Meşhur TV sunucusu Oprah Winfrey’in Eckhart Tolle ile yaptığı “Şimdi’nin Gücü” isimli kitabı üzerine kurulu röportajında hepimizi ilgilendiren ve farklı bakış açıları kazandırabilecek enteresan videonun kısmi çevirisini aşağıda paylaşmak istedim.
OW: Şimdi’nin Gücü isimli kitabınızın girişinde kendinizden bahsederken 29 yaşında intiharı düşünmüş birisi olarak sürekli olarak aklınızdan geçen düşünce “artık kendimle daha fazla yaşayamayacağım” idi. Bu düşüncenin çok özgün olduğunu fark ettim ve kendime acaba tek miyim yoksa 2 kişi miyim diye sordum. Eğer kendimle yaşayamıyorsam demek ki benden 2 tane var. Ben ve öz’üm. Belki de bunlardan sadece birisinin gerçek olduğunu düşündüm.
ET: Evet, çoğu kişi kafalarında sürekli konuşan küçük bir adam veya kadının varlığının bilincinde değillerdir ve çoğu kişi bu konuşmalar ile bütünleşmişlerdir. Benim durumumda ve birçok kişinin durumunda bu kafadaki ses mutsuz bir sestir, bilinçsizce sürekli mutsuz dialoglar üretir.
Bir gece aniden kafamdaki sürekli düşünceler üreten ve bütünleştiğim ben olduğumu sandığım ses ile daha sonraları farkındalığımın kendisi olarak anladığım daha derin bir benlik bilincinin ayrıldığını hissettim. Ertesi sabah çocukluğumdan beri ilk defa nedenini çok sonradan anlayacağım o sırada anlayamadığım tamamen huzurlu bir his içersinde uyandım.
İnsanların içlerindeki düşünce sürecini ve bu süreçten oluşan benlik bilincini (geçmişini, koşullanmalarını) fark ettikleri zaman birden ben buradayım ve bunlar benim aklımdan geçen düşünceler dedikleri zaman bu düşünceler ile bütünselleşme kırılır. Bu da birçok kişi için ilk spiritüel buluş olur. İçinizde düşüncelerinizden çok daha derin farklı bir boyut bulursunuz, bazen buna sessizlik deriz, bu tamamen bilinçli bir var olma halidir. Geçmiş veya gelecekle hiçbir ilgisi yoktur. Bunu uyanış olarak ta adlandırabiliriz.
Uyanış teriminin birçok spiritüel öğretide kullanılmasının sebebi budur. Uyanış, düşünce akışından uyanmak ve var olmak demektir.
OW: Dinginliğin Gücü isimli kitabınızda dikkatimi çeken bir cümle olmuştu; Bir kere içinizdeki sesi fark eder ve kendinizin o sesin gözlemcisi olduğunu görürseniz, bu farkındalık siz’sinizdir.
ET: Evet, içinizdeki sesin bir yeri vardır, geçmişle bağlantılıdır, tüm hatıralarınızı, eski duygularınızı, tepkisel şablonlarınızı ihtiva eder ama siz değilsinizdir. Bu da muhteşem bir farkındalıktır. Bu durumda aklınız size peki o zaman ben kimim diye soracaktır.
OW: Aynen öyle, peki ben kimim sorusunun cevabı öyleyse nedir?
ET: Kim olduğumuz düşünceleriniz ve zihinsel tanımlarla açıklanamaz, çok daha ötesinde bir durumdur. Siz ve şimdiki zaman en derin seviyede teksiniz, bir bütünsünüz. Çünkü siz biliçsiniz. Tüm düşünceler bu bilinçten doğar ve bu biliçte kaybolur. Yani siz aslında bu düşüncelerin doğup kaybolduğu bilinçli bir boşluksunuz.
OW: Kitaplarınızın bazılarında düşünmeyi inanılmaz ızdırap verici hatta bir nevi hastalık olarak şimdinin gücüne engel birşey olarak tanımladınız. Peki düşünmek insani birşey değil midir? Bizi diğer hayvanlardan ayırmaz mı?
ET: Haklısınız, düşünmek çok güçlü ve olağanüstü bir araçtır aynı zamanda. Sadece eğer benliğimizi bu düşüncelerden yaratırsak ve bu düşünceler ile bütünleşirsek ızdırap verici bir hale gelir. Düşüncenin arkasındaki varoluş olduğunuzu fark ettiğinizde düşünmeyi faydalı bir şekilde kullanabilirsiniz ve düşünceleriniz tarafından esir alınmazsınız. Sürekli düşüncelerle bütünleşirseniz ilişkileriniz etkilenir, ilişkilerde çatışmalar yaşarsınız ve ilişkilerde boşluk/mesafe duygusu kalmaz.
