“Var olmak, ilişkide olmaktır” der Gestalt terapisti—bu sadece şiirsel bir ifade değil, varoluşun temel bir ilkesidir. Bizler soyut birer varlık değil, sürekli oluş halinde olan, içinde bulunduğumuz ilişkiler ağı tarafından şekillenen süreçleriz. Bu blog yazısı, şu derin ve karmaşık soruyu keşfetmektedir:
Gerçekten ilişki olmadan var olabilir miyiz?
Kendimizi ilişkide gözlemlemek ne anlama gelir ve bu gözlem, kendimizi, başkalarını ve dünyayı algılayışımızı nasıl etkiler? Gestalt terapisi, varoluşçu felsefe ve J. Krishnamurti gibi düşünürlerin içgörüleriyle, insan deneyiminin içsel yönlerini ve benliğin birlikte varoluş dokusunda nasıl şekillendiğini inceleyeceğiz.
I. Gestalt Perspektifi: Varlığın Temeli Olarak İlişki
Gestalt terapisi, Fritz Perls, Laura Perls ve Paul Goodman tarafından geliştirilmiş olup, odak noktası ne olduğumuz değil, nasıl olduğumuzdur. Sabit, durağan bir benlik kavramını reddeder ve deneyimin an be an farkındalığına vurgu yapar. Bu yaklaşımda, temas kavramı merkezi bir öneme sahiptir—benlik ve diğerinin buluştuğu sınır, farkındalığın ortaya çıktığı ve değişimin mümkün olduğu yerdir.
Gestalt terapisinde benlik, bir nesne değil, bir süreçtir: organizma ve çevre arasındaki sınır düzenlemesinin sürekli, ortaya çıkan işlevi. Biz sadece temasta kendimiz oluruz. Dolayısıyla, kendini gözlemlemek, yalnızca içe bakmak değil, başkalarıyla, dünyayla, zamanla, kendi düşünce ve duygularımızla nasıl ilişkide olduğumuzun farkına varmaktır.
“Farkındalık, kendi başına iyileştiricidir.” — Fritz Perls
Kendini ilişkide gözlemlemek, nasıl tepki verdiğimizi, kaçındığımızı, bağ kurduğumuzu, yansıttığımızı ve geri çekildiğimizi fark etmektir. Bir duruma yöneliyor muyuz? Çatışmadan mı kaçınıyoruz? Onay mı arıyoruz? Anı mı manipüle ediyoruz? Bunların hepsi, kim olduğumuzu şekillendiren ilişkisel stratejilerdir.
II. Ne Zaman Var Oluruz? Şimdi, İlişkisel Bir Olay Olarak
Gestalt perspektifine göre, biz şimdiki anda var oluruz—yalnızca zamanın izole bir birimi olarak değil, temasın gerçekleştiği yer olarak. Şimdi, potansiyelin gerçeğe dönüştüğü yerdir. Geçmiş, yalnızca şimdide yeniden deneyimlendiğinde önemlidir; gelecek ise yalnızca şimdi nasıl beklendiğiyle ilgilidir.
Bir kafede karşısında sessizce oturan bir yabancıyla oturan bir kişiyi düşünün. Yüzeyde, temas yok gibi görünebilir. Ancak içsel olarak, hikayeler oluşuyor, yansıtma gerçekleşiyor, merak uyanıyor olabilir. Belki rahatsızlık hissediyoruz, göz teması kurma isteği, görülme direnci. Bunların hepsi ilişkidir. Yabancı, bir ayna, bir ekran, bir katalizör haline gelir.
Bu anlamda, yalnızlıkta bile, anılar, hayaller, beklentiler, korkular ve ideallerle ilişkideyiz. Bu içsel fenomenlerle nasıl ilişki kurduğumuzda var oluruz. Gestalt terapisti, bu dinamikleri farkındalığa getirmemizi teşvik eder, onları düzeltmek için değil, daha tam olarak yaşamak için.
III. Soyutlamanın Tehlikesi: İlişki Dışında Var Olabilir miyiz?
Hindistanlı filozof Krishnamurti, insanları net görmeye davet eden yaşamı boyunca, soyutlamanın sorununa sıkça dikkat çekmiştir. Kendimizi, başkalarını, başarıyı, sevgiyi, ahlakı kavramlar içinde yaşadığımızda, olanla doğrudan temas kuramayız.
