Bugün çok işim var, bir sürü yere gitmem lazım, mobilya bakılacak, aksesuar bakılacak, fiyat alınacak.
Önce Çukurcuma, dün bir Kapalıçarşı yapılmıştı zaten. Taksim MAC’in karşı sokağından Galatasaray hamamına doğru yürüyorum, kulağımda I-pod, yol dar, her an arkamdan araba yiyebilirim. Onlarca araba geçiyor, yürüyecek kaldırım yok, duvara yapışıyorum böcek gibi.
İlk retro dükkana giriyorum, bir sürü ürün seçiyorum, ilgili kişi heralde bugün hayattan bezmiş, soru soruyorum, birşey istiyorum e olabilir, bakalım kesin mi gibi şeyler söylüyor, biz satış yaparken müşteri birşey istese emirdi, kısa zamanda çok şey değişmiş veya sözde krize rağmen herkes doymuş Çukurcuma’da. Akşama teklif istiyorum-gelmedi o ayrı- devam ediyorum yoluma. Buralar da çok keyifli, günlerce kalabilirim. Incık cıncık börtü böcek, ilerliyorum yolun ortasında dökme küvet, giriyorum dükkana ne kadar abi? 500 TL, bunlarin ithali 1.000€ larda satılıyor bugün. Bedava ama nakliyesi bile 500 TL tutar kuvet kadar. Zaten su anda otele kuvet koyacak halim de yerim de yok, yerim olsa dusunurum o ayrı. İlerliyorum başka sevdiğim bir mağazaya giriyorum, 2-3 kez uğramışlığım var, yine bezgince bir servis, acaba henüz birşey almadım diye mi tribal bir durum var diye şüphelerdeyim. Ne yapayım? Ben sunuyorum, müşteri almıyorsa…Orada da 2-3 ürün beğenip fiyat istiyorum, çıkıyorum.
Biraz acıktım, şeker bir cafeye geliyorum, 2 dakka bir salata yiyeyim devam edeyim. 2 abi işletiyor, sessiz ve saygılı, orta yaşlarda. O yaşlarda adamlar servis yapınca biraz utanıyorum ama ne yapayım kendi dükkanları, işleri. Sessiz bir mahalle, yabancılar turda, yemeğimi yiyip yola devam.
Giriyorum karşıdaki 4 katlı eskiciye. Ne oldu sizin yuva yapan kuş? Abla geçenlerde yavruladı, yavruları büyüdü, şimdi onlar yuva yaptı. İyi, iyi. Bir tanesi pike yapıyor, uysallaşmışlar. Ucuz malzeme arıyorum 3-5 lira, bana pahalı şeyler sunma, abla o zaman başka dükkana götüreyim en ucuzu orda, iyi götür hadi. Gidiyoruz, dibe doğru uzayan bir dükkan, ağzına kadar dolu malum, ayyyyy ne seçeceğim şimd binlerce mal. Dur şimdi baştan başlayayım. Ana 15 TL’ye Gucci gözlük, orjinal. Şaka gibi. Takıyorum, burun desteklerinden biri düşmüş, yamuk ama güzel duruyor. Olsun almiim, iş yapıorum burda gerek yok. Abi şimdi ben bir sürü mal almak istiyorum ama en ekonomikleri göster sen vakit kaybetmeyeyim, abla sen seç ben sana iyi fiyat yaparım. Bu, bu,bu, tamam abla sana x lira olur, bak girene y diyorum ona göre. Tamam tamam fazla söyleme, aaaaaaaaa şurada güzel bir kahve fincanı var, kaç para, 5 TL, ne??? alıyorum-aman ha yanlış söylemiştir, vazgeçer hemen atlayayım. Neyse ki fikri değişmiyor, 5TL’ya çok cici bir fincan alıyorum. Ince porselen. Adam iyi günündeydi heralde. Halılar, kilimler çarpıyor gözüme, çıkar aç, abla bak bu en az 250 senelik diyorum sana, kaç milyar? 150 TL…Nasıl yani? Vallaha diyorum, bana bak yurtdışında 150 senelik kilime para yetiştiremezsin sen ne diyorsun? Öyle ama. İnanmadım sana ama kilim güzel. Sokakta bir arabanın üstünde başka bir kilim var, o da bir 250 senelik sözde o da 150 TL. 8 m2 filan. Bu kaç para? 250. Arabanın üstünde ne işi var? Yağmur yağdı ya dün ıslandı, kurutuyoruz, aferin. Kilim "sokağa" seriliyor görmem için, inansam 250 senelik olduğuna olay çıkarırım ama inanmadığımdan sakinim, e bu kirlenecek şimdi, olmaz bişey abla. (pardon abladan Kristina hanıma geçtik o sırada, ismim soruldu) peki dedim, üstünden araba geçti 🙂 250 senelik kilimin 🙂 Türkiye’deyiz, olur böyle şeyler 🙂 Avrupada hapse atalar…Abicim toplasana kilimi araba bile geçti, kirlendi şimdi bu, olmaz bişey kirlenmez. Her nasılsa…
Haydiiii yola devam, köşede başka bi eskici, bir tomar anahtar bir arada duruyor, amma çok anahtar var Çukurcumada diyorum, cennetin anahtarları abla diyor, gülüyorum, bir ara bir parti cennet anahtarlarını vaad ediyordu halka, kendilerinden arda kalanlar bunlar deyip espri yapıyor.
Az ileride bir kukla evi var "ahşap çerçeve kukla atölyesi", giriyorum bakmaya, yıkılan kuklalar, hem oynatıyorlar gösterileri var tiyatrolara hem de üretip satıyorlar, hem de öğrenmek isteyenlere ders veriyorlar. Çok şeker bir yer, eski ev 3 katlı filan, mağaza atölye.
Yola devam Tophanede buluyorum kendimi, ordan perdelik bakacağım için Mahmutpaşa’ya gitmem lazım, taksiye binmek ölüm, tramvay en hızlısı. Varıyorum Mısır Çarşısı önüne, topuklara kuvvet giriyorum Mahmutpaşa hengamesine, Kürklü Han nerde acaba? Şurdan düz git, ordan sağ sonra sol sonra 2.sağ. Tamam sağol. Oyyyyy kızılca kıyamet sokaklar, genelde kapalı kesim, bir kalabalık, bir kalabalık şaka gibi. Bakıyorum kadınlar genelde kilolu, hava sıcak büfeler ağzına kadar dolu, herkes yemek yiyor. Buluyorum perdecimi, Osman beyin yeri mi, evet ama kendisi yok, oğlu rahatsızlandı. Peki geçmiş olsun. Full info aldım tanımadan Osman abiyi. Buldan kumaşı perde ve yatak örtüsü bakıyorum. Var, göstereyim. Şudur budur derken abimizin cebi çalıyor benimle konuşmasının ortasında açıyor "Alo! Nerdesin sen?! Kaç kez aradım neden açmadın?! Duymadım ne demek?! Gel hemen buraya, tamam tamam." şrak kaptıyor. Stresli. Abi işe hakim, full info veriliyor, Çukurcumada hayattan bezmiş doygun satıcılardan sonra bunlar çok daha zehir geliyor, aferin, 3 dükkan daha açar. Fiyat soruyorum, Osman bey bilir, Osman beyin küçük oğlunun dişleri çürümüş, çocuğa tatlıları yedirdiler yedirdiler böyle oldu, arka dişleri kapkaraymış, doktor hepsini bu yaşta çekmek zorunda kalmış, onunla uğraşıyor adamcağız…Hmmmm, hay Allah, sormadım ama yine geçmiş olsun 🙂 Herkes samimi burada, millet konuşmaya hasret, hemen birşeyler anlatılıyor, hoşuma gitmiyor değil, çok ta sıcak buluyorum. Ama detaylar alem.
İşim bitiyor, çıkıyorum havlu ve çamaşır cennetinde şöyle bir geziniyorum. G-string görmedim burada, daha ziyade babaanne tipi çamaşırlar hakim. Vucudun yarısını kaplayan cinsten.
Tavuk döner, ayran, tavuk döner, gel gel geeeel sesleri arasından geçiyorum, adamın dükkanı ağzına kadar dolu ama hala çağrılarda 🙂
İniyorum aşağılara, o sırada aşırı süslü bulduğum dükkanları çekiyorum, yolun orasında duran bi amca parmağıyla çekme işareti yapıyor, neden hiç anlamıyorum çekiyorum o ayrı ama soruyorum nedenmiş diye, olmaaaz diyor, yazacağım ama, nereye, gazeteye, dönüp şöyle bir bakıyor doğru mu diye, azcık pişman, ben topuklardayım bile.
Mısır çarşısının önlerine geliyorum, bir tost yiyeyim salata üstünden 4 saat geçti, oturuyorum bir büfe önünde, adamın parmaklarına bakıyorum, siyahımsı tırnak hatları, şahane diyorum, et filan yemem burda, peynirli tost alayım, içine yeşillik, domates ve turşu da koy, abla sen bir değişik yiyorsun diye cevap geliyor :))) peynirli tost kuru kuru yenir mi anlamadım ki…Neyse, parayı uzatıyorum, aynı parmaklarla alınıyor ve o parmaklar tabii yıkanmadan diğer müşteriye dürüm sarılıyor. Çok hijyenik. Gülerek kalkıyorum. Mısır çarşısı önünden geçerken civciv ve ördek yavrularını görüyorum, ayyyy diye severken adamın biri gelip civciv alıyor, tavuk 1,5 TL, horoz 2,5 TL. civciv kağıt poşetetıkılıyor, bir tane de hava deliği açılıyor. Garibim o poşette seyahat edecek, ufacık bir can. İçin gidiyor, adamın elinde poşeti görünce aaaaa o poşete mi koyacaksın diye serzenişlerde bulunuyorum ama beni iplemiyor bile. Elinde 100 tane civciv var başkası geliyor, dur sonra layım biraz daha işim var diyor, "abi ayıralım" diyor……..orada koptum, hangisini neden ayıracak ki??? çok komik. 1,5 TL için…Demek ki buna da gerçekten ihtiyacı olanlar var, gülmekten vazgeçiyorum. Hadi geç oldu işim bitti. Dönüyorum, ya ne farklı yerler buraları, ne kadar daha harbi insanlarla dolu. İlginç bir dünya işte.
lginç gelir işte biz o dünyanın içinde yaşıyoruz
BeğenBeğen