Mesela birisini (arkadaşınızı, sevgilinizi, meslektaşınızı) dinlediğiniz zaman orada bir bilinçli-farkında bir varlık olarak mı dinliyorsunuz ya da karşınızdaki konuşurken aklınızda bir taraftan vereceğiniz cevabı mı hazırlıyorsunuz, veya yargılıyor musunuz, yoksa kendi hedeflerinize çıkarlarınıza mı konsantre oluyorsunuz? Karşınızdakine verebileceğiniz en güzel hediye kişiliğinizle değil varlığınızla orada bulunmak ve dinlemektir.
Çok derin bir farkındalık sözkonusudur. Bunu boşluk/alan (space) olarak adlandırıyorum.
OW: Yani siz onlara bu boşluğu/alanı sunarak onların size sunduğu boşluk/alana dahil oluyorsunuz.
ET: Aynen. O alanda yargılamak yok, diğer kişiyi tanımlamıyorsunuz, bu büyük bir hediyedir, karşınızdakine hiçbir şey empoze etmiyorsunuz.
Bilirsiniz birçok kişi hayvanlarını çok sever, o kişiler için hayvanları yargılanmadan bağlantı kurabildikleri varlıklardır. Çünkü hayvanınız sizi olduğunuz gibi, şartsız olarak kabul eder. İnsanlar hayvanları ile özgürlüklerini yaşarlar.
Hayvanımız doğal bir varlık olarak orada bulunur. Ama karşınızda bir insan olduğunda o kişi düşünce ötesine geçmiştir. Bu da farkındalık halidir.
OW: Bahsettiğiniz o alanı ben de zaman zaman yaşadım. Peki o alanda nasıl yaşarız?
ET: Öncelikle o alanı yakaladığınız anları tanımak ve taktir etmek sonra da hayatınıza gelecek anlar olarak o alanı beklemekten vazgeçmek ama hayatınıza daha çok şimdiki anın farkındalıklarını getirmek diyebiliriz.
Mesela günlük aktiviteleriniz mesela ellerinizi tıkadığınız zaman, kendinize 1 bardak kahve hazırladığınızda, evde bir yerden bir yere yürürken, asansörde bir yere inip çıkarken düşüncelerde kaybolacağınıza şimdiki ana çekilmek için birer fırsattır.
OW: Çoğu insan sabah işe gitmeden duşunu alır ama işte olsa daha iyidir. Duş alırken günlük işlerini ,yapacaklarını düşünür. Suyu hissetmez, yaptığını fark etmez.
ET: Öyledir. Günlük hayatımıza küçük alanlar getirmek, mesela sabah arabamıza binerken 30 saniye durmak, nefesimizi-kendimizi hissetmek, çevremize bakmak…sadece 30 saniye alır. Aklınız size vaktim yok diyebilir. Ama benim tavsiyem en yoğun kişinin bile 30 saniye alan yaratma vakti vardır.
Hepimiz için en önemli an şimdidir. İnsanlar bunu fark etmiyor ama “şimdi” olandır. Geçmiş ve gelecek yoktur, sadece aklınız yaratır.
OW: Geçmiş nasıl olmaz? Tüm hatıralarımız, kendimizi tanımlama biçimimiz geçmişten gelir.
ET: Evet, bir boyutta zaman kavramı olduğuna, gelecek olduğuna dair tartışmaya gerek olmayan bir gerçek vardır denebilir. Buluşmalarımız için elbette zamanı kullanırız. Zaman olmadan yaşayamayız, hatta zaman tüm yaşamı yönetir bile diyebiliriz.
İnsanlar zamana onları tatmin edecek, ihtiyaçlarını karşılayacak, mutluluk verecek bir araç olarak bakarlar. Bazen tüm bunlar olur tabii. Ama gerçek mutluluğu geleceğe bakarak bulamazsınız, çünkü insanın şimdikli zamanda yaşaması ile tamamiyle bütünleşmiştir.
Mutsuz olmanın 2 yolu vardır. Birisi istediğini elde etmek diğeri de istediğini elde edememek.
Bu,şu,o beni mutlu edecek diye koşullandığınız zaman o an geldiğinde ve şimdiki anın sahip olduğunuz herşey olduğunu fark etmediğinizde başka bir koşullanma bulacaksınız. Bu çok güçlü bir zihinsel koşullanmadır.
