Başarıya giden yollar, lider olmanın anahtarları, yönetici olmak gibi içeriklere sahip yayınlar artık günümüz insanları için motive edici olmaktan çok büyük bir yarışa hazırlayan ve zaman zaman kişiyi kendisi ile ilgili şüphelere düşüren sonuçlara götürebiliyor . Artık “insan gibi çalışmak” nedir, neleri gerektirir, başarının yolları gerçekten nereden geçer ve bu sırada siz kişilik anlamında kendinize ne gibi yatırımlar yapmaktasınız, sadece kendinize mi yatırım yapıyorsunuz bunları daha fazla irdelemek lazım.
2009 senesinde yaşanan global kriz çok büyük çalkalanmalara ve çalışan kesimde büyük hasarlara ve moral kayıplarına sebep veren sahneler yaşatmıştır. 2010 senesi ise mutsuz olarak çalışan insanları işlerini ve kendilerini sorgulama noktasına getirmiştir.
Doğru bir çalışan nasıl olunur? Bu konuda çok düşündüm ve çevremle çok tartıştım. Gerek işveren dostlarım ile gerekse çalışan dostlarım ile sıkça fikir alışverişinde bulundum. Artık neredeyse herkes çalışma dünyasının içersinde, çalışmayana garip bir gözle bakar olduk diyebiliriz.
Çalışmak nedir? Ne gibi hallerde çalışmamak çalışan ve işveren açısından daha doğrudur? Çalışma hayatında nasıl durumlar karşısında ne gibi davranışlar sergilemek en doğrusudur? Bunlar herkese gore farklılaşan konular olmakla birlikte genel geçer doğrular ve yanlışlar da bulunmaktadır.
Neden çalışırız? Herkesin gerekçesi farklı olabilmekle birlikte öncelikle geçimimizi sağlamak için çalıştığımız ortak bir noktadır. Ebeveynlerimize bağlı olmadan kendi masraflarımızