
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler ile Dr.Tayfun Çalkavur‘un Kendini Bilmek üzerine gerçekleştirmiş olduğu webinar kaydının dökümünü değerleri izinleri ile yayınlamak isterim:
Tayfun Çalkavur: herkese hoş geldiniz. Öncelikle hocam çok teşekkür ederim, gerçekten çok teşekkür ederim.
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Ben sana teşekkür ederim benim için büyük bir zevk
Tayfun Çalkavur: Ben hocamla yolum yaklaşık 12 yıl önce kesişti arkadaşım Vasıtasıyla, benim Hayatımda çok değerli. hocam 1 saat 10 dakikalık bir konuşma yapalım, sonra da size soru kısmına yer verelim. Kendini bilmek nedir?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: kocaman bir soruyu kucağıma atmış bulundun.
Kendini bilmek sorusuna vereceğim cevap, dinleyenler özellikle duymasını istiyorum, bana göre kendini bilmek nedire vereceğim cevapi yani benim kendimi tanıma ve hala sürmekte gelen kendimi Bilme, tanıma uğraşımda ne yaptığım benim için neyin işe yaradığına ilişkin kendi deneyimlerimi paylaşacağım bir içeriği olacak. Yani bu söyleyeceklerimi kendini bilmek böyledir şeklinde dinlenmesini istemem. Çünkü bu bir yoldur ve herkes deneye yanıla kendine en uygun yolu bulur diye düşünüyorum. Böyle bir girişten sonra kendini bilmek ne değildir onu söyleyeyim.: yani 170 boyundayım, şu kadar kiloyum, öğretmenim, ev kadınıyım, İki çocuğum var, Şu evde yaşıyorum, yeşil panculur bir evde yaşıyorum, beş çantam var vs bunlar değil. ya da karnıyarık seviyorum, kuru fasulye pilav seviyorum, seyahat etmeyi seviyorum, spor yapmayı seviyorum, bunlar değil. En soyut kavramından başlayıp somuta doğru gideyim, kendini bilmek benin ardındaki manayı anlayabilme çabasıdır.
Tayfun Çalkavur: Ezoterizmle ilgisi var mı?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Evet var, mesela perşembeden beri düşünüyordum oldukça soyut olan bu kavramı somuta nasıl indirgeyebilirim…dinleyenler için de en anlaşılır şekilde nasıl somutlaşırabilirim.
Bugün yürüyüşe çıktığımda, ben her gün yürüyüşe çıkıyorum ve yürürken sokakta gördüğüm her kediyi ve her köpeği mutlaka okşuyorum. Nedenine gelince kedi ve köpekleri okşarken ki kendi halini seviyorum. Tüylerinin yumuşaklığını hissetmek, onların bedenlerinin sıcaklığını hissetmek onları okşarken bana verdikleri
Bugün bir kediyi okşarken gözünün kenarında siyah bir şey gördüm ve onu almaya kalktığımda beni fena halde tırmaladı, canım çok yandı. dedim ki Sağ ol kedicik, bana örneği vermiş oldun.
Kendini bilmekle ilgili anlatmak istediğim o karmaşık olguyu çok basite indirgeyerek anlatabileceğim bir örnek verdin, çok teşekkür ederim. Ama şimdi başa sarayım, yani örnekle başlayayım Ondan sonra geçeyim: kediyi okşarken dediğim gibi gözünün kenarında bir şey gördüm ve o gözünün kenarındaki almak için şöyle parmağımı gözünün kenarına getirdiğimde çok güzel tırmıkladı,Bayağı derin tırmıkladı, kanadı ve canım çok acıdı. Eskiden olsa İlk tepkim şöyle olurdu “hain kedi, ben sana iyi niyetle,şefkatle yaklaştım, Sen beni tırmalıyorsun,hain kedi” derdim. Yani o deneyimde canım acıdı ya suçlayacak bir nesne bulundu: kedi. Ama kendini bilmek konusunu açacağım için yani öyle yapmak kendini bilmeye ters, kendini bilmek değil. kendini bilmek şöyle bir şey: canım acıdı, hem fiziksel olarak canım acıdı hem duygusal olarak acı çektim. fiziksel olarak gerçekten kanadı ve yandı, Hatta yürümeye devam ederken açısından gözlerinden yaşlar aktı. Duygusal olarak “Ben sana şefkatle ve iyi niyetle yaklaştım. Sen beni tırmaladın.” Yani ben duygusal olarak bir karşılıklılık, bir karşılıklı birliktelik beraberlik yaşamak umuduyla sana yaklaştım. Sen arkanı dönüp gitsen daha iyi olurdu ama bir de tırmaladım beni. Yani duygusal olarak bir gücenmişlik bir reddedilmişlik yaşadım, buna ilişkin duygular deneyimledim. Zihinsel boyutta da hani “iyi yaklaş olumlu yaklaş olumlu bir tepki alırsın” varsayımını gözden geçirmenin zamanı geldi gibi bir düşünceye daldım. Bu düşünce üzerinde ü birazcık daha kalmak istedim ve şuraya gittim: kedinin gözünün kenarındaki o siyahlığı almak benim ihtiyacımdı onun ihtiyacı değildi. yani ben benim ihtiyacımı gidermek için o kediyi o anda bir nesne haline getirmiş oluyorum. O belki rahatsız değildi ondan. Artı birbirimizi yeterince tanımıyoruz. ilişkilerde insanlar karşılıklı bir “biz sınırı” oluştururlar. yeterince birlikte zaman geçirmek biz sınırını giderek belirginleştirir ve taraflar karşılıklı olarak benlerini oluşturdukları bize emanet ederler. Ben bu kedicikle bir biz sınırı oluşturmadan benimi ona emanet ettim o onu da Emanete hıyanet etmiş şeklinde suçladım. Halbuki ben aceleci davrandım.
Biraz kalınca deneyimde şuraya geldim : hep derim ilişkilerde taraflar birbirlerine ayna tutarlar.Yani kendini bilmek insanın tek başına yumurta gibi kanapesinde oturarak yapabileceği bir eylem değil. Kendini bilmek ilişkisel bir süreç gerektirir. neden ilişkisel bir süreç gerektirir? çünkü insanın diğeriyle ilişkisi kendisiyle ilişkisinin bir aynasıdır. Yani diğeri bana benimle ilgili ayna tutar. Böyle bir varsayımdan hareket edersem, yani kedinin bana ayna tuttuğu varsayımından hareket edersem, kedinin tırmalama davranışı yani agresif davranışı bana bir ayna oluyor. O zaman benim henüz kendimde keşfedeceğim sürüngen beyniyle hareket ettiğim taraflarım var demek ki. Bu noktaya da geldikten sonra kediye bütün bu aynayı tuttuğu için teşekkür ettim, aynı zamanda örneği oluşturduğu için de teşekkür ettim, bir de şu anlayışa da vardım: ihtiyacımız olanı istersek kendimizi onu almaya, bulmaya açarsak, o ihtiyacımız her yerde her şekilde belirebilir.
Şimdi bu örneğin sendeki izdüşümü ne?
Tayfun Çalkavur: Ben şunu duydum hocam sizden,bir kediyi referans alarak, bir canlıyı referans alarak siz kendi dünyanızda bir… tam da ben burada bir soru sorayım şimdi.
Halil Cibran kendini tanımada özellikle kendini tanımanın dışarıdan içeriye gelen yani başkasına referans noktasını içeriye koymalısın ki sınır koyasın ve o sınırdan kendine bakasın. ama Kant da aydınlanmanın düşüncesinde Kant da diyor ki kendini tanımak vesayet ilişkisinden aydınlanma. Vesayet ilişkisinden yani zihnin özgürleşmesiyle oluyor. Onun için o da içeriden dışarıya bir süreç… şimdi bir tarafta dışarıdan içeriye göre bir süreç , diğeri kendini tanıma içeriden dışarıya. Dışarıdaki kediyle başlayan bir süreç, ya o ya o değil, Gestaltteki polarite gibi, her ikisi de kendimizi tanımak için bir nsne, bir araç. Bunu büyük bir merakla soruyorum. Referans noktası olarak nereyi alarak kendimizi tanıyalım? Çünkü bir referans olmadan kendimizi tanıyamayız.
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Şimdi içeriden dışarıya olduğu yerde dışarıdan içeriye de olmak zorundadır. Bu iki olguyu birbirinden bağımsız inceleyemeyiz. Yani bu mümkün değil. Dolayısıyla Kant ve Halil Cibran, selamlıyorum buradan onların ikisini de, yani ikisinin de söyledikleri Tabii ki gayet uygun. Gestalt bakış açısıyla bir seçimden zaten söz etmeyeceğiz. Kendini tanıma biraz geri sarayım, zihinsel olarak İnsanın kendisini bir takım varsayımlar konusunda hazırlamakla başlar. Her teori ardında yatan bir varsayımdır. İnsan olgusuna bakan, insanı anlamaya çalışan hiçbir teori leylekle havadan inmemiştir. hepsinin dayandığı bir varsayım vardır. Dolayısıyla kendini tanımak da zihinsel olarak bir hazırlık süreci gerektirir şimdi kendini tanımak içeriden dışarı ya da dışarıdan içeri olmalı. İkisi de geçerli varsayımdır, doğru da yanlış diyemeyiz. O kişi için içerden dışarı işlemiştir, öbürü için dışarıdan içeri işleyecektir. Benim için şu işler; ilişkilerde zorlandığım her an kendimi bilmek için bir davetiyedir.
Duygu, düşünce ya da bedensel durumlarda her zamankinden belirgin bir şekilde daha fazla ya da kıvamı daha fazla ya da belirgin bir şekilde daha az olan bir deneyim ile karşılaştığımda kendime öyle bir deneyim içinde bulduğumda, burada “Altın Yumurtlayan bir tavuk” var ,burada bir çağrı var, burada bir değişim fırsatı var, değişim fırsatı kendini bilme fırsatıdır.
