Ray Kurzweil ile Geleceği Öngörmek

Ray Kurzweil, yapay zekâ, dijital dönüşüm, biyoteknoloji ve transhümanizm alanlarında çığır açıcı görüşleriyle tanınan Amerikalı bir mucit, girişimci, yazar ve fütüristtir. 1948 doğumlu Kurzweil, yaşamı boyunca teknoloji ile insan zekâsının birleşebileceği noktaları araştırmış; insan bilincinin, makineler aracılığıyla genişletilebileceği fikrini savunmuştur. Kendi geliştirdiği metin okuma sistemleri, konuşma tanıma teknolojileri ve müzik sentezleyicileri gibi birçok yenilikçi buluşu vardır. 2012 yılında Google’da mühendislik direktörü olarak göreve başlamış, burada özellikle yapay zekâ üzerine projelerde çalışmıştır. “Tekillik” (Singularity) kavramını popülerleştiren Kurzweil, teknolojinin evrimsel hızla ilerleyerek insan zekâsını geçeceği noktayı, insanlık tarihinin dönüm noktalarından biri olarak tanımlar. Yazdığı kitaplar –özellikle The Singularity is Near, How to Create a Mind ve The Age of Spiritual Machines– hem akademik dünyada hem de teknoloji çevrelerinde büyük ilgi görmüş, geleceği anlamaya çalışan çok sayıda araştırmacıya ve teknoloji liderine ilham vermiştir. Kurzweil’in çalışmaları, yapay zekâ ve insan potansiyelinin birleşimi üzerine yapılan tartışmalarda merkezi bir rol oynamaktadır.

Aşağıdaki soru-cevaplar,güncel yayınlardan derlenmiş ve en merak edilen başlıklar cevapları ile paylaşılmıştır.

Muhtemelen en çok, 2029’da (şu andan itibaren dört yıl sonra) AGI’ye (Yapay Genel Zekâ) ulaşacağımız ve yaklaşık 20 yıl içinde de tekilliğe ulaşacağımız öngörünüzle tanınıyorsunuz. Aslında, 1999’da sizinle konuştuğumu hatırlıyorum, sanırım o zaman da aynı tarihleri söylemiştiniz. O dönemde kimse size hak vermemişti. Açıkçası oldukça isabetli çıktınız. Birinin, tahminlerinizdeki başarı oranınızın şu an %86 olduğunu söylediğini gördüm. Hâlâ bu hedeflerde miyiz?

Ray Kurzweil: 1999’da 2009 yılına dair 147 tahmin yaptım. %86’sı bir yıl içinde doğru çıktı. Ancak bunu yapmak için bir yöntemim var. Hesaplama grafiğini gösterirsem anlatabilirim.

Ancak AI’nın gelişimi yalnızca hesaplama gücünün artmasından kaynaklanmıyor. Yoksa öyle mi?

RK: Ama hesaplama gücü bir gereklilik. Eğer bu hesaplama kapasitesi olmasaydı, büyük dil modellerine sahip olamazdık. Bunlar ancak dört yıl önce, hesaplamadaki üstel artışlar sayesinde ortaya çıktı.

Haklısınız. Ancak siz de yazılarınızda, birkaç yıl öncesine kadar alanın uzmanlarının bile AI’daki son atılımların çoğunun yalnızca hesaplama gücüyle açıklanamayacağını fark ettiğini belirtiyorsunuz. Öyle değil mi?

Ray Kurzweil: Evet, hem yazılım hem de donanım etkili. Yazılım da hesaplama kazanımları sağlıyor. Ama aynı zamanda daha sofistike yazılımlar geliştiriyoruz. Büyük dil modelleri artık diğer yetenekleri çağırıp entegre edebiliyor. Şu an hesaplama gücü, en iyi insan yeteneklerini karşılayabilecek seviyeye geliyor. AGI’nın tanımı konusunda farklı görüşler var. Benim tanımım oldukça kapsayıcı: Temelde, her alandaki bir uzmanın yapabildiği her şeyi aynı anda gerçekleştirebilecek. Henüz orada değiliz, ama 2029’a kadar ulaşacağız.

Yani daha “genel” bir zekâ olacak, öyle mi? Her alanda bir uzmanın yapabildiğini yapabilecek.

RK: Kesinlikle.

zekânın genel bir tanımı var mı sizde? Yapay olmadan önce bile…

Ray Kurzweil: Kitaplarımda birkaç tanım üzerinde durdum. Zekâ, sınırlı kaynaklarla bir sorunu çözme yeteneğidir. Sorunu ne kadar hızlı ve karmaşık çözebiliyorsanız, o kadar zekisiniz demektir.

Mitch Kapor ile 20 yıldan uzun bir süre önce, Long Now Foundation’ın “Uzun Vadeli Bahisler”inde bir iddiaya girmiştiniz. 2029’a kadar bir makinenin sizin revize ettiğiniz Turing testini geçeceğine dair 20.000 dolarlık bir bahisti.

Ray Kurzweil: Evet, 2029 dedik. Ancak Turing testi net tanımlanmamıştır. Turing’in bile bir sayfalık açıklamaları vardı. Dolayısıyla belirsiz. Bazıları mevcut dil modellerinin şimdiden geçtiğini iddia ediyor. Bence insanların “geçti” demeye başlayacağı 5 yıllık bir süreç olacak. İnsanlar başta inanmayacak, ama 5 yılın sonunda herkes ikna olacak. Şu an ilk aşamayı geçtik bile. 2029’da herkesin Turing testinin geçildiğine inanacağını düşünüyorum. Ancak daha önemlisi AGI: Büyük dil modellerinin insanın en iyi yeteneklerini eşleştireceği ve çok daha hızlı olacağı öngörüm aynı. Bir arkadaşım iki kitabı karşılaştırmak için 4 gün harcamıştı. Aynı işi bir dil modeline yaptırdığında 40 saniyede tamamlandı ve sonucun daha iyi olduğunu düşündü. Bu bugünün teknolojisi. Yani şimdiden insan zekâsıyla rekabet ediyor

Yani sizin testinizde, insan hakemler hem bilgisayar hem de insan deneklere bağlı. Belirttiğiniz gibi, bir yapay zekânın aslında olduğundan daha az zekiymiş gibi davranması gerekiyor, çünkü gerçekten her şeyi bilseydi bir bilgisayar olduğu hemen anlaşılırdı.

Ray Kurzweil: Kesinlikle. Eğer bizim 4 günde çözdüğümüz bir sorunu 40 saniyede çözebilir ve bunu her insan becerisinde yapabilirse, onun bir bilgisayar olduğunu anlardık. Bu yüzden kendini “basitleştirmesi” gerekecek. Ancak şu an insanların yapabildiği bazı şeyleri henüz tam olarak yapamıyor. Örneğin, tutarlı bir kişiliğe sahip olmak konusunda çok iyi olması lazım. O noktaya geliyoruz. 2029 tahmini aslında bu konuda en muhafazakar öngörülerden biri.

Bu sizin tahmininiz mi? Yoksa revize etmek ister misiniz? Daha erken ulaşacağımızı düşünüyor musunuz?

Ray Kurzweil: Revize etmem için bir sebep yok. 1999’da 2029 demiştim. Stanford bu tahminim yüzünden endişelenip dünya çapında bir konferans düzenlemişti. Yüzlerce yapay zekâ uzmanı katıldı. Sanırım 2000’deydi ve “Bilgisayarlar bu testi geçebilir, ama 30 yıl içinde değil” dediler. Ortak görüş 100 yıldı. 30 yıl diyen tek kişi bendim.

Bence 100 yıldan çok daha yakınız. Kitabınızda değindiğiniz bir şey çok doğru: Bir yapay zekâ uzmanı, 2014-2015’lerde, “Bir bilgisayar bir görsele bakıp içinde ne olduğunu anlarsa, bu çok etkileyici olur” demişti. Bir ay sonra Google Lens çıkıp bunu yaptı. Ama insanların ilginç bir zaafı var: Bilgisayar bir şeyi yapar yapmaz, “Ah tabii, zaten o kadar zor değildi” deyip geçiyoruz. Satrançta en iyileri yenmesi gibi…

Ray Kurzweil: Satrançta bunu gördük. Satranç oynamak, “olağanüstü yaratıcılık” gerektiren bir şeydi ve bilgisayarlar bunu asla yapamazdı. Ama bir bilgisayar tüm insanları yener yemez, “Satranç o kadar da önemli değilmiş” dedik. (Deepblue vs Kasparov)

AlphaGo Zero çok ilginç çünkü satranç bilgisayarlarının aksine kendi kendine öğrendi. Sadece Go kurallarıyla başladı ve birkaç günde kendisiyle milyarlarca oyun oynayıp AlphaGo’yu bile geçti. Dünya şampiyonunu 100-0 yendi. Buna “derin pekiştirmeli öğrenme” deniyor, değil mi?

Ray Kurzweil: Şu an bununla uğraşıyoruz. Bir oyun oynadığınızda, başarılı olup olmadığınız nettir. Oyunu kazanırsanız, veriyi takip edebilirsiniz. Dil modelleri oluştururken ise “başarılı bir tanımlama” ne olduğu belirsiz. Ancak insanların denemeleriyle farklı olasılıkları eğittik ve sistem bundan öğrendi. Tıpkı bir oyun gibi… Artık dil konusunda da çok iyi iş çıkarıyor.

Deepseek da aslında bu tekniği kullandı, değil mi?

Ray Kurzweil: Amerikan şirketleri de bunu daha az hesaplama gücüyle yapabiliyor.

OpenAI hemen “Biz de yaparız!” dedi. Kitabınızda—geçen yıl yazılmıştı—birçok kesintiye değiniyorsunuz. İş piyasası gibi konularda her zamanki gibi iyimsersiniz. Ama biraz “kanlı ayaklanmalar” ve “yapay zekâ karşıtı şiddet” konusunda endişelisiniz sanki…

Ray Kurzweil: Sorun şu ki, her şey çok hızlı gelişiyor. Eskiden iş piyasasındaki değişimler yavaştı, insanlar alışabiliyordu. Şimdi ise her şey aniden olacak.

Endişeleniyor musunuz?