“Sözcük şey değildir. Tanım, tanımlanan değildir.” — J. Krishnamurti
Soyutlamak, deneyimden uzaklaşmaktır. İlişkinin zenginliğini bir etikete, bir hikayeye, bir inanca indirgemektir. Gestalt terimleriyle, soyutlama bir tür geri çekilmedir, temasın doğrudanlığından kaçıştır.
Soyutlamada var olabilir miyiz? Yalnızca bir fikir olarak. Ama yaşayan, nefes alan, farkında varlıklar olarak değil. Gerçekten var olmak, katılmak, hissetmek, dünyayla taze bir şekilde karşılaşmaktır, ön yargı perdesi olmadan. Soyutlama, sistemleri, kalıpları ve fikirleri anlamamıza yardımcı olabilir—ancak doğrudan deneyimin yerine geçemez.
IV. Gözlemleyeni Gözlemlemek: Kim İzliyor?
Kendini gözlemleme eylemi, derin bir soruyu gündeme getirir: gözlemleyen kimdir? Gestalt terapisinde, farkındalık sürekliliği ile çalışırız, farkındalığımızda neyin figür (ön planda) ve neyin zemin (arka planda) olduğunu fark etme süreci. Düşünceleri, duyumları, duyguları, davranışları gözlemleriz—ancak gözlemin arkasında sabit bir ‘benlik’ üzerine odaklanmayız.
Krishnamurti tekrar içgörü sunar: “Gözlemleyen, gözlemlenendir.” Bu radikal ifade, ikilik illüzyonunu yıkar. Yargılayan zihin, yargıladığından ayrı değildir. Gözlemlendiğinde öfkemiz bizden ayrı değildir—o biziz. Kendimizi nesnel olarak analiz edebileceğimiz saf bir bakış açısı yoktur. Gözlem, ayrılık değil, bütünleşme eylemi haline gelir.
Gestalt terimleriyle, bu bütünlük ilkesine uygundur. Kendimizi özne ve nesne olarak ayıramayız, aksi takdirde anın birliğini kaybederiz. Kendini ilişkide gözlemlemek, her gözlemin daha
V. Farkındalığın Sınırlarında: Temas, Kaçınma ve Otantiklik
Kendimizi gözlemlemek aynı zamanda nelerden kaçtığımızı da görmektir. Gestalt terapisi, kişilerin “temas sınırında” nasıl davrandığını inceler. Temas sınırı, organizma ile çevre arasındaki sınırdır — yani benim nerede bitip diğerinin nerede başladığı yerdir. Bu sınırda olan her şey ilişkidir.
Kaçınma mekanizmaları (örneğin projeksiyon, introyeksiyon, retrofleksiyon) bu sınırda devreye girer. Kimi zaman dış dünyadan geleni içselleştiririz (introyeksiyon), kimi zaman kendi duygularımızı başkasına yansıtırız (projeksiyon), bazen de yönelmek yerine geri çekiliriz (retrofleksiyon).
Bu mekanizmaları gözlemlemek; daha otantik, canlı ve temas halinde bir benlik yaratmak için fırsattır. Kendimizi ve başkalarını suçlamadan, “ne oluyor?” sorusunu sormakla başlar her şey.
Otantiklik, savunmasızlığın ve farkındalığın kesiştiği yerde doğar.
VI. Felsefi Derinlikler: Heidegger, Buber ve Krishnamurti ile İlişkinin Doğası
İlişki kavramı yalnızca terapi odasında değil, felsefi düşüncenin merkezinde de yer alır. Özellikle Martin Buber ve Martin Heidegger, “benlik” ve “varlık” meselelerine ilişkin radikal bakış açıları sunmuşlardır.
Martin Buber: “Ben-Sen” İlişkisi
Buber’in meşhur eseri Ben ve Sen‘de, iki temel ilişki biçimi tanımlanır:
Ben-O (Ich-Es): Nesnelleştirilmiş, ölçülen, kullanılan ilişkiler. Burada karşıdakine bir “şey” gibi yaklaşılır.
Ben-Sen (Ich-Du): Karşılıklı var olma hali. Kişi diğerini bir “şey” olarak değil, bir varlık olarak tanır.