OW: Geçmişte neler oldu, gelecekte neler yapmalıyıma konsantre olmak yerine şimdiki ana konsantre olmak gerekli diyorsunuz.
ET: Çoğu kişi kendilerini problemleri ile bütünleştirirler. Bu durumda araya girer “şu anda, şimdi nasıl bir probleminiz var?” diye sorarım. O zaman birden kişiler silkinip aslında şu an içersinde bir sorunları olmadığı cevabını verirler. Şu an içersinde başınıza bir olay gelebilir, mesela eve tehlikeli bir hayvan girebilir, bu durumda bunu bir sorun olarak düşünecek vaktiniz olmaz, tepkinizi verirsiniz.
Bir sorunun olması için zamana ve sürekli tekrarlanan düşüncelere ihtiyacınız vardır.
Bu sebeple “sorunlarımdan nasıl kurtulurum?” diye soran kişilere önerim “bulunduğun durumdan şimdiye gel ve şu anda sorunun var mı ona bak” ve hemen herkes şimdi bir sorununun olmadığını kabul eder.
Hatta hapishanelerden ömür boyu ceza almış kişilerden mektuplar alıyorum. Sizin anlatmak istediğinizi anladım ve içsel olarak özgürleştim diye yazanlar oldu.
OW: Siz her zaman bu şekilde mi yaşıyorsunuz? Hep şimdiki zamanda mı yaşıyorsunuz?
ET: Evet, şimdiki ana kendimi teslim etmiş yaşıyorum. Zaman zaman bir kişinin diğer bir kişiye acı verdiğini gördüğüm zaman içimde kısa bir kızgınlık anı doğabiliyor ama içimden gelip geçiyor, beynime işlemiyor ve aklımda inanılmaz boyutlarda gereksiz düşüncelere sebebiyet vermiyor. Yani duygular gelip geçiyor ama basit olarak olanın içindeyim. Çünkü şu anda olan, olandır. Bununla tartışmaya gerek yoktur, çünkü tartışırsanız acı çekersiniz.
OW: Peki bu hal, yani ne olursa olsun olduğu gibidir hali sizi tutkusuz yapmıyor mu?
ET: Hayır, şimdiki an ile paralel olarak varlığınızı sürdürdüğünüzde tutkulu bir biçimde yaşamın içersinde olursunuz. Yani demek istiyorum ki içsel karşı koymayı bırakıyorsunuz, bunlar düşünsel anlamda yargılamak, şikayet etmek, duygusal anlamda negatifliktir.
Çoğu kişi sürekli içten veya sözel olarak yakınırlar. Ve genelde bu ne olması veya olmaması gerektiği yönündedir.
Ben bunu yapmak istemiyorum, burada olmak istemiyorum gibi şeylerdir. Bunlar şimdiki anı reddetmektir, bu çok gereksiz bir bilinç halidir çünkü aslında hayatın kendisini reddedersiniz.
Şimdiki zamanın dışında hayat yoktur.
OW: Peki o zaman gelecek için nasıl hazırlanmalıyız? Bize hep gelecek için tedbir almamızı, hazırlanmamızı söylerler.
ET: Elbette gelecek için hazırlanmalısınız sadece gelecek içersinde kendinizi kaybetmemelisiniz. Örneğin bir seyahat planı yapabilirsiniz, eğitimle ilgili hazırlıklarınız yaparsınız. Bu yönde gereken adımlarınızı atar, hazırlıklarınızı yaparsınız. Fakat gelecekte ulaşmak istediğiniz bir an sizi mutlu edecek diyorsanız (mesela daha büyük bir ev, daha iyi bir iş, ideal partner, büyük bir seyahat gibi) şimdiki andan uzaklaşırsınız. Mutluluğunuzu geleceğe endekslemiş olursunuz, gelecek içersinde kendinizi kaybetmiş olursunuz.
Planlama yapmakta hiçbir sakınca yoktur. Günlük saat zamanı ile geleceğe yatırım zaman zihinsel zaman arasındaki fark budur.
OW: Çoğu kişinin içinde bulunduğu acı kimliği ile bu bahsettiğiniz kimlik arasında bir denge buluyor musunuz?
ET: Dünyasal kavramlarla başa çıkabilmek adına zaman ve düşünmeye ihtiyaç vardır ama bu boyuttaki zaman ve düşünme içersinde kendimizi kaybetmemeliyiz. İçsel boyutumuzu da dinlediğimiz yaşadığımız zaman çok daha yaşama bağlı oluruz.
Thank you Eckhart Tolle.Vielen dank…
BeğenBeğen