Amerikan TV sunucusu Oprah Winfrey’in Eckhart Tolle ile yaptığı röportajdan bazı alıntı çevirileri burada paylaşmak istiyorum.
Bu sefer baştan sona değil ama aralardan bazı ilgimi çeken konuşmaları çevirdim.
OW: Yeni bir dünya kitabınızda reklamcıların markalara inanmamız için bizlere ihtiyaç duyduklarından bahsetmişsiniz, özellikle bizlerin camiasında markalar ile bütünleşmekteyiz, marka ne kadar özellikli olursa o kadar onunla bütünleşiyoruz.
ET: Evet, çünkü ego özel olmak ister. Her ego özel olmak ister. Eğer ego diğerlerine göre daha üstün olamazsa aynı oranda diğerlerine göre daha mutsuz olarak ta tatmin olacaktır. Bazen işadamları arasında şu tip sohbetlere şahit olabiliriz:
Başım ağrıyor,
ne senin mi başın ağrıyor? benim haftalardır başım ağrıyor…
Burada kim daha sefil olduğu konusunda yarışmaktadır. Bunu ego yapmaktadır, senden daha üstünüm diyen ego yeri gelince böyle de davranır.
Eğer içinizdeki bilinçsiz özel olma isteğini fark ederseniz yarı olarak özgürsünüz demektir.
Ego ilgi ister, haklı olmak ister, başkaları ile çekişmeyi sever. Ego bir çizgi çeker bu çizginin bir tarafı sizsinizdir diğer tarafı da karşıkidir. Ego başkasının başkalığını vurgulamak ister. Egonun düşmanlara da ihtiyacı vardır ki farklılıkları vurgulayabilsin, bunu toplumlar yapar, dinler yapar. Çoğu insan için din kendi kimliklerini buldukları bir ideolojidir. Sonra bu insanların dine inanmayanlara ihtiyacı vardır ki böylece kendi kimliklerini çok daha kuvvetli bir biçimde hissederler.
OW: Bunun bebeklikte başladığından bahsetmişsiniz. Çocuğun ilk oyuncağına uzanması ve oyuncağın kendisine verilmeyince “bu benim” demesini vurgulamışsınız.
ET: Evet bu eşyalarla kimlik bulmaktır.
OW: Bizler de hepimiz büyürüz yetişkin oluruz ve istediğimiz oyuncaklar da değişir ve büyür…
ET: Evet öyledir. Ego bir formdan diğerine kimlik kazanır. Bu ev,araba gibi fiziksel formlar olabilir. Kişi kendi kimliğini bu formlar içersinde görebilir. Bu formlar bir şekilde başka kişilerce eleştirilirse kişi kendisinin saldırıya uğramış gibi hissedip agresif davranabilir.
bir de diğer formlar vardır, mesela düşüncelerimiz. Düşüncelerimizle kimlik buluruz.
OW: Ben haklıyım demenin ardındaki duygu gibi mi?
ET: Haklıyım derken diğerinin haksız olduğunu ıspatlarsınız.
OW: İnsan kabuğumuzun içersinde egoya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Aksi halde kendimizi bundan uzaklaştırmaz mıydık?
ET: Aslında artık kendimizi egodan dışarı doğru geliştiriyoruz. Binlerce yıldır içimizde, insanlığın gelişiminde de yeri vardır. Ego ile düşünceler doğmuştur, düşüncelerle bugünlere geldik fakat düşüncelerle o kadar bütünleştik ki içimizdeki daha derin seviyeden koptuk. Eski kitaplarda bahsedilen cennet kavramından uzaklaştık.
OW: Geliş veya öl demişsiniz.
ET: Evet bu noktada insanlığın uyanışı artık bir lüks değildir. Egomuz ile kendimize, başkalarına ve dünyaya yaptıklarımız son derece tahrip edici sonuçlar doğurmuştur.
OW: Ellie Visel ile yaptığım bir konuşmada bu yüzyılın birbirimize ve başkalarına yaptığımız kötülükler yüzünden “hasta yüzyıl” olarak adlandırılacağını söyledi.
ET: 20. yüzyıla bakın, korkunçtu.En kötü acıların çekildiği dönem idi.