Gerçek ilişki ancak “Ben-Sen” bağlamında mümkündür ve bu bağlamda benlik de ancak bu ilişkide şekillenir. Yani, ben “sen”le varım. Bu görüş, Gestalt terapisinin “ilişki içinde varlık” anlayışıyla güçlü bir biçimde örtüşür.
Martin Heidegger: “Dasein” ve Varlığın Açığa Çıkışı
Heidegger’e göre insan, “dasein” yani “orada var olan”dır. İnsan, dünyaya fırlatılmıştır ama bu dünyada varlıkla sürekli bir karşılaşma halindedir. Bu karşılaşma, ilişki kurma biçimimizi, anlam üretme yollarımızı ve kim olduğumuzu belirler.
Heidegger, soyutlanmış bireyin değil, dünyada belirli bir bağlamda bulunan varlığın peşindedir. Bu anlamda, ilişkisel varlık fikri onun felsefesinde de temeldir.
Krishnamurti: Bağdan Özgürlüğe
Krishnamurti, zihnin koşullanmış doğasına dikkat çeker. Ona göre, düşünce geçmişin bir ürünüdür ve ilişkiyi bozabilir. Gerçek ilişki, yargısız bir farkındalık gerektirir.
“Bir şeyi gözlemlediğinizde, düşünce araya girdiğinde artık ona doğrudan temas edemezsiniz.” — Krishnamurti
Bu, Gestalt terapisindeki “şimdi ve burada”ya benzer: Deneyime düşünceyle değil, farkındalıkla yaklaşmak.
VII. Temas Eksikliği ve Modern Yalnızlık: Dijital Çağda İlişkisizlik
Günümüz dünyasında her zamankinden daha çok iletişim halindeyiz — mesajlar, videolar, e-postalar, “beğen”ler, anlık paylaşımlar. Ancak buna rağmen insanlar kendilerini hiç olmadığı kadar yalnız, kopuk ve görünmez hissediyor. Neden?
Gestalt terapisinde “temas” sadece fiziksel yakınlık değil, duygusal ve varoluşsal bir bağdır. Bir başka kişinin varlığıyla tam anlamıyla karşılaşma, onunla “orada ve o anda” bulunma halidir. Dijital dünyada bu temas biçimi çoğu zaman simüle edilir ama hissedilmez.
Yüzeysel Temaslar, Derin Boşluklar
Dijital iletişim, çoğu zaman bizi görünmez ve soyut bir “ben” haline getirir. Filtrelenmiş yüzler, ölçülmüş kelimeler, algoritmalarla şekillenen bağlantılar. Bu temaslar derin değil, yüzeyseldir.
Yüzeyde çok kişiyle bağlıyız, ama içeride yalnızız. Otantik temasın yerini temsil, gösteri ve onay arayışı almıştır. Gestalt terapisi bu kopukluğu “kaçınma” biçimi olarak yorumlar: Gerçek karşılaşmadan kaçmak, çünkü orada savunmasızlık, bilinmezlik ve dönüşüm riski vardır.
Bedenin Unutuluşu
Modern yalnızlık, sadece zihinsel değil, bedensel de bir yalnızlıktır. Ekranlar karşısında geçirilen saatler, bedensel hislerle olan teması da zayıflatır. Gestalt terapisinde beden, farkındalığın en temel aracıdır. Bedenin sesini duymamak, yaşamın yankısını duymamak gibidir.
Krishnamurti bu konuda şunu söyler:
“Zihin, bedeni terk ettiğinde yalnızca imajlar kalır. Ve imajlar, yaşam değildir.”
VIII. İlişkinin Şifası: Kendilik, Diğeri ve Alan
Gestalt terapisinin sunduğu en güçlü perspektiflerden biri de “alan teorisi”dir. Bu teoriye göre, birey bir sistemin içinde var olur — bağlamından bağımsız değildir. Yani sen, ben ve bizim aramızdaki alan hep birlikte bir sistem oluşturur.
Alanı Gözlemlemek
Bir ilişki içinde yalnızca “ben” ve “sen” yoktur; bu iki kişi arasında oluşan alan da vardır. Bu alan, söylenmeyenleri, sezgileri, göz temaslarını, jestleri, sessizlikleri barındırır. Gestalt terapistleri danışanlarıyla bu alanı fark etmeye çalışır:
Şu anda aramızda ne oluyor?