Biz kendimiz olarak doğuyoruz. doğduğumuz andan itibaren bütün varoluşumuz çevreyle, kendimizi unutmaya hizmet ediyor. kim ve ne olduğumuzu unutmaya hizmet ediyor. sosyal yazılım denilen bir formatlanma süreci var. Bu sosyal yazılım insanlara neyi ne zaman nasıl yapacaklarını, ne hissetmeleri gerektiğini, ne neyi düşünüp neyi düşünmeleri gerektiğini adeta dikte ediyor ve çocuk olarak bizler de bu bize öğretilenlerle büyüyoruz ve bunları öğrenip içselleştiriyoruz. Öğrenip içselleştirdikçe kişisel zeminimiz içinde daralıyoruz, giderek daha küçük bir yerde var olmaya başlıyoruz. Dolayısıyla değişim demek sosyal yazılım çerçevesinde öğrenip içselleştirdiğim ve onun bedeni ile kendimi sınırladığım çerçevenin zorlanması, artık deneyimlerimi kapsamıyor olması anlamına geliyor. O çerçeveyi ister istemez genişletmek davetiyesi almış oluyorum. genişletmek demek doğduğum kişisel alan. Doğduğum kişisel alana doğru birazcık daha yayılma fırsatını elde etmiş oluyorum. Dolayısıyla sorunun cevabı değişmekle kendini bilmek doğru orantılı. değiştikçe kendini daha fazla bilmeye başlarsın. Bir benzetme yapıyorum: doğuştan Hepimiz bir piyano klavyesinde nasıl 88 tuş varsa o 88 tuşla doğuyoruz. Fakat bu bahsettiğim sosyal yazılım sürecinde o 88 kuş giderek o tuş yasak, Bu tuş ayıp, bu olmaz, Çevre ne der vesaire ile birlikte daralıyor. Belki 20 belki 30 belki 35 tuşla hayatımızı anlamlandırır yaşar hale geliyoru.z diğer tuşlara sahibiz yani kişisel zeminimiz 88 tuşa onlara sahibiz, ama o tuşları gündelik yaşamda hayatı anlamlandırmak, kendi gündelik yaşamımızı anlamlandırmak için kullanmıyoruz.
Dolayısıyla kendimizi bilmiyoruz, yani kendini bilmek demek sahip olduğumuz kaynağı tanımak ve onu kullanabilmek demek. Kendini bilmek, kendi dediğimiz şey, süre gelen bir olgudur yani böyle bir ben diye bir şey var oldu tamam ve bu bu şekilde hayatını devam ettiriyor diye bir şey yok. Hayat bir döngüden ibaret bir devinimden ibaret. Bu ne demek? hiçbir şey tekrarlanmıyor demek. O zaman sabit bir benden nasıl bahsedebilirim ki? Yani geçicilik var, gündüz oluyor gece oluyor, Yaz oluyor kış oluyor, doğum oluyor ölüm oluyor. doğumlar ve ölümler asırlardır devam ediyor. Ahmet doğuyor, Hüseyin ölüyor, ama doğum ve ölüm devam ediyor. Asırlardır Gece ve Gündüz oluyor hep gece ve gündüz oluyor, ama o gece ve gündüzleri deneyimleyenler değişiyor, yani bu ne demek Kendimi bilmekle nasıl ilişkilendirebilirim bunu sence?
Tayfun Çalkavur: Ben nereye takıldım biliyor musun? Yani kendini bilmek aslında bir yere kamp kurmak değil, o anki ihtiyacı doğru okuyabilmek gibi algıladım.
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: şimdi yavaş yavaş kendini bilmek için nasıl bir zihinsel hazırlık içinde olmalıyım onunla ilgili varsayımlardan bahsetmek istiyorum çünkü çok önemli.
Tayfun Çalkavur: insanların kafasını siz hep netleştirirsiniz. Kendini bilmeyi bir gazete manşeti gibi basit tanımlasak, Yani bir referans noktası, çok kolay bir şey sormadığın farkındayım
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Kendini bilmek demek, belirgin bir şekilde kıvamı fazla ya da az olan duygu ve düşünceler ve bedensel duyumlar açısından, öyle bir deneyim içerisinde olduğumda, 1. o deneyimle ilgili diğer nesneyle işim yok. Örnek hain kedi falan hikaye. Kedi yok. Kedi bir ayna.
ikincisi peki kedi yoksa hangi deneyim var? bedenimde yaşadığım acı var, fiziksel acı var, duygusal deneyimim var ve buna eşlik eden düşüncelerim var. Orada bedenimde ne yaşadığını tanımlamak, parmağım kanıyor, acı çekiyorum, üzgünüm, ağlıyorum . Bir karşılıklılık bir sıcaklık yaşama arzusuyla kediye yaklaştım ama havada kaldım. havada kaldım ne demek? kendimi sorgulamak. Yaşadığım olayda kendi payımın ne olduğunu merak etmek üzere yola çıkmalıyım kendimi bilmek için. Bu olayda benim payım ne? ben ne yaptım da böyle oldu? kedi ne yaptı değil, ben ne yaptım? benim Demek ki o anda kediyle bir sıcaklık bir karşılıklılık yaşama ihtiyacım vardı. karşımdakine sordum mu? Senin var mı böyle bir ihtiyacın diye. Sormadım. yani orada diğerini nesneyi bırakıp da duygusunda kalmak, sadece o duyguda kalmak, demek ki benim ihtiyacım ne? benim ihtiyacım o anda bir birliktelik yaşamak. benim hala ihtiyacım olumlu yaklaştığım bir insandan olumlu bir tepki almak. İyi ki kedi tırmaladı. Çünkü bana bunun her zaman böyle olamayabileceğini gösterdi. Bu kedi kötü olduğu için değil, ben yanlış bir şey yaptığım için Olabilir tabii ama değil. Hayat böyle yani ne ise Ahval Neyse onunla temasta kalabilmek. Olsaydı olmasaydı, yapsaydım yapmasaydı değil. Kendimi tanıyorum. Demek ki o andaki ihtiyacım bir sıcaklıktı. Neyi gördüm? onunla karşılaşmayabileceğimi gördüm. Üzdü mü? Üzdü. kanattı mı kanattı . Evet bununla temas ve kapsamak. ne öğreniyorum burden? kendini bilmek için olaya kedi ne yaptı niçin yaptı değil, ben ne öğreniyorum buradan. Dediğim gibi yani her zaman etkiye benzer bir tepkiyle karşılaşmayabilirim bunu da almaya hazır mıyım?