Ray Kurzweil: Endişeliyim evet, ama bunu aşacağımızı ve daha iyi bir noktaya geleceğimizi düşünüyorum. Örneğin, ABD kişisel gelir grafiğime bakarsanız…


Bu, hesaplama gücünün kişi başı gelirimizi nasıl etkilediğini gösteriyor. Sabit dolarla 100 yıl öncesine göre 10 kat daha fazla.

2023 verisi bu. İlginç… En tepede hafif bir düşüş var. Son yılların verisi ne gösteriyor acaba? Ayrıca, insanların çalışma nedeninin “anlam ve amaç” olduğunu vurguluyorsunuz. Tabii ki geçimimizi sağlamak zorundayız.

Ray Kurzweil: Benim bakışım diğer AI uzmanlarından biraz farklı. Bazıları “AI ayrı bir şey, bizimle entegre değil” diyor. Herkesin cebinde telefon var, ama bu bedenimizin parçası değil. 2030’larda sanal gerçeklikle birleşeceğiz. AI, beynimize entegre olacak. Biyolojik beynimizle AI destekli beynimiz arasındaki farkı anlamayacağız. Bu, bizim bir parçamız olacak. Yani “AI vs insan” değil, “AI ile birleşmiş daha zeki insanlar” olacağız.

Elon Musk ve Geoffrey Hinton, yapay zekânın insanlık üzerindeki etkisini merakla beklediklerini söylediler. İnsanlığın hayatta kalıp gelişme göstermesi ve yapay zekânın bize destek olması olasılığının %80 olduğunu, ancak %20 ihtimalle yapay zekânın insanlık için yıkıcı olabileceğini belirttiler. Bu görüşe katılıyor musunuz ve olumsuz etkileri en aza indirmek için ne yapmalıyız?

RK: Sorunlarımız olacak. Yani zaten şu anda bile hem faydalarını hem de sorunlarını yaşıyoruz. Ateş bizi ısıtır, yemeğimizi pişirir; ama aynı zamanda yakar da. İkisini de yapar. Ancak ateşin yakabileceğini bildiğimiz için, dikkatli oluruz ve kendimizi ona çok yaklaştırmaktan kaçınırız.

Zaten bugün bile bazı şeyler görüyoruz — mesela ben seni taklit ederek, asla söylemeyeceğin şeyleri sana söyletip, gerçek gibi gösteren videolar oluşturabilirim. Bu teknoloji bugün var ve şu anda yaklaşmakta olan seçimleri etkiliyor.

Ama yapay zekâdan tamamen kurtulmak isteyeceğimizi sanmıyorum. Zaten faydaları oldukça büyük ve sürekli gelişiyor. Bir yıl önce konuştuğumuz şeyler bugün neredeyse antik tarih gibi geliyor. Yani onu ortadan kaldırmak istemeyeceğiz. Aslında sorunlarını öğrenmek isteyeceğiz.

İnsanlar bugün ortaya çıkan problemleri gösteriyor ve bunları sadece şu anda sahip olduğumuz araçlarla çözebileceğimizi varsayıyorlar. Oysa fark etmedikleri şey şu: bu araçlar da gelişecek. Ve bugün baş edemediğimiz sorunlarla gelecekte başa çıkabileceğiz.

Bu aslında zekâmızda bir artış. Peki biz bu zekâ artışını istemez miydik? İnsanların bir fare kadar zekâya sahip olmasını mı isterdik? Belki o zaman atom bombası falan geliştiremezdik. Zekâ bize daha önce sahip olmadığımız sorunları da getirdi.

Kitabınızda Beşinci Evre bölümünde, “Biyolojik insan zekâsını dijital teknolojinin hızıyla birleştireceğiz” diyorsunuz.

Ray Kurzweil: Doğru. Diğerleri “AI ile savaş” senaryosu kuruyor. Eğitim kurumları, “AI kullanırsak insanlar gelişmez” diye direniyor. Bu yanlış. AI ile iç içe, daha akıllı bir dünyaya hazırlanmalıyız.

Genetik yeteneklerimizi sibernetik insan-makine arayüzüyle aşacağız.

Ray Kurzweil: Kesinlikle. Sanal gerçeklikle baktığınız her şeyin arka planını anında göreceksiniz. Dünyaya çok daha kapsamlı bakabileceğiz.

Ama bu sizin için… Tekillik aslında tam olarak bu, değil mi?

Ray Kurzweil: Tekillik, yapay zekâyla birleştiğimiz ve milyonlarca kat daha zeki hale geldiğimiz an. Bunu şu an kavramak bile zor. Fizikten bir metafor ödünç alıyoruz: Fizikteki bir “tekillik” gibi, içinde ne olduğunu göremediğimiz bir nokta. Tarihteki bu tekillikte, milyonlarca kat zekâlı olmanın nasıl bir şey olduğunu bugünden anlayamayız. Bu da 2045’te gerçekleşecek.

Geçen yıl yazdığınız kitapta belirttiğiniz gibi, şu an yalnızca ülkemizde değil, küresel çapta çalkantılı bir dönemdeyiz. Belki kısmen iklim değişikliği, kısmen diğer faktörler nedeniyle… 2045’e ulaşabilecek miyiz? Son aylardaki gelişmeler perspektifinizi değiştirdi mi?