Hangi kelimeler söyleniyor, hangileri yutuluyor?
Gözler nereye bakıyor? Bedende ne hissediliyor?
Bu farkındalık, kişinin sadece kendini değil, başkalarıyla olan ilişkisini ve dünyadaki yerini yeniden düzenlemesini sağlar.
“İlişki bir aynadır. Kendini tanımak isteyen, ilişkilerine bakmalıdır.” — Krishnamurti
IX. Varlık, Öznellik ve Otantik Yaşam: Benliğin İncelikleri
“Ben kimim?” sorusu, bireysel farkındalık yolculuğunun temelidir. Ancak bu sorunun cevabı hiçbir zaman sabit değildir. Gestalt terapisine göre benlik, akışkan, bağlamsal ve ilişki içinde değişen bir yapıdır. Varlık, bir süreçtir; bir şey değil, bir oluş halidir.
Özne Olarak Kendilik
Felsefede “özne” sıklıkla bilinci taşıyan varlık olarak tanımlanır. Ancak Gestalt terapisi, özneyi durağan bir “ben” olarak değil, farkındalık halinde ortaya çıkan bir deneyim olarak ele alır. Seninle kurduğum ilişkide farklı bir “ben”im, annemle başka bir “ben”, yalnızken daha başka biri.
Bu bakış açısı, sabit bir benlik inşa etmek yerine, her bağlamda kendimizi yeniden tanımayı, keşfetmeyi ve kabul etmeyi önerir. Yani otantik yaşamak, kendimizi “doğru” hissettiğimiz kalıplara sokmak değil, her an yeniden doğmaya cesaret etmektir.
Otantiklik: Uyumsuzluğun İçindeki Uyum
Otantiklik; uyum sağlamak zorunda kalmadan, “olma” cesaretidir. Ancak bu, çatışmalardan, belirsizliklerden, uyumsuzluklardan kaçmak demek değildir. Aksine, bu zorlukların içinde kalabilmek, onların içinden geçebilmek demektir.
Gestalt terapisi, otantik varoluşun önündeki engelleri fark ettirir: Toplumsal roller, aile kalıpları, geçmiş yaralar, başarı baskısı, sürekli “iyi olma” beklentisi. Bunları gözlemledikçe, artık onları yaşamak zorunda olmadığımızı fark ederiz.
“Gözlem, özgürleştirir. Yargısız farkındalık, dönüşümün ilk adımıdır.”
X. Düşünmeye Davet: Gözlemle, Hisset, Sor
Bu yazının amacı, yalnızca bilgi sunmak değil; sizi düşünmeye, sorgulamaya, hissetmeye davet etmektir. Bu nedenle kapanışı bazı sorularla yapıyoruz. Bu sorular, Gestalt terapisinin ve Krishnamurti’nin “kendini gözlem” felsefesine dayalıdır.
Kendinize Sorabileceğiniz Sorular:
Şu anda bedenimde ne hissediyorum?
Şu anda kendimi gerçekten hissediyor muyum, yoksa sadece düşünüyor muyum?
Bu ilişkide kimim? Ne kadar otantiğim?
Duygularım bana ait mi, yoksa geçmişten taşıdığım kalıplar mı?
Bir başkasıyla tam anlamıyla orada ve o anda bulunabiliyor muyum?
Soyut, yalnız ve düşünce içinde mi yaşıyorum; yoksa ilişkilerde, temasta ve bedenimde misin?
Sonuç: Varlık Temasta Açığa Çıkar
İlişki içinde kendini gözlemlemek, en büyük varoluşsal eylemlerden biridir. Kendimizi başkalarında, başkalarını kendimizde görmeye başladığımızda yaşam gerçekten başlar. Bu, yalnızca psikolojik bir iyileşme değil, aynı zamanda felsefi bir uyanıştır.
“Var olmak, temas etmektir. Temas etmek, yaşamaktır.”
1. Sakıp Sabancı Museum
2. Pera Museum
3. Istanbul Modern museum
4. Salt Beyoğlu
5. Arter Sanat
6. Borusan Artcenter
7. Salt Galata
8. Tophane-i Amire
9. Arkas Sanat Merkezi
Kika’s bookstore
1. The Power of Now- Eckhart Tolle
2. Loving what is- Byron Katie
3. 21 Lessons for the 21st century -Yuval Noah Harari