Tayfun Çalkavur: bir şey soracağım Hocam, mesela varlığın dört boyutu vardır hep söylersiniz, burada kendini tanımakta üç boyutu işte fiziksel, zihinsel, duygusal boyutu konuştuk. Burada o tinsel boyut kendini tanımada Birlik bilinci mi?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: inandığım varsayımı söylüyorum. Hepimiz aynı kaynağın bir temsiliyiz. Benim kişisel zeminimle senin kişisel zeminin farklı değil, aynı kaynağın temsiliyiz, ben kendi içimde bir bütünüm sen kendi içinde bir bütünsün ama ikimiz de ait olduğumuz daha büyük bir bütünün parçasıyız.
Kedi deneyimindeki tinsel boyuta gelince biz ikimiz aynı bütünün parçaları İsak bende de kediyi okşadığım anda farkında olmadığım bir agresyon barındırıyorum ben de ve kedi onu bana yansıttı. yani orada tinsel boyutta -Öyle değil mi- tinsel boyutta ikimiz aynı bütünün parçalarıysak ve o anda böyle bir deneyim yaşadıysam aslında tam düşündüğümü söyleyeyim sana tinsel boyutta dedim ki bu akşam Tayfun’la böyle bir sohbet gerçekleştireceğiz. Havaya girme yine. Ben sohbet edince böyle kendimden geçiyorum böyle fazla düşünmeden akıtıyorum, huşu gibi bir şey oluyor, o kedinin tırmığı hani çok Oraya gitme, birazcık da gerçeğe gel, yani o kadar uçma havalarda, biraz yere Kon anlamında bir dengeleme olarak aldım ben onu. Evet tinsel boyutta. O yüzden bana iyi geldi.
Tayfun Çalkavur: Tinsel boyut, ayni kaynak gibi terminolojiler Gestalt yolcuları için bilinen kavramlar olsa da hiç bilmeyenler için biraz daha tanımlarsak daha kolay bağ kurabilirler
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Evet yani her deneyimin varoluşumuzun dört boyutunda da iz düşümü . varoluşun dört boyutu fiziksel, duygusal, zihinsel ve tinsel boyutlar. O kedi örneğinde de vermeye çalıştım . fiziksel boyuttaki parmağımın kanaması acıması, duygusal boyutta ona doğru şefkatle sevgiyle yaklaşmış olmam, zihinsel boyutta ilk ilk olarak olası verilebilecek tepki hain kedi demek, fakat ondan sonra düşünsel boyutta O benim bir yansımamsa benimle ilgili ne gösterdiği düşünmek. Bugün paylaşacağım örnekle ilgili olgular barındırdığını düşünmek bunların hepsi zihinsel boyut.
Tinsel boyutta da aynı bütünün parçalarıysak bana benimle ilgili ne gösterdi bir, İkincisi; her şey her şeyle ilintili ise ihtiyaç dile getirilince o ihtiyaca mutlaka bir karşılık bulmak mümkün. Ama kediden, ama balıktan, ama ağaçtan, ama insandan. Tinsel boyutta öyle bir şey. şimdi varsayımların en önemlisi kendini bilmek için biz doğanın bir temsiliysek doğanın nasıl kendi içerisinde bir döngüsü bir akışı varsa biz de o döngünün ve o akışın bir temsiliyiz. döngü ve akış eğer doğaya bakarsak karşıtların dualitenin beraber tezahür ettiği bir akıştır. Yani gece-gündüz, yaz -kış. gece göğe baktığımızda parlayan yıldızları görebilmemiz için karanlık gökyüzünün olması gerekir, yani kutuplar ayrı ayrı belirmezler hayatımızda, Kutuplar bir arada belirirler hayatımızda. Bda ne demektir? doğanın kendine ait bir bilgeliği vardır, varsayımlardan benim için en önemlisi zihinsel becerilerimi doğaya hükmetmek için değil doğanın kendine has bilgeliğini anlayabilmek için harcarsam, zihinsel potansiyelim öyle kullanırsam, o zaman kendimi bilme olasılığım artar. ne demek bu? her deneyimim de zihnimi o deneyimimi yaşadığım insana ilişkin had bildirmek, kendimi ona anlatmak, onu yadsımak için harcamak yerine onu teşekkür edip, yollayıp, deneyimin bendeki fiziksel ve duygusal etkisini zihnimle tanımlamak için zihinsel becerilerimi kullanmam gerekir. Bu birinci varsayım. Eğer zihnimle kendi davranışlarıma hükmetmeyi bırakabilirsem, tabiatın göstergesi olan, doğanın göstergesi temsili olan benim organizmamın bilgeliği zaten gündelik hayatta öyle deneyimler yaratacak ki, ben ister istemez kullanmadığım tuşlarla karşılaşacak bir deneyim içerisinde bulacağım kendimi. Organizmanın kendisini regüle etmesi diyoruz biz buna. Organizma kutbunu arar, kutbuyla bütünleşebilmek için, kutbuyla temas edebilmek için.
Örnek vereyim: Birçok çift evliliklerinin belli evrelerinde “sen benim evlendiğim insan değilsin” der. Sen değiştin der, sen aynı değilsin der. O seçim o birlikte hayatı geçireceğiniz veya ilişki içerisinde olacağımız partner seçimi nasıl oluyor zannediyorsunuz bu organizmanın bilgeliği doğrultusunda? benim yadsıdığım tuşlarla hayatta kendini var eden insanı buluyorum, ona değil onda gördüğüm ona yansıttıklarıma aşık oluyorum. belli bir süre sonra o Aşık olduklarım tek tek fos çıkıyor, çıkmak zorunda zaten. Ve ondan sonra da diyorum ki “sen değiştin” o değişmedi. Ben kendimi bilmeye başladım. Olay bu aslında.
Tayfun Çalkavur: Bunu bir kelimeyle ikinci varsayımı tanımlarsak ne söylersiniz?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Zihinle değil gönülle seçim yap derim. Kendimi bilme bir yolculuktur. Tayfun gel ya, kendini bilme yolculuğunda bana eşlik et diyebilirim Tabi ki. bu yol insanın tek başına gitmekle yükümlü olduğu bir yol. Bu yol bütüncül bakış açısını gerektiren bir yol. Analitik bakış açısı değil. Kedi beni tırmaladı değil olay, bu analitik bakış açısı. kedi tırmaladı şekil. şeklin ardındaki anlamdır bütüncül bakış açısı. Yani bu da neyin esas neyin belirgin olduğunu çok iyi anlamak lazım. Gündelik hayatımız bizi belirginlerle uğraşmak durumunda bırakıyor, oraya doğru itiyor. Belirginler şekildir. Belirginler görülendir. Belirginler araçtır. Kendini bilmek belirginlerle ilişkiden doğmaz. Yani bir hamur yoğuracaksak o yoğuracağım hamur; Ahmet şunu dedi, Mehmet bana bunu yaptı, O çantayı aldım, oraya seyahate gittim değil. Onları deneyimlerken ne yaşadığımdır. Kişiler, hayvanlar, ağaçlar, kitaplar, filmler, diziler, işler araçtır. onları deneyimlerken ben ne yaşıyorum kendimi bilmenin yoludur. Kendimi bilmek için ben hep derim ki bir ibadet oluştu, kendine bir ibadet oluştur. Ne demektir bu? nasıl bir ibadet? Önce koordinatlarını sapta.
Yeni bir şehre gittiğinizde “You are Here” diye böyle bir kırmızı ok gösterir, Siz de kendiniz için onu yapmalısınız You are here. Neredeyim? koordinatlarım Ne? hangi koordinatlarım? Mesela örnek veriyorum Özgüven, Öz saygı ,sorumluluk, seçim, güç kullanma ya da benim üzerimde güç kullanılması, düzen, kaos, istikrar, istikrarsızlık, kontrol kontrolsüzlük, belirsizlik bunlara tahammül ediyor muyum? davranışlarım korkudan mı kaynaklanıyor yoksa seçimli bir şekilde mi davranıyorum?
Tekrarlanan davranış düşünce duygu kalıplarının farkında mıyım? Yaşama ilişkin hayat nedir? ben niçin varım? insan niye vardır? gibi soruları yaşamımız içerisinde belirli yaşlarda ziyaret ederiz, öyle umuyorum. O yaşlarda ziyaret ettiğimizde bu sorulara verdiğimiz cevap sabit mi? Umarım değildir. Herhangi bir yaşta varoluşla ilgili kendime sorduğum soruya verdiğim cevap belirli bir dönem için mutlak uyduğum ya da mutlak uymam gereken, sorgusuz sualsiz kabul edeceğim gerçek olarak mı kurguluyorum ben onu? Yani kendi kurguladığımı unutup kendi kurguladığım sınırlar içerisinde kendimi esir mi tutuyorum? Yoksa bunların bir kurgu olduğunu ve içinde bulunduğum anın ihtiyaçları doğrultusunda o kurguların tekrardan ziyaret edip değiştirebileceğim bilinciyle mi hareket ediyorum? Yani şekillerin ardındaki manaya ulaşmak bir yoldur, bir ibadettir. Bu ibadeti biraz açmak istiyorum yine kendimden örnekle verebilirim, mesela bundan 44 yıl önce yeme alışkanlıklarımı değiştiresim geldi, beğenmedim yediğim yemekleri. Bir tatil yerine gitmiştim, orada bazı insanların yiyeceklerine nasıl dikkat ettiklerini ve yaş olarak o zaman onlar benim şimdiki olduğum yaştaydılar ve çok zinde olduklarını gördüm, çok sportif olduklarını gördüm ve çok özendim. Birkaç tanesiyle konuştum Ne yapıyorsunuz diye. Şimdi bu kendini bilme yolculuğu sadece yeme alışkanlıklarım açısından o konuyla ilgili düşüncek olursak önce bilgi edinmek istedim, öğrenmek istedim, yani information seeking bilgi edinmek istedim. bilgi edindikçe daha motive oldum. öğrendiklerimi bir ibadet şeklinde inanarak uygulamaya başladım. Yani önce öğrenme, sonra inanma geliyor. Önce bilgi, sonra motivasyon geliyor, yani bilgi almak için öğreniyorum, motive olunca da inanıyorum ve ibadet şeklinde sürdürüyorum. Yani bu neydi? herkesin bildiği şeyler aslında, yani Şeker un yemeyeceksin doğada ki hallerinin dışında hiçbir şeyi yemeyeceksin gibi bir yere doğru gittim. bunu uyguladıkça artık ne yediğime ne zaman yediğime dikkat etmekten çok otomatik olarak o şekilde yiyerek bedenimdeki, duygularımdaki, zihnimdeki farklılığı görmek bana ilham vermeye başladı. Yani öğrenmeye başlayıp ondan sonra inanarak yaptığımı Ondan sonra ilham alarak içselleştirerek devam ettim. yani yapılması gerektiği için değil gerçekten inandığım için yapmaya başladım ve ondan sonra da bir dönüşüm gerçekleşti. ondan sonra deneyimlemeye başladım, bunu şöyle yersem şunu şununla yaparsam nasıl olur şeklinde. Aynısını yıllar içerisinde, Belki 50 yıl önceydi diyebilirim, bedenimi kullanabileceğim şekilde kullanmıyor olduğumu fark ettim, Çok genç fark ettim bunu ve bedenimi kullanarak bir şeyler yapmak istedim. Spor yapmak istedim ama ne yapabilirdim Jane Fonda’nın bir kitabı vardı hiç unutmuyorum. Onu Amerika’ya giden bir tanıdığımdan getirmesini istemiştim öğrenmeye başlamıştım. o kitabı açıyordum ve okuyordum ve öğreniyordum sonra motive olup o kitaptaki hareketleri inanarak ama ibadet şeklinde yapmaya başladım. Daha sonra başka kitaplardan da başka bu tür resimli kitaplardan da tabii o yaşlarda InstagramMış, internetmiş yoktu, o hareketleri gösterildiği şekilde yapmak, yapmaya çabalamak yerine hareketi yaparkenki aldığım zevke, hareketi yaparken bedenimde hissettiklerim, bunun Duyguma etkisi, bunun zihinsel süreçlerime etkisiyle ilham almaya başladım, içselleştirerek bu hareketleri yapmaya başladım ve ondan sonra da hep deneyimleyerek devam ettim. Fiziksel kapasitem evrimleşti diyebilirim.
Tayfun Çalkavur: hocam burada kavram olarak yapmakla olmak arasındaki fark çok temel bir şey
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Yaparak başlayacağız, ama olarak devam edeceğiz. olay bu.
Tayfun Çalkavur: bir hedefe doğru gitmek önündeki bir havuca doğru gitmek bunu yapmak olarak hocam tanımlıyor bu yanlış değil hizmet edebilir. Ama olmak o yolun içinde o havuçla temas etmek ve orada ne geliyorsa onu tamamen karşılamak gibi. Olmak daha farklı demin söylediğiniz
hani artık o hareketler size ait hareketler …
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: yani bu yolu özetleyecek olursam bu yola açık olarak yola çıkmak. açıklık Ne demek? şu demek “Quick Fix” yok, çabuk hızlı kolay bir şeyin peşinden gitmeyelim. itinalı olalım, dikkatli olalım, neye dikkat edelim? o ne yapmış bu ne demiş değil. Dikkat edeceğimiz şey her yaşadığım deneyimde benim varoluşumun dört boyundaki etkisi ne oluyor? ona dikkat etmek. Merak etmek yani sonuca hükmetmek değil, merak etmek, tanımlayarak tanımlayarak süreçte kalmak, merak etmek. karşılaştığımda kendimde karşılaştığımda savaşmamak kabul etmek ve onunla temas edip onu kapsamak. bu basamakları birazcık daha ayrıntılı anlatacağım sadece yol nasıl bir yol onu anlatmak istedim. Metodu fenomenolojik metodoloji. Nedir fenomenolojik metodoloji? Şimdi ve burada olmak gerekiyor. Yani dikkatimi sadece şimdi ve burada olana vereceğim. nasıl verebilirim sadece beş duyumu kullanarak verebilirim Başka nasıl verebilirim ki yani dikkatimi Dün ne olmuştu? yarın ne olacağına vermemeliyim. Kendimi bilmek yolunda dikkatimi sadece beş duyumla algıladıklarıma vermem gerekiyor. Zihinsel süreçlerimi sadece tanımlamak için kullanmalıyım kahır üretmek için kullanmamalıyım. Şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım, ben bunu hak etmedim, bana bunu nasıl yapar, Ben buna gününü gösteririm… Bunların hepsi ikame tatmin, hiçbir işe yaramaz kendini bilme yolunda. kendini bilme yolunda zihin sadece beş duyuyla algılanana şu andaki deneyimim varoluşumun dört boyundaki iz düşümünün tanımlanmasına harcanmalı. embodiment diye bir kelime var tecessüm deniyor. Yani tanımladıklarımı birinci tekil şahısta konuşturabilirim. Yani diyelim ki kedi beni tırmalayıp gittiğinde, atıyorum Öyle olmadı da örnek veriyorum, diyelim ki göğsümde bir ağırlık hissettim. Göğsümdeki ağırlığı kendime mümkün olduğunca ayrıntılı tanımlayayım; ne büyüklükte? şekli var mı? dokusu nasıl? rengi var mı? kokusu var mı? sallanıyor mu? yoğun mu? akışkan mı? likit mi? katı mı? şeklinde kendimi kendime tanımlamalıyım. bazen de o göğsümdeki ağırlığı birinci tekil şahısta konuşturabilirim onu daha iyi anlayabilmek için. Bütün bunlara yer verebilmek için “fertile void” denilen bir kavram var , verimli boşluk. verimli boşluklar yaratmalıyım, boşluk yaratmak demek kendimi her zamanki dış gürültüden ve her zamanki içimde yarattığım kuru gürültüden özgürleştirmek demek, fertile void. bu kolaylaştırmak için tek başıma doğada yürüyüşler yapabilirim, bir çiçeğe, bir ağaca, bir kelebeğe, bir kuşa, durgun suya veya akarsuya uzun bir süre dikkatle ve merakla bakabilirim. Fertile void bir şey oldurmaya çalışarak değil “Ee 10 dakikadır duruyorum, hiçbir şey olmadı. Aklıma bir şey gelmedi, vahiy de gelmedi. Ne oluyor canım” değil bazen günler, bazen aylar sürebilir. Bu boşluğa tahammül edebilmek lazım. Bazen bir beden hareketi, ses çıkarmak, hikaye yasmak, günlük yasmak, tek başına kalmak, İlla doğaya gidemiyorsam odamın İçinde de tek başına kalabilirim televizyonsuz, facebook’suz, Instagramsız bilgisayar oyunsuz. sonuçlara hükmetmeden, kaybolmama izin vererek, karanlıkta kalmaya izin vererek, duygularım zaman zaman hoşlanmasam da üzüntüye kedere bana göre olumsuz duygulara doğru kaysa da buna izin vererek yani belirli bir mevcudiyet gerektiriyor bu.
Tayfun Çalkavur: bunları insanın yapabilmesi için hakikaten bir alete avadanlıklara ihtiyaçları var. Çok kolay şeyler değil, bunlar bir egzersizle öğrenerek yapılacak şeyler, çabayla olacak şeyler.
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Bu yolda dedim ya hani İnsan tek başına doğaya gidebilir, günlük tutabilir, belli beden duruşu olabilir, resim çizebilir, kendi hikayesini yazabilir. Aynı zamanda rüyalara dikkat etmek de bu yolda çok önemli bir araç oluyor. Yani rüyalar İnsanın kendisini bilmesinde çok önemli bir araç yerine geçiyor gerçekten. tabi rüyalarla nasıl çalışılır o başlı başına bir olay. senin soruların varsa birazcık daha onlardan alalım.
Tayfun Çalkavur: Hocam mesela Aristo’nun bir lafı var diyor ki kendini bilmek tüm bilgeliğin başlangıcıdır. bu anlattıklarınız o bilgeliği tanımlarsak hakikaten biraz oturuyor. Ne dersiniz ona?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: şöyle bağlayayım onu; insan kendini tanıdıkça, sosyal yazılımın dışında kalan o diğer tuşları da fark edip onlarla temas ettikçe, bir insanın barındırabileceği tüm duygular, tüm düşüncelere kendisinin de sahip olduğunu görebiliyor. Yani benim içimde de bir hırsız var, Benim içimde de bir yalancı var, Benim içimde de bir tembel var. Önemli olan onu fark etmek, onunla temas etmek ve onu kapsayıp aşabilmek. Bununla ilgili bir örnek verebilirim kendimden: benim için bir yerde zamanında Olmak ya da bir faaliyetin zamanında başlaması, zamanında bitmesi, bir yere zamanında gitmek Ya da insanların bir yere zamanında gelmesi olmazsa olmaz Bir olguydu Bu benim için öğrendiğim ve içselleştirdiğim bir sosyal yazılımdı. Kötü birşey değil ama beni nasıl engellediğini anlatmak istiyorum. Yıllar önce Yunanistan’da bir seminere katıldım. Seminer sabah 9:00da başlıyor, 5 günlük bir seminer, ilk gün 9da bir tek ben oradaydım. insanlar 10da ancak gelmeye başladılar ve seminer ancak 11’e doğru başladı ve bundan benim dışımda kimse rahatsız değildi, hiç kimse rahatsız değildi. ama zamanımız boşa gidiyor, 9’da gelmişiz 9 denmişti, İşte şu kadar saatlik learning hours akreditasyon için gidecek… Bütün bunlar kimsenin umurunda değil. Ertesi gün yine aynı şey. Üçüncü gün şunu yani hani You are here koordinatlarımda çok net gördüm Zihnim diyor ki gitme, 9da gitme, kimse gelmeyecek, Gördün işte, dün ve evvelsi gün kimse gelmedi. Gönlüm izin vermiyor, duygularım o kadar baskın ki yani adeta bir savaş var. gönlümle Zihnim arasında, bedenimle Zihnim arasında, yani ayaklarım kalkmış gidiyor oraya doğru, Zihnim ne gidiyorsun boşuna diyor. yani öğrenmek ve içselleştirmek o kadar insanı kısıtlıyor ki benim çalmadığım tuşlar neydi? Bana yabancı olan neydi? kendimi bilmemle yükümlü olduğum taraf neydi? Ben de geç kalabilirim! Ben de sorumsuz olabilirim! ben de birilerini bekletebilirim!
Tayfun Çalkavur: sorular varsa soruları alıp sonra da bitirelim. Şimdi kendini bilme sürecinde kişinin kendine tahammül etmesi herhalde çok önemli yetkinliklerden biri diye düşünüyorum. o kendine kişinin tahammül etmesini biraz açar mısınız?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Tabii. kendini bilme yolunda, sürecinde çok önemli bir basamak senin bu bahsettiğin kendine tahammül etmek. Tanışmadığım tuşlarla karşı karşıya geldiğimizde ilk tepkimiz çocuksu tepki oluyor. Neden? Çünkü o tuşların yasaklandığı dönem çoğunlukla çocukluğumuza denk geliyor. Yasaklanan tuşla karşı karşıya geldiğimizde, Üstelik kendimizde, çocuksu bir korku, çocuksu bir korunma,bir onaylanma, bir kapsanma ihtiyacı içerisinde oluyor insan. O nokta çok önemli. O noktada bağımlılıklara gitmek an meselesi. içki olabilir, yemek olabilir, bilgisayar, iş, seks, alışveriş olabilir. o noktada kendine tahammül gösterebilirse insan, yani o zorlandığı, korktuğu, karanlıkta Kaldığı, daha önceden keşfetmediği, güvensiz hissettiği alanda kalabilirse yırtıyor. Orada kalabilmenin tek bir yolu var bana göre. O duygu her neyse yani “Birisi beni kapasın” “birisi bana okeysin” desin “seni kabul ediyorum” desin, o aradığım kişi benim. korkan da benim, Bana Şefkat gösterecek olan beni kapsayacak olan da benim. korkan bana çok tanıdık ama o korkanı kapsayacak olan içimdeki kişiyi tanımıyorum. Bir zamanlar ebeveynim beklediğim ve alamadıklarını kendim kendime sunabilirim. Dışarıda Aradığım her şey damarlarımda akan kanda mevcut aslında. kendine tahammül göstermek demek o zedelenebilirlik, o korku, O zayıf olma, güçsüz olm,a ihtiyaç hissetme haline şefkatle eğilebilmek. Birçok insan bana şunu demiştir: Ama hocam görmediğim şeyi, bana modellenmiş olan şeyi Benim kendime sunmamı istiyorsunuz, nasıl yapabilirim ki? kendini bilmenin en önemli noktalarından bir tanesi bu. Çünkü hepimizin içinde bir çocuk ve hepimizin içinde Bir yetişkin ve hepimizin içerisinde o çocuğu kapsayacak sevgiyle yaklaşacak bir ebeveyin var. niçin Elimde bir fiş devamlı onu sokacak bir priz arıyorum? fiş de benim priz de benim!
Dinleyici sorusu: karşı taraf tinsel düşünceye sahip değilse onu nasıl dönüştürebilirim ?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Kapılar dışarıdan içeri açılmaz kendini bilme yolculuğunda. kapılar içeriden dışarı açılmak zorundadır. it takes As Long As it takes yani tinsellik demek Duru görü demek, tinsellik demek sembolik kavrayış demek. bir insana sembolik kavrayış öğretilemez. Kişi kendi yolculuğunda ısrarla, İnançla ve istikrarla ilerlediğinde o sembolik kavrayış zamanı gelir, emin olun gelir.
Dinleyici sorusu: kendini bilmek kendini sevmekten doğabilir mi?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Hayır, her şeyin sevgiyle hal olacağı sanrısından vazgeçelim. Çünkü Sevginin olduğu yerde sevgisizlik mutlaka vardır. ikisini kapsamadığım sürece kendimi bilmem mümkün değildir.
Dinleyici sorusu: Rüyalardan ne anlam çıkarmalıyız? bunun bir eğitimi var mı?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Var, Gestalt bakış açısında rüyada Gördüğümüz her eleman bizim bir yansımamızdır. Rüyadaki her eleman birinci tekil şahısta konuşturulduğunda barındırdığım nice sıfatlara vakıf olma olasılığı doğar.
Tayfun Çalkavur bu 2 yıllık bir kursla başlayan bir süreç. herkesi almaz Sevgili Hocam, Hazır mısınız değil misiniz zorlu bir süreç sizi bekler. hazır olan herkesi alır, bu 2 yıllık süreç Ondan sonra bir yaşam biçimine dönüşüyor geştalt gerçekten terminolojisi le uygulamalarıyla bir yaşam biçimi. hocam da bunun bence bizim ülkedeki en güzel timsali.
Tayfun Çalkavur: hocam en son bir şey okumuştum, çok sevmiştim, şöyle yazıyordu: ”o ki
bilmiyor, bilmediğini biliyor, çocuktur eğitin. o ki bilmiyor bilmediğini biliyor
cahildir uzak durun. O ki biliyor, ama bildiğini bilmiyor, uykudadır uyandırın. o
ki biliyor bildiğini de biliyor o da bilgidir izleyin”
Evet çok teşekkür ederim Sevgili Hocam. Keyifle yine buradan ayrılıyorum
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: çok teşekkür ediyorum benim için de çok keyifliydi. Umarım dinleyenler imiz için de keyifli olmuştur. Herkese kendini bilme yolunda keyifli zaman zaman da keyifsiz acılı deneyimler bekliyor diyorum.
Dinleyici sorusu: Bu konuda bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Prof.Dr.Hanna Nita Scherler: Evet artık artık bunu yapmam gerektiğinin çok farkındayım. Zaman ayırmam gerekiyor. Kendime söz verdim, yazacağım.