Ray Kurzweil: 2045’e ulaşacağız. Elektrik üretimi grafiğime bakarsanız, güneş ve rüzgâr enerjisinin üstel büyüdüğünü görürsünüz. İhtiyacımız olan tüm enerjiyi karşılamak için Dünya’ya ulaşan güneş ışığının 10.000’de 1’ini kullanmamız yeterli. Üstel büyüme sayesinde bunu yaklaşık 10 yılda başaracağız. İnsanlar lineer düşünüyor, ama bu enerji üstel artıyor. Sonuçta enerji çok daha ucuz olacak.

Kitabınızda “Tehlike” başlıklı bir bölüm var. Sosyal parçalanma ve şiddet riskine değiniyorsunuz. Bunun “olasılık dışı” olduğunu düşünseniz de şunu vurguluyorsunuz: “Yapay zekânın gücünün geniş çapta dağıtıldığı, etkilerinin tüm insanlığın değerlerini yansıttığı bir dünya için çalışmalıyız.” Açıkçası, şu anki gibi tekellerin kontrolünde olmasını istemiyoruz. Google’da bir “AI vizyoneri” olmanıza rağmen, bunun Google, Microsoft, OpenAI veya Çin’in tekelinde değil, insanlığın ortak faydasına olması gerektiğini savunuyorsunuz, değil mi?

Ray Kurzweil: Öncelikle, herkesin AI’ya erişimi var; bu iyi bir şey. Rekabet de olmalı. Ancak büyük dil modellerini kullanırken, itibar ve sorumluluk bilinci olan büyük şirketleri tercih etmeliyiz. Küçük şirketlerin arkasında bu tür kaygılar olmayabilir.

Yine de şunu düşünüyorum: Bu teknolojinin özel mülk haline gelmemiş olması çok önemli ve bunun için memnunum. Transformatörler ve Büyük Dil Modelleri (LLM’ler) gibi teknolojiler herkesçe biliniyor, yaygınlaşıyor ve pek çok şirket aynı anda üzerinde çalışıyor.

Ray Kurzweil: Birçok şirket, tekniklerini yayınlarla paylaşıyor.

Evet, sır gibi saklanmıyor. Bu iyi bir şey, değil mi? Katılıyor musunuz?

Ray Kurzweil: Katılıyorum. Farklı şirketler arasında makul düzenlemeler olması iyi.

Geçtiğimiz günlerde Eric Schmidt‘in girişimi Safe.ai, bir AI güvenliği raporu yayınladı. Siz süper zekâ ve AI güvenliği konusunda nerede duruyorsunuz?

Ray Kurzweil: AI tehditleri gerçek ve ciddi. Ama bu bir uzaylı istilası değil. AI’yı biz yaratıyoruz. Riskli teknikler bile yaygınca biliniyor. Bu aslında faydalı, çünkü herkes erişebiliyor. Bazı olumsuzluklar olsa da, şeffaflık iyidir. Nükleer savaş örneğine bakın: Japonya’da iki şehir yok edildiğinde, insanların %99’u “Bu tekrar olacak” derdi. Ama 80 yıldır olmadı. AI tehlikelerini de önleyebileceğimize inanıyorum. Ancak AI’yı insan mantığına uyumlu hale getirmeli ve etik ideallerimizi yansıtacak şekilde eğitmeliyiz. Asilomar Yönergeleri‘ne öncülük edenlerden biriydim. Orada belirlediğimiz etik ilkeler hâlâ takip ediliyor. İyimserim, ama dikkatli olmalıyız.

 Bu rolü hükümetler üstlenmeli mi?

Ray Kurzweil: Zor bir soru. Kesin bir yanıtım yok. Hükümetlerin nasıl davranacağına bağlı. Bence itibarı ve etik ilkeleri olan büyük şirketlerin rehberlik etmesi daha faydalı.

 Google’da çalışıyor olmanız, onları “iyi bir yönetici” olarak gördüğünüzü gösteriyor. Peki OpenAI sizce iyi bir yönetici mi?

Ray Kurzweil: Bence öyle. Birçok kişi onları kullanıyor. Pek çok şirketin bu alanda çalışması faydalı oldu.

Bu konuya biraz değindiniz. AGİ’nin (Yapay Genel Zekâ) birkaç yıl içinde hayatımıza gireceğini ve insanlardan neredeyse her şeyde daha iyi olan teknolojilere yaygın erişim sağlanacağını öngörüyorsunuz. Peki bu durumun, şirketlerin insan çalışanları değiştirmesiyle ekonomide büyük çaplı bir çöküşe yol açmasını ne engeller?

Ray Kurzweil: Çünkü AI ile birleşeceğiz. Herkes “insan zekâsı” ve “AI” ayrı şeylermiş gibi davranıyor. AI’yı yanımızda taşıyoruz ama henüz parçamız değil. Ancak gerçekten birleşeceğiz. Siz, ben, herkes eskisinden çok daha zeki olacak. Üstelik AI’nın nerede bitip sizin nerede başladığınızı ayırt edemeyeceksiniz, çünkü o artık sizin bir parçanız olacak.

Bu, Neurolink gibi bir insan-AI beyin arayüzü mü gerektirecek? Böyle mi olacak?

Ray Kurzweil: Ameliyat gerekmeyecek. İletişim kuramayan insanlar için faydalı olabilir, evet. Ancak iletişim kurabilenler için sanal gerçeklik bir seçenek. Diğer bir yol da beyninizdeki temel düşüncelerin üretildiği kısımları tespit etmek.

Yani bir kask mı takacağız? Yoksa bir tür “AI şapkası” mı?

Ray Kurzweil: Hiçbir şey takmanıza gerek kalmayacak.

Peki 20 yıl içinde insanların AI ile takım olarak büyüyeceğini düşünüyorsunuz. Çocuklar okula gidecek mi? Yoksa… Bu nasıl işleyecek? AI implantını ne zaman alacağız? Yoksa bunu dert etmiyor musunuz?

Ray Kurzweil: Bu çok iyi bir soru. Bu konuda emin değilim.

Olursa olsun, fark etmez sanırım?

Ray Kurzweil: Ama diyelim ki sanal gerçeklikle yapılacak. İstediğiniz zaman takıp çıkarabileceksiniz, tıpkı bugünkü sanal gerçeklik gözlükleri gibi. Bu, her insana daha geniş bir bakış açısı kazandıracak. Zaten şu an bile bunu taşımak (telefonunu göstererek) bizi daha zeki yapıyor, değil mi?

Katılıyorum. Aslında AI’yı sürekli kullanıyorum. Paris ve Jeff’in çok iyi bildiği gibi, küçük bir ses kayıt cihazı taşıyorum. Bu, Gordon Bell’in “hafıza kaydı” cihazına benziyor, ama görüntü değil, sadece ses kaydediyor. Sonra bu kayıtları analiz için AI’ya gönderiyorum. Şu anki analizler biraz basit düzeyde, ama ilginç. Ayrıca, birkaç yıl içinde AI geliştikçe değerlenebilecek bir veri tabanı oluşturduğumu hissediyorum.

Ray Kurzweil: Babamın yazdığı her şeyi alıp bir chatbot oluşturdum. Ona soru sorabiliyorsunuz ve babamın vereceği cevapları buluyor. Sanki onunla konuşuyormuşsunuz gibi.

Yani sizin için basit görünen her şey bir araya geldiğinde aslında kişiliğinizi yansıtıyor. Peki 2029’da hâlâ sinir ağları, Büyük Dil Modelleri (LLM’ler), derin pekiştirmeli öğrenme gibi bugünkü teknikler mi kullanılacak, yoksa yeni yöntemler mi ortaya çıkacak?

Ray Kurzweil: Yeni teknikler ekliyoruz. Örneğin, bir LLM kodu yazıp gerçek zamanlı analiz yapabiliyor ve size sonucu sunabiliyor. Farklı teknikleri birleştiriyoruz. Sonunda tek bir şey değil, birbirini tamamlayan bir teknikler koleksiyonu olacak.

Ray, AI’ya dair kamuoyunun tepkisini merak ediyorum. Bu alanda ömür boyu öncülük ettiniz. İki yıl önce ChatGPT çıktığında insanlar “Vay, konuşabiliyor, dinliyor, dilimizi anlıyor!” dedi. Toplumun bakışı bir gecede değişti. Bu konudaki düşünceniz nedir?

Ray Kurzweil: İlk modeller ilginçti ama çok hata yapıyor, her şeyi bilmiyor ve insani bir kişilikten yoksundu. Yavaş yavaş değişiyor. Kime sorduğunuza ve hangi versiyonu kullandığınıza bağlı. Yani bir anda mükemmel çalışan bir şey değildi.

Kesinlikle katılıyorum. Ama toplum bunun aniden ortaya çıktığını düşündü, oysa yıllardır üzerinde çalışılıyordu. Peki günümüzde AI’nın medyada ele alınışını nasıl buluyorsunuz?

Ray Kurzweil: Faydalı buluyorum. Hatalara dikkat ediyoruz, insanlar paniklemiyor. AI’nın iş piyasasını etkileyeceğini düşünüyorum. Herkese ekonomide yer almaları için bir destek sağlamamız gerekecek. Ancak daha zeki bir toplum olunca, herkes bundan faydalanacak.

 “Hata” kelimesini kullandığınızı fark ettim, “halüsinasyon” demediniz. Bazı AI karşıtları, bu halüsinasyon sorununun çözülemez olduğunu iddia ediyor. Sizce bu çözülecek mi?

Ray Kurzweil: Giderek iyileşiyor. Bugünkü halüsinasyonları bir yıl öncesiyle karşılaştırın, dramatik bir fark var. Bence halüsinasyonları nasıl ortadan kaldıracağımızı anlıyoruz.

Anlıyorum. Peki güvenlik? “Prompt injection” gibi saldırılar? AI sistemlerinin kırılması sizi endişelendiriyor mu?

Ray Kurzweil: Üstesinden gelmemiz gereken pek çok zorlu endişe var. Tehditler arttıkça, AI’nın bunları engelleme yeteneği de artıyor. İnsanlar olumsuz senaryolara odaklanıp AI’nın bu sorunları hafifletme gücünü görmezden geliyor. Şimdiye kadar başardık, gelecekte de başaracağız.

 “Beşinci Evre”den (AI ile birleşme) bahsettiniz. Kitabınızda “Altıncı Evre”ye de değiniyorsunuz. Bu arada yeni kitabınız “The Singularity is Nearer: When We Merge with AI”  çok keyifle okunuyor ve zaten çok satanlar listesinde. Altıncı Evre’de, zekâmızın evrene yayılarak sıradan maddeyi “computronium“a (hesaplama yeteneği maksimum düzeyde organize edilmiş madde) dönüştüreceğimizi yazıyorsunuz. Bu ne zaman olacak?

Ray Kurzweil: Computronium, 20 yıldan sonrasını ilgilendiriyor. Bir litre computronium, tüm insanlığın toplam kapasitesinden fazlasını sunabilir. Maddenin bir kısmını buna dönüştürerek zekâmızı katlayacağız. 20 yılda milyonlarca kat zekileşsek bile bu durmayacak.

Üstelik bu süreç ivmelenerek devam edecek, çünkü giderek daha hızlı çalışacağız, öyle mi?

Ray Kurzweil: Kesinlikle. Şu an başka gezegenlere gitmeyi dert etmiyorum çünkü Dünya’da zekâmızı geliştirecek bol şey var. Ama birkaç on yıl sonra kaynaklar tükenince, evrene yayılacağız.

Bu, ömrümüzü uzatma imkânını da beraberinde getirecek.

Ray Kurzweil: Beşinci Evre’nin doğal bir sonucu bu. Uzun ömür kaçış felsefesi. Her yıl bir yaş daha yaşlanıyorsunuz, ancak bilimsel ilerlemeler de yeni tedaviler, hastalıklarla başa çıkma yöntemleri sunuyor. Eğer dikkatli olursanız her yıl yaklaşık 4 ay geri kazanıyorsunuz. Yani bir yıl yaşlanıyorsunuz ama 4 ay geri alıyorsunuz. Böylece her yıl aslında sadece 8 ay yaşlanmış oluyorsunuz. Ancak bilimsel ilerleme üstel olarak büyüyor. 2032’de, yani yaklaşık 7 yıl sonra, dikkatli olursanız 4 ay değil, tam bir yıl geri kazanacaksınız. Yani bir yıl yaşlanacak ama bir yıl geri alacaksınız. Böylece yaşlanmadan ölmeyeceksiniz. Bu, hiç ölmeyeceğiniz anlamına gelmiyor; yarın bir kaza geçirebilirsiniz. Tabii kazalarda da ilerleme kaydediyoruz. Örneğin, San Francisco ve diğer şehirlerde dolaşan Whimo otonom araçlarının sıfır kaza yaptığını görüyoruz. Daha zeki hale geldikçe kazaları büyük ölçüde azaltacağız. 7 yıl sonra, bir yıldan fazlasını geri kazanacaksınız. Yani aslında zamanda geriye gideceksiniz. Daha uzun yaşayacağız. Nihayetinde, bu kararı kendimiz vermek isteriz. Ama insanlar dayanılmaz fiziksel, zihinsel veya ruhsal acı çekmedikçe ölmek istemez. Aksi takdirde herkes yaşamak ister. İnsanlar “75, 85, 95’ten sonra yaşamak istemiyorum” diyor çünkü sağlıksız yaşlananları görüyorlar. Asıl hedefimiz sağlıklı ömrü uzatmak, sadece yaşam süresini değil.

Sizin şu sözünüzü sıkça alıntılarım: “Sonsuza kadar yaşamak için yeterince uzun yaşamak istiyorum.”

Ray Kurzweil: Evet, kitaplarımdan birinin alt başlığı bu.

Demek yanlış hatırlamamışım. Peki bu konuda nasıl gidiyor? Eskiden çok fazla takviye alırdınız, biliyorum.

Ray Kurzweil: Doğru. Sağlıkla ilgili üç kitap yazdım. Çıktıklarında günde 250 hap alıyordum. Şimdi 80’e düştüm. Daha etkililer. Tehlikeli iki sağlık sorunumu aştım. Babam 58 yaşında kalp hastalığından öldü. Dedem daha da gençti. Şu an Rapatha alıyorum, LDL’m (kötü kolesterolüm) 10’a düştü. İyi kolesterolüm 64. Kalbimi ölçtürdüm, hiç plak yok. Yani bu sorunu aştım.

Bunu sadece takviyelerle mi yaptınız, yoksa egzersiz de var mı?

Ray Kurzweil: Asıl etken takviyeler. Tabii egzersizin de faydalı olduğu alanlar var. Ayrıca diyabetim vardı, şimdi yapay pankreasım var. Tıpkı gerçeği gibi çalışıyor.

Babamın 50 yıl önce öldüğü dönemde var olmayan bilimsel ilerlemeler sayesinde bu iki sorunu aştım. Yarın ne olur bilinmez, ama 7 yıl sonra sağlıklı ve hayatta olmak için oldukça iyi durumdayım.

20 yıl sonra hâlâ burada olmak istiyorum çünkü tekilliği merak ediyorum. Ama 68 yaşındayım, yani dediğiniz gibi dikkatli olmam gerekecek. Takviye rejiminizi hiç yayınladınız mı?

Ray Kurzweil: Aslında kitaplarımda mevcut. Ayrıca, bunlardan bahsedeceğim bir otobiyografi yazıyorum.

Günde 80 hap almak ne kadar zamanınızı alıyor?

Ray Kurzweil: Kahve gibi içeceklerimi yudumlarken alıyorum. Sonuçta günde 24 saat var, üçte birini uyuyarak geçiriyorsunuz. Takviyeler için bolca zaman kalıyor.

 Beslenme düzeninizde özel bir şey var mı?

Ray Kurzweil: Sebze ve balık tüketiyorum. Ettense kaçınıyorum. İyi bir diyet ama fazla egzotik değil.

 Google’ın koridorlarında başka eğlenceli tahminleriniz veya sohbetleriniz oldu mu?

Ray Kurzweil: Yaptığımız her şey beni heyecanlandırıyor. Örneğin, farmasötikler geliştirirken, deneyimli insanlar yıllarca test yapıp şans eseri bir ilaç bulabiliyor. Bugün piyasadaki ilaçların çoğu böyle keşfedildi. COVID aşısı için ise milyarlarca mRNA dizilimi simüle edildi. İki günde aşıyı tasarladılar, insan testleri 10 ay sürdü. Yakında simüle biyolojiyle bu süreç günlere inecek. Kanser gibi hastalıklar için milyonlarca ilaç kombinasyonunu test edebileceğiz.

Özellikle AlphaFold gibi protein yapı tahmin sistemleriyle mi?

Ray Kurzweil: Evet, protein tasarımı sürecin bir parçası. İnsan deneyleri yavaş, riskli ve pahalı. Önümüzdeki yıllarda bunu milyonlarca kat hızlandıracağız. Kanser için bile bu yöntemle geliştirilen ilaçlar şimdiden piyasada.

AI’nıza (Gemini veya ChatGPT) iletişim kurarken “lütfen” veya “teşekkür ederim” diyor musunuz?

Ray Kurzweil: Evet, henüz insan olduklarına ikna olmadım. Belki eski bir alışkanlığım.

İnsanlık, AI ile birleşmiş bir grup ve saf Homo sapiens olarak ikiye bölünecek mi? Türleşecek miyiz?

Ray Kurzweil: Hayır. 15 yıl önce “Telefon taşır mısınız?” diye sorsanız %80 hayır derdi. Şimdi neredeyse herkes taşıyor. AI entegrasyonu da öyle olacak. Avantajları o kadar büyük ki herkes benimseyecek. Üstelik bir şey taşımanıza gerek kalmayacak, zihninizin içinde olacak.

Bilincinizi bir robota yükleyebilseydiniz—ki bunun mümkün olacağını düşünüyorum—insani kusurlarınızı korur muydunuz, yoksa kusursuz bir Ray olmayı mı seçerdiniz?

Ray Kurzweil: Şu an tek bir bedenle sınırlıyız. Sanal gerçeklik biraz esneklik sağlıyor. Yakında farklı bedenler tasarlayabileceğiz: İnsan formunda olmayan, kusurlu veya kusursuz, duruma göre değişen bedenler. Kişi başına tek bedenle sınırlı kalmayacağız.

Bugün bir gence, geleceğe hazırlıklı olması için neler önerirsiniz? Doğru üniversite, ticaret, seyahat, teknik beceriler, sosyal beceriler?

Ray Kurzweil: Aslında bu sadece gençler için değil; küçük çocuklar ve hatta senin ve benim gibi “büyük çocuklar” için de geçerli. Farklı türdeki aktivitelerden doğan tutkuları öğrenmek istiyorsun. Bunların ne gibi faydalar getirebileceğini görmek ve ardından henüz sahip olmadığımız, ama gelecekte sahip olacağımız yeni türden zekâlarla, yeni türden kurumlar yaratmak mümkün olabilir.

Yani aslında çaba gösterdiğimiz her şeyin nasıl faydalar sağladığını anlamaya çalışmak gerekiyor. Cesur olmalısın, şüphecilere rağmen hayallerinin peşinden gitmelisin, üstel bir geleceği görebilmelisin.

Yapay Zekâ (AI) ya da Süper Yapay Zekâ (ASI), daha fazla merkezileşmeye mi, yoksa daha fazla yerelleşmeye mi yol açacak? hem hükümetler açısından, hem de organizasyonlar açısından. Bu konuda ne düşünüyorsun? Sanırım buradaki “merkezileşme” ile kast edilen, bir hükümetin AI sayesinde daha güçlü hale gelip gelmeyeceği. (Bu soru bana ait değil ama biraz anlam yükleyerek yanıtlıyorum.) Yani örneğin Çin gibi bir ülke yapay zekâdan daha çok mu fayda sağlar, yoksa daha desantralize (merkezsiz) bir hükümet modeli mi daha avantajlı olur?

Ray Kurzweil:  Biliyorsun, komünizm fikri hiçbir zaman arz-talep eğrisini insanlar eliyle yönetmek için işe yaramadı; kapitalizm bu konuda ideal bir pazar ortamı sundu. Ama şimdi soru şu: Her şeyi bilen bir yapay zekâ, toplumu daha iyi bir yöne yönlendirebilir mi?

Bence bireyler, bugünkünden çok daha fazlasını yapabilir hale gelecek. Çünkü çok daha fazla beceriye sahip olacağız. Sen bazı matematiksel konuları gündeme getirdin, salondaki pek çok kişi bunları belki daha önce hiç duymamış olabilir, ama ileride hepimiz bunları anlayabileceğiz. Artık pek çok farklı insana gitmek zorunda kalmayacağız.

Temelde, şimdiye kadar yaşamış her insanın yaratımlarına erişimimiz olacak — hem de kendi zihnimizin içinde. Yani bu çift taraflı işleyen bir süreç. Ama bu aynı zamanda demokratikleşen bir süreç. Ve moleküler toplayıcı teknolojilere ulaştığımızda — muhtemelen 2040’larda olacak — istediğimiz her şeyi, istediğimiz yerde inşa edebileceğiz. Yani bireylerin gücü arttıkça, bu güç daha da demokratik bir yapıya kavuşacak.

İnsanların zihinlerini meşgul eden bazı sorular var ve bunlara değinmek istiyorum çünkü hem korku hem de heyecan yaratıyorlar. İlki, iş kaybı endişesi. Bence seninle bu konuda tutarlı bir duruşumuz var. Ama sence 2025-26-27 yıllarında, insanımsı robotlar — yapay zekâ destekli insanımsı robotlar — devreye girdiğinde ve büyük dil modelleri bu alana girdiğinde ciddi bir iş kaybı olacak mı?

RK: Hangi işlerden bahsettiğimizi ve işlerden ne gibi bir değer elde ettiğimizi düşünmemiz gerekiyor. Eğer amaç yeni alanları keşfetmek, daha önce bilmediğimiz şeyleri öğrenmekse, bu oldukça heyecan verici. Ben de hayatım boyunca bunu yapmaya çalıştım. Ve daha fazla zekaya sahip olursam, bunu daha da fazla yapabilirim. Yani belli bir miktar zekam var ama sınırlı. Eğer ürettiğimiz bu zekayla birleşebilirsem, çok daha fazlasına sahip olacağım.

Ama insanlar aslında işlerinden memnun olmadıkları için emekli olmak istiyorlar. İş dediğimiz şey çoğu zaman “bir sürü masa kullanılmış, şimdi onları temizlememiz lazım” gibi görevler. İnsanlar bu işleri çocukluk hayalleri olduğu için değil, çocuklarına yemek götürmek veya sigorta sahibi olmak için yapıyorlar. Ve bu tür işleri, gelecekte kendimiz için yapabilecek duruma geleceğiz.

Tabii bu bir tür sarsıntıya yol açacak. Mesela büyük dil modelleri şimdiden yazılım kodlayabiliyor. Henüz profesyonel bir yazılımcı kadar iyi değiller ama yakında o seviyeye gelecekler. Bu yüzden yeni zekâmızı nasıl uygulayacağımızı yeniden öğrenmek zorunda kalacağız. Bu aslında çok iyi bir şey. Zaten geçmişte hep böyle yaptık. 200 yıl önce insanların %80’i tarımda çalışıyordu, şimdi bu oran %2. O işlerin hepsi kayboldu ama bugün daha fazla insan çalışıyor.

Bazıları diyor ki, “İşini kaybetme diye endişelenme, sosyal medya fenomeni olursun” — ne dediğini kimse anlamaz ama sonuçta yeni tür işler çıkacak ortaya, bugün hayal bile edemeyeceğimiz işler. Bu süreci anlamak, çözümlemek zor olacak ve çok hızlı ilerleyecek. Ama en sonunda, bu değişiklik sayesinde daha mutlu olacağız. Bence insanlara, ne tür işler yapmak istediklerini yeniden değerlendirebilecekleri bir geçiş sürecinde maddi destek sağlayacağız.

Sence Evrensel Temel Gelir (UBI) devreye girer mi?


Evet, bence 2030’larda.

Jeff Bezos’un dediğini duydum, “İşleri alan robotları ve yapay zekâyı vergilendireceğiz, sonra bu gelirle UBI sağlayacağız” demişti.

İnsanların farklı fikirleri var. Kimin fikrini izleyeceğimizden emin değilim ama bunu çözeceğiz. Zorunda kalacağız zaten, yoksa insanların ürün satın alacak parası olmayacak.

deep reinforcement learning → derin pekiştirmeli öğrenme

cybernetic interface” → “sibernetik arayüz”

  • Singularity” → “Tekillik”,
  • “exponential growth” → “üssel büyüme”,
  • “large language models” → “büyük dil modelleri”
Bu yazı Bilim-Teknoloji-Yapay Zeka / Science-Technology-AI içinde yayınlandı ve , , , , , , , , , , , , , , , , , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.