OW: Görünüşe göre hiçbir şey öğrenmemişiz, hatta daha bile kötüye gidiyor gibi, teknolojideki ilerleme, daha etkili bombalar ve silahlar…
ET: Evet, insanlar bana dünyanın daha mı iyiye yoksa daha mı kötüye gittiğini soruyorlar. Her ikisi de aynı anda gerçekleşiyor. Burada 2 akım görünmektedir. Birisi eskiye dayanan aydınlanmamış, uyanmamış, egosantrik bilinç ki hala varlığını sürdürmektedir, çoğu zaman tv seyrettiğinizde görebilirsiniz.
Diğer akım ise şu anda burada oturmuş karşılıklı konuşmamızdır. Biz özeliz demiyorum, ama gerçekler hakkında konuşuyoruz ve birçok insan bizi dinliyor. Dinledikleri onlara anlamlı geliyorsa insanlığın uyanışının akımına dahiller. Ve her 2 akım da dünyada mevcuttur.
OW: Yani biz burada bu konuları konuşurken bizi dinleyenler arasında farkındalığa uyanışa aracılık ediyorsak bu “yeni bir dünya” yarattığımız anlamına mı gelmektedir?
ET: Öncelikle yeni bir bilinç seviyesi doğmaktadır. Bunun için kalkıp yeni bir dünya yaratmaya gerek yoktur, ilkel bir davranış olur. Çoğu kez insanlar yeni bir düzen veya ütopya yaratmaya çalışmış ama başarısız olmuşlardır. Mesela komünizme bakın, zamanında eşitlik kavramı üstüne kurulmuş güzel bir fikir olarak doğdu ama yüzbinlerin öldüğü bir akım haline döndü.
Bilincin değişimine karşı açık olmamız lazım. Bundan doğan sonuçta düşüncelerimiz ile daha fazla bütünleşmemiş olduğumuzu görürüz. İçimizde bilinçli, uyanık, dikkatli bir alan vardır. Bu alan şimdide bulunmaktır.
OW: Sükuneti yaşamak istiyorsanız doğayı dünyanıza alın. Bir ağacın yanında durun diyorsunuz.
ET: Bir ağacı, bitkiyi hayvanı gözlemlediğinizde varlığını görürsünüz. Süküneti arayanlar için doğa en güzelidir. İnsanın yarattığı şeyler düşünerek yaratıldığı için sizi de düşünmeye sevk edecektir, bu yüzden doğaya yönelin diyorum.
Çok yoğun ve aktif bir caddede yürürken de içsel sükuneti yaşayabilir, hareketten keyif alabilirsiniz. Harekete dahil olmadan da izleyebilirsiniz.
OW: Peki bizlere ego tarafından yönetilmemek için ne yapabileceğimizi söyleyebilir misiniz?
ET: Ego sükunet içersinde yaşayamaz. Bunu idrak etmek önemlidir. Bu da demektir ki süküneti içinize getirmelisiniz. Sükunet dışarıdan alınan veya içten yaratılması gereken birşey değildir. Anlamanız gereken şey herkesin düşüncelerinin altında kendi içinde bu sükunetin zaten bulunmasıdır. Ben hissi bu sükunetin merkezinden gelir.
Gün içesinde derin birkaç nefes alarak ve bunu izleyerek sükunetinizi sağlayabilirsiniz.
Bir diğer taktik vücudunuzun canlılığını hissetmeniz olabilir. Bu hemen düşünce zincirinden aklınızı alır.
Hem sakin kalıp hem dış dünyanın getirdikleri ile başa çıkabilirsiniz.
OW: Peki dünyada egosundan bağımsız yaşayan birileri var mı? Siz egonuzdan bağımsız mısınız?
ET: Evet, ben düşüncelerimle bütünleşmiyorum ve şu anda dünyada da egosundan bağımsızlaşma sürecini yaşayan ve farkında olmayan birçok insan da mevcut. Egodan bağımsız olduğunu düşünen insanlar karşıma çıkıyor, bazen eski alışkanlıklarına, eski düşünce şekillerine geri dönüyorlar.Çünkü düşünmek bir bağımlılıktır. Sonra tekrar uyanıyorlar.
İnanışlar düşünce oldukları için spiritüel değildir. Düşünmek, düşünce spiritüel değildir. Sükunet spiritüeldir.