollar da tahrımar olmuş, malzemeyi getiremiyorsunuz, hadi yolları yapalım, o yollara gelecek yollar da kapanmış…şuraya karar verip birşeyler yapalım, karar vericiler de afetzede olmuşlar, şehri olduğu yere tekrar kuramıyorsunuz, şehri başka bir yere taşıyorsunuz, ChristChurch taşındı, şehir olarak başka bir yere taşındı çünkü yıkıldığı yere yeniden yapılamıyor. Erzincan’I bilirsiniz, Erzincan’a gidince eski Erzincan var, yeni Erzincan var. 1939’da olan depremde Erzincan tamamen yıkılmış, yeniden yerine kuramamışlar, yanına yeni bir şehir kurmuşlar.

N.Ö. : İnsanlar evlerinde çeşitli değişiklikler yapıyorlar, bazılarını biz bilemiyoruz, yani bunu uzman birisi, bakar burası kolon değil, taşıyıcı değil, ona göre yapar, ama bazen de kimin ne yaptığını bilemiyoruz. Her daireye mi bakmak lazım?

Bir binanın tespitinin yapılması için önce projesini elimize alıyoruz, çünkü bu bina önce böyle yapılmıştı diye projesi elimizde bulunuyor, elimizde proje ile geziyoruz, buralarda kolonlar, buralarda perdeler var, bakalım onlar yerinde mi diye her kat control ediliyor, önce varsa eksiklikler tespit ediliyor, sonra performansına bakılıyor. Özellikle ilk katlarda, dükkan, işyeri gibi yerlerde maalesef duvarların kaldırılması, kolonların kesilmesi, ya da tesisat geçirmek için perde duvar ya da kolonların kesilmesi, kirişlerin delinmesi şeklinde olabiliyor.

Özel bir sağlık tesisinin bodrum katında havalandırma ünitesi boru sistemi döşensin diye bir perde duvarın %50si kesilerek içinden geçirilmiş. Şu anda ağır hasarlı bina. Tesisatı geçiren kişi önündeki elemanın ne olup olmadığını bilmiyor, buradan tesisat geçecek diyorlar, alıyor matkabı giriyor, kesiyor orayı, o tesisatı geçiriyor,

70lerde 80lerde İstanbulda yapılan binalarda çok gördüm, mesela bir boru var, sarkmaması için asılması lazım, döşemeye bir delik aç, oraya bir kanca tak ve boruyu as değil mi…Adam uğraşarak kirişin içindeki betonu kırıyor, kirişin içindeki çeliği ortaya çıkarıp boruyu oraya asıyor…Bu örnekleri her gün görüyorum.

N.Ö. : ITÜ olarak size nasıl başvuruyoruz? Apartmanca karar verince kime başvurmalıyız?

Ben akademisyen olarak devletin beni görevlendirdiği kamu binalarının incelenmesinde gerekli görevlerimi alıyorum. Çalışmalarım hep hastane ve okulların depreme hazırlıklı hale getirilmesi. Konutlara ben şahsen bakmıyorum ama bakan hocalarımız var. Konuyu açıklayayım: Bir doktora gittiğiniz zaman ve o size muayene ettikten sonra bazen şu görüntüleme merkezine gidip lütfen şu şu MR’ları çektirir misiniz diyor, yani kendi muayenehanesinde böyle bir teşkilat yok, bir yere gönderiyor ki buranın MR’I Rahat okunur diyor, bir de şu testleri yaptır diyor, şuradaki şu gen testini yaptır diyor, kendisi tüm bu testleri yapmıyor ama gelen sonuçları değerlendiriyor.

Aslında yapılması gerek şu: Tecrübeli uzman, yetenekli bir mühendislik firmasına gitmek, binanıza gelip incelerler, binanızdan karotunu alırlar, sıyırmasını yaparlar, karot alınan yerleri uygun bir tamir harcı ile doldurması lazım, bunu unutmamalı. Tamir harcı ile doldurduktan sonra karotun hiçbir tehlikesi yoktur. Bu kan tahlili gibi, vücudunuzdan kan alındığı zaman size bir zararı olmaz.

Binadan örnek alınan karotun deliğinin bina tadilata girecek olsa bile doldurulması ve o şekilde bırakılmaması gerekir.

Mühendislik firması 2018 depremi bina yönetmeliği esasları uyarınca gerçekleştirir, sonucunda sizin önünüze bu çalışmayı bir rapor olarak koyar, der ki:

1.binanız sağlam, güvenli oturabilirsiniz

Binanız bu bina için öngörülen deprem güvenliği performansını sağlamıyor, mesela “can güvenliği seviyesi” demiştik az önce, yeni yönetmelikte biz buna “kontrollü hasar” diyoruz , Bunu sağlamıyor, tamam…Konuşacağınız şey şu: ne kadar sağlamıyor? Yani yakından mı kaçırıyor? Uzaktan mı kaçırıyor? Yakından kaçırıyorsa küçük tadilatlar ile küçük güçlendirmeler ile bina o seviyeyi sağlayacak hale getirilebilir, bunun için bir güçlendirme projesi yapmanız, yaptırmanız ve bunu uygulamanız lazım. Olması gereken performans seviyesini uzaktan kaçırıyorsa yani diyelim olması gereken seviye 100 iken sizin seviye 50lerde, çok uzağında kalıyor, o zaman çok daha kapsamlı, çok daha fazla müdahale gerektiren güçlendirme projesi hazırlanması lazım. Evde yaşayamazsınız, boşaltmanız lazım, başka yerlere taşınacaksınız, inşaat ekipleri girecek, binayı baştan aşağı soyacaklar, gerekli müdahaleler yapılacak kolon mantolaması, perde ilavesi gibi, bu arada bunlar konvansiyonel yöntemler , bir de benim çalıştığım yenilikçi yöntemler var, bunların hepsi tamamlanacak, sonrasında binanız yönetmeliğin öngördüğü performans seviyesine gelince tekrar binanıza yerleşebilirsiniz.

Bazen o kadar çok güçlendirme gerekiyor ki hedefi çok uzaktan kaçırıyor, 100 olması gerekirken 20. O kadar çok maliyet çıkıyor ki…

mesela binayı yeniden yapsanız , sembolik söylüyorum, 50.000 liraya mal olacak, güçlendirmesi 5.000 Lira, çok güzel %10u kadar.

Ama binanın yeniden yapımı 50.000 lira iken güçlendirmesi 40.000 lira…

Bir bina ne kadar çok takviye güçlendirme gerektiriyorsa o güçlendirme o kadar sağlıksız oluyor aslında. Çünkü o kadar çok takviye gerekiyor ki 80 yaşında birini olmpiyatlarda koşturmaya çalışıyoruz. Orasına platin tak, burasına doping yap vs. yaptığınız müdahalelerden dolayı zaten ex olacak vücut.

Güçlendirme maliyeti

Güçlendirme maliyeti yeniden yapım maliyetinin %40ını geçerse güçlendirmeyin yeniden yapın diyoruz.

Genellikle ihtilaf olunan inşaat yenileme veya güçlendirme konularında mahkemeler güçlendirme maliyeti bina maliyetini  %40 geçerse bu bina güçlendirilemez, yıkılıp yeni baştan yapılmalıdır diye karar verirler.

Mahkeme ne zaman devreye girer?

Birçok durumda olabilir, mesela bir apartmanda kat maliklerinin bazıları bina yenilensin diyorlar, daha endişeliler, diğerleri yenilenmesin birşey olmaz diyorlar. Bazıları da ortada kararsızlar. Karot aldırmak istemeyen olabilir. Dava açılır, ben binamın durumunu tespit ettirmek istiyorum diyebilirler mahkemeye, bina inceleniyor, tespitler yapılıyor ve diyor ki güçlendirme maliyeti yeniden yapım maliyetinin %30udur diyor mesela, hakim diyor ki bu bina güçlendirme gerektirdiğine göre risklidir, maliyeti %30 olduğu için yıkılıp yapılmasına izin verilmez, güçlendirilmelidir diyor.

Ya da %40 üzerine çıkmışsa güçlendirme isteyen kat sahiplerine diyor ki kusura bakmayın, güçlendiremezsiniz, bu binanın maliyeti çok yüksek, mutlaka yıkılıp baştan yapılmalıdır diyor. Maalesef bazı durumlarda İstanbulda yıkınca baştan yapamıyorsunuz. İmar yönetmeliğinden dolayı bir yerde 8 katlı bir binanız var ama orada aslında 6 katlı binanız olması lazımmış, zamanında çeşitli izinler alınarak bu 8 kata çıkarılmış, yıkarsanız 6 kat yapabiliyorsunuz, orada emlak kaybettiğiniz için güçlendirmeniz lazım…

Bazı bölgelerde vatandaşlar bunları kendi cebinden yaptıramayacakları için , hatta kat kaybettikleri için , devlet bazı özel bölgelerde, alanlarda, yıkarsanız ben size 2 katta ekstra vereceğim diyor, teşvik ediyor müteahhiti, müteahhit de geliyor diyor ki ben 8 katlı binanızı alırım 10 katlı yaparım son 2 katı benim olur, o 2 katın satış bedelinden de ben inşaat masraflarımı çıkartırım diyor. Kentsel dönüşüm böyle bir senaryo.

Mühendislik hizmetleri veren firmalarda kontrolörlüğü iyi yapanlar var, daha kötü yapanlar var, kötü veya kanunlara aykırı şekilde yapanlar da olabilir.

Hizmet alacağınız mühendislik firmaları hakkında hiç bilginiz yoksa, çevrenizden de referansınız yoksa ITU, Boğaziçi, ODTÜ’deki hocalarımız hangi mühendislik firmasının iyi mühendislik yaptığını bilirler, hocalarımızdan fikir,danışmanlık alabilirsiniz. Bunun üzerine firmanın yaptığı işlemleri ITÜ,ODTÜ’ye onaylatmak istiyorum, yapılan işlemlerin yönetmeliğe uygunluğunu denetletmek istiyorum derseniz hoca da işin içine dahil olur, bütün yapılan işlemleri baştan sona control eder, üstüne bir de rapor yazar, bu yapılan işlemler yönetmelik şartlarına uygundur der, siz de raporun içeriğine güvenebilirsiniz. Usulüne uygun yapılırsa en güvenli yöntem budur.

Bina analizi Maliyeti nedir?

İstanbuldaki 5-10 kat arası konutlar en çok deprem kontrolü gerektiren konutlar. Depremden en olumsuz bunlar etkileniyor, 5-10 katlı binada diyelim 40 daire olsun, bu binanın baştan sona karotu, analizi kontrolü, tahmin ediyorum, firmadan firmaya değişmekle birlikte, 1 sene sonra değişmiş olacaktır, 10bin TL ile 50bin TL arasında değişir. Makas çok büyük. Kontrol çok pahalı değil. Bina değerinin 1/1000i gibi birşey. Ekspertiz birşey değil ama güçlendirme çıktı diyelim, bina maliyetinin 1/30u çıksın birden 15 milyon TL fatura çıktı önümüze.

Hangi tip binalar depremden en çok etkilenmektedir?

5-10 kat arası konutlar en çok depremden etkilenenler, bunun basit bir mekaniği var aslında, yer belli bir frekansta sallanıyor, frekans = yer sallanırken 1 saniyede kaç tur hareket ediyor, git-gel yapıyor, mesela depremler şöyle olur, depremde yer 1 saniyede 3-4 tur atar, yani 1 saniyede 3-4 kere sallanır, Maslak’taki binalar gibi yüksek bir bina düşünelim, onların salınım periyotlarına bakalım. Yeterli kuvvetimiz olsa ve binayı en tepesinden şöyle bir tutup bırakabilsek, sallanacaktır, sallanıp yavaş yavaş durur ondan sonra, onlar 2 saniyede 1 tur atarlar, 2 saniyede 1 turunu atar başa döner, yani 1 saniyede ½ tur attı, yani frekansı 0,5 herz, yerin frekansı neydi 3 herz, uzak birbirinden, o yüzden yüksek binalar depremden daha az etkilenirler.

5-10 katlı binalar, Yeterli kuvvetimiz olsa ve binayı en tepesinden şöyle bir çeksek ve bırakabilsek 1 saniyede 3-4 tur atarlar, yerin hareketi de 1 saniyede 3-4 tur atıyor, bunlar üstüste biniyorlar, dalga uyuşması ya da dalga örtüşmesi dediğimiz rezonans gerçekleşiyor, dolayısı ile bizim bu bölgede gördüğümüz deprem karakterine bağlı olarak o depremden en olumsuz etkilenecek binalar 5-10 katlı binalardır. En çok duvarlarında hasar onlarda oluşur, içerdeki eşyalar en çok 5-10 katlı binalarda çalkalanırlar, yüksek binalar çok büyük ve yumuşak hareket yaparlar, ama o 5-10 katlı bizim orta yükseklikte dediğimiz binalar şiddetle sarsılırlar, yıkılmazlar ama hasar alırlar.

Kısa binalara gelelim, kısa binalar o kadar tıknazlar ki tepesinden çektiğiniz zaman çok hızlı tık-tık-tık diye sallanıp dururlar, deprem sırasında onlar sallanmazlar, bütün olarak hareket ederler, dolayısıyla 2-3 katlı binalar depremdenden daha az olumsuz etkilenirler, en olumsuz 5-10 kat arası diyebiliriz.

Bitişik nizam binalar

Bu da bir şehirleşme problemi, şu ana kadar tek duran binaları konuştuk, şimdi yanyana gelen binaları konuşalım. Şehirleşme binalar bibirleriyle olan interaksiyonunu da gözönüne alarak yapılmalı, bu benim konum değil, ancak işin mekanik ve Teknik kısmı ile ilgili yorumum var tabii ki. Şehir bölge plancılar, tapu kadastrocular nasıl binayı yoldan çekiyorlarsa yanyana gelen binaların da arasına normalde bir boşluk konması lazım. Sadece depremden dolayı değil insani olarak ta böyle aslında, 2 bina arasında boşluk bırakılınca tesisat tamirat gibi işlemler yapılabilsin, 2 bina arasına tepeden yağmur suyu giriyor, kimse bunu engelleyemiyor, baştan bunu bir ayrı yapmak lazım, bitişik nizam inşaatın deprem açısından da baktığımız zaman problem de şu: 2 bina yanyana, 2si de aynı boyda olursa, kat seviyeleri aynı olursa, malzemeleri de birbirine yakın özellikte olursa depremde bunlar birlikte sallanırlar, aynı anda sola aynı anda sağa giderler, bir problem yaşanmaz teorik olarak.

Fakat maalesef yanyana olan binalar ya aynı yükseklikte olmuyor, ya kat seviyeleri aynı olmuyor, ya malzemelerin biri sağlam biri yumuşak oluyor, depremde birlikte başlıyorlar, birisi hızlanmaya başlıyor, bir süre sonra ters fazda sallanmaya başlıyorlar, yani birileriyle beraber hareket ederken birbirine ters hareket etmeye başlayıp ortada pat pat çarpışmaya başlıyorlar, şu anda sosyal media böyle videolarla dolu, 2 tane sağlam bina birbirini vura vura yıkıyor.

59:56 kadar yazıya dökülmüştür, devamı gelecek.

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Depremzede öğrenciler için burs imkanları

6 Şubat 2023 depreminde hayatını kaybeden tüm vatandaşları saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum.

Depremden etkilenen öğrencilere bir nebze nefes olacak, medyada ve sosyal medyada duyuruları paylaşılmış, bugün itibarı ile hala güncelliğini koruyan bursları web sitelerinden doğruluğunu kontrol ederek derleyip paylaşmak istedim:

Bursların son başvuru tarihi MART -Nisan ayındadır.

misafir öğrenci platformu

Misafir Öğrenci Sistemi, 10 ilimizde yaşanan iki ayrı depremden etkilenen öğrencilerin, 2022-2023 eğitim yılının ikinci döneminde tam burslu (eğitim, yemek, kitap) olarak öğrenim görebilmelerini sağlamak için oluşturulmuştur. 

https://www.misafirogrenci.org/

Akademik Diyetisyenler Derneği- ADİD

Beslenme ve Diyetetik öğrencilerine yönelik olarak aylık destek fonu

https://www.adid.org.tr/burs-destekleri/

Son başvuru tarihi: 13 Mart 2023

Akfen-Tikav Burs programı

https://tikav.org.tr/akfen-tikav-burs-basvuru

Son başvuru tarihi: 15 Mart 2023

Almanya Uluslararası Uygulamalı Bilimler Üniversitesi – International university of applied sciences

Türk ve Suriyeli depremzede 100 öğrenciye full burslu destek

https://www.iu.org/help-for-turkey-and-syria/

Aydın Doğan Vakfı

https://destek.microfon.co/burslar/aydin-dogan-vakfi-egitime-devam-bursu

Son başvuru tarihi: 5 Mart 2023

Baldaner Eğitim ve kültür vakfı

https://baldanervakfi.org/burs-basvuru-formu

Son başvuru tarihi: belirtilmemiş

Darüşşafaka

https://www.darussafaka.org/haberler/depremden-etkilenen-cocuklarimizin-darussafakaya-kabul-kosullari-aciklandi

Giriş sınavı: 21 Mayıs Pazar

Ege Çağdaş Eğitim Vakfı

https://ecevburs.com/

Son başvuru tarihi: 15 Mart 2023

Füsun Sayek Sağlık ve Eğitim geliştirme derneği

https://www.fusunsayek.org/tr/depremdestegi

Son başvuru tarihi: 14 Mart 2023

IKSV – deprem felaketinden etkilenen müzik öğrencilerine ve eğitmenlerine enstrüman destek fonu

https://www.iksv.org/tr/haber/deprem-bolgesi-muzik-ogrencileri-ve-ogretmenleri-icin-enstruman-destek-fonu

Son başvuru: 10 Nisan

İstanbul Tabip Odası Tıp öğrencilerine eğitim bursu

İstanbul’daki devlet üniversitesi tıp fakültelerinde okuyan öğrenci genç meslektaşlarımızın yaralarını biraz olsun sarabilmek amacıyla “Depremzede Tıp Fakültesi Öğrencileri” için bir burs programı başlatıldı.

https://www.istabip.org.tr/burs/ogrenci?tip=deprem

Son başvuru tarihi: 31 Mart 2024

Kadın Hekimler Eğitime destek vakfı

https://kahev.org.tr/haberler/afet-fonu-basvuru

Son başvuru tarihi: 24 Mart 2023

Odunpazarı belediyesi

Okutan Odunpazarı projesi / henüz başvuru linki açılmadı

https://odunpazari.bel.tr/guncel/haberler/genel-haberler/okutan-odunpazari

Nart Sigorta

Nart sigorta instagram hesabından yapılan duyuru:

Ailesini kaybetmiş, üniversite öğrenimi devam eden öğrencilere burs desteği sağlanacaktır

başvuru için: ik@nart.com

Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı

Son başvuru tarihi: 10 Mart 2023

SEY Vakfı

https://burs.seyvakfi.org/

Son başvuru tarihi: 27 Mart 2023

Sobe Vakfı

Deprem bölgelerinden şehrimize gelen otizmli çocuklarımıza, eğitim hayatlarından geri kalmamaları için eğitim bursu desteği veriyoruz.

https://www.sobe.org.tr/

Son başvuru tarihi: Bilgi verilmemiş.

Şirin Ahmet Tekeli Kadın hukukçuları destekleme vakfı

http://www.kahudev.com

Son başvuru tarihi: 7 Mart 2023

Tübitak – Türkiye Bilimsel ve teknolojik araştırma kurumu

Birlikte çalışıp birlikte başaracağız burs programı, başvuruya açık programlar :

https://ebideb.tubitak.gov.tr/basvuruacikprogramlar.htm

Türk Eğitim Derneği – TED -Afet Bursu

http://www.ted.org.tr/ted-afet-bursu/

Türk Eğitim Vakfı / Afet Bursu

https://www.tev.org.tr/duyuru/tr/23/Afet-Bursu-Basvurulari-Basladi

Son başvuru tairi: 7 Mart 2023

Türk Ocakları Eskişehir şubesi

Afet bölgesinden 20 öğrenciye burs verilecek

eskisehirturkocagi.org/duyurular/afetzede-burs-basvurusu/

Son başvuru tarihi: 10 Mart 2023

DEPREMZEDE KENDİ ÖĞRENCİLERİNE DESTEK VEREN ÜNİVERSİTELER

İstanbul Arel üniversitesi

https://www.istanbularel.edu.tr/depremzede-destek-bursu/

ODTÜ

https://www.metu.edu.tr/tr/duyuru/odtulu-ogrencilerimize-destek-bursu

Lefke Avrupa Universitesi

Kendi depremzede öğrencilerine 2022-2023 dönemi için %100 burs verecektir

https://www.eul.edu.tr/lau-mutevelli-heyetinden-depremzede-ogrencilere-yonelik-kararlar/

Öğrencilere Burs desteği vermek isteyenler için:

Ankara Tabip Odası

https://ato.org.tr/haberler/2023-haberleri/2287-depremzede-tip-fakultesi-ogrencilerine-burs-destegi.html

Üniversite öğrencileri için askıda burs

https://askidanevar.com/blog/depremden-etkilenen-universite-ogrencileri-icin-destek-kampanyasi-20.html

Türk Eğitim Derneği

https://www.ted.org.tr/

Türk Eğitim Vakfı

https://bagis.tev.org.tr/burs-fonu?gclid=EAIaIQobChMItfeSnafE_QIViQgGAB2vPwE9EAAYASABEgKiZfD_BwE

Sabancı Üniversitesi

https://gelecegesozver.sabanciuniv.edu/tr/online-bagis-0

Burs verenler, burs, depremzede, depremzede burs başvurusu, depremzede öğrencilere burs, depremzede eğitim bursu, depremzede bursu, burs desteği vermek isteyenler

Bilgi- Information içinde yayınlandı | , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

İzmir Kemeraltı dünyası

Kemeraltı’nın restore edilmiş ve metruk halde kalmış ama kullanılan binalar serisi

KEMERALTININ İŞ HANLARI

  • Karaosmanoğlu İşhanı

MIRKELAM HAN

KÜÇÜK KARAOSMANOĞLU HAN / LAGORA TOWN HOTEL

KEMERALTININ ÇARŞILARI

  • YENİ KAVAFLAR ÇARŞISI

KEMERALTININ SAHAFLARI

  • SÜHA BAYKAL KİTAPLIĞI

KEMERALTININ ESKİCİ / ANTİKACILARI

  • HÜR EFE

Ibrahim abi

ANTİKACILAR ÇARŞISI

KEMERALTININ CAMİİLERİ

ŞADIRVANALTI CAMİİ

devam edecek

Alışveriş - Shopping içinde yayınlandı | , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Türk kahvesi sergisi

Karşıyaka Türk kahvesi sergisi

Raşit Koçak & Tülin Çağlar koleksiyonundan

Cordelion Mutfak Sanatları merkezi / Bostanlı

Ahmet Taner Kışlalı, Parkı, 2035. Sk. No:36, 35590 Karşıyaka/İzmir

232-337 26 44

Sergi-Exhibitions içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Küçük Notlar / Duygu

Duygu soyuttur,kişiye özeldir.

Dışarıdan bağımsızdır. Aynı olay farklı insanlarda farklı zamanlarda farklı etkiler yaratır.

Duyguyu sadece kişinin kendisi deneyimleyebilir. Başka bir insanın duygusunu biz tarif edemeyiz.

Duygular deneyimleyene özeldir.

Fiziksel,psikolojik ve davranışsal boyutları vardır.

İnsan yaş aldıkça deneyimlediği duyguların yelpazesi daralmaz ama duygu yoğunluğu farklılaşır.

Paul Ekman‘a göre 6 ana duygu:

Sevinç, üzüntü,korku, öfke, şaşkınlık, tiksinti

7.duygu olarak KÜÇÜMSEME de artık geçerli sayılmaktadır.

LITTLE NOTES / EMOTIONS

Emotion is abstract, it is personal.

It is externally independent. The same event has different effects on different people at different times.

Only the person himself can experience the emotion. We cannot describe another person’s feeling.

Emotions are specific to the experiencer.

It has physical, psychological and behavioral dimensions.

As people get older, the range of emotions they experience does not narrow, but the intensity of emotion becomes different.

According to Paul Ekman, the 6 main emotions are:

Joy, sadness, fear, anger, surprise, disgust

As the 7th emotion, CONTEMPT is now considered valid.

Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı | , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Küçük Notlar / Ölüm

Yakın duygusal ilişkiler bizi ölümle yüzyüze getirir.

Ölüm kulağımıza “bu sizin son temasınız olabilir” cümlesini fısıldar.

An’da ruhlar arası temas fırsatı büyür,ölüm bilinci ruhtan ruha akar.

Ölüm bizi sevgide eğitir.

Ölümün olduğu yerde sevgi vardır.

yaşam ve ölüm birlikte var.

LITTLE NOTES / DEATH

Close emotional relationships bring us face to face with death.

Death whispers in our ear “this may be your last contact”.

The opportunity for intersoul contact grows, the consciousness of death flows from soul to soul.

Death educates us in love.

Where there is death, there is love.

life and death coexist.

Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Karagöl Tabiat Parkı

Karagöl İzmir tabiat parkı

http://www.karagol.gen.tr

İzmir’den yaklaşık 1 saat mesafede olan bu güzel tabiat parkına giderken yol boyunca harika doğa manzaralarına şahit olacaksınız. Belli bir mesafeden sonra telefonunuz çekmeyecek. Hazırlıklı olun. Yol çok dolambaçlı, yer yer daralıyor ve yokuş. Belli bir nokta var ki İzmir’i tepeden görüyor, muhteşem bir manzara.

Sakin bir günde orada bulunma şansına sahip olursanız kendi nefes sesinizi duyabilecek kadar enfes bir sessizlikle karşılaşacaksınız. Kışın giderseniz şehir ile arasında 5 derece kadar daha soğuk. Sıkı giyinmekte fayda var.

Yol boyunca ıssız bölgelerde maalesef karşınıza kedi,köpekler çıkabiliyor, aracınızda mama ve su bulundurursanız harika olur.

Seyahat- Travel içinde yayınlandı | , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Küçük Notlar / Yansıtma

Neden yansıtma yaparız?

*Kendimizi gerçekleştirmek için

*Kendimde olan ama henüz kendime yansıtmadığım tarafımı keşfetmek için

Ne yansıtırım?

Kendimde olan ama henüz temas etmediğim yönlerimi (kendimdeki olumlu ve olumsuz nitelikler)

Kendimde sevdiğim ve sahip olmaktan mutlu olduğum yönlerimi

Bana geçmişte bakan insanlarla ilişkimdeki tecrübemi yansıtabilirim

Geçmiş ilişki deneyimlerimi yansıtabilirim

LITTLE NOTES / REFLECTION

Why do we mirror?

*To realize ourselves

*To discover the side of me that I have but haven’t reflected on myself yet

What do I reflect?

The aspects of myself that I have but haven’t gotten in contact with yet (positive and negative qualities in myself)

The aspects of myself that I love and that I am happy to have.

I can reflect on my experience in dealing with people who have taken care of me in the past.

I can reflect on my past relationship experiences

Psikoloji / Psychology içinde yayınlandı | , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Belhomme Köşkü

Atatürk Kitaplığı

Adres: Kazımdirik, 35100 Bornova/İzmir

Telefon(0232) 999 29 29

Yapım yılı: 1880

Mimar: Clark

Köşk ile ilgili bilgi :

https://www.erolsasmaz.com/?oku=1185

Tasarım-Dekorasyon-Mimarlık-Design-Decoration-Architecture içinde yayınlandı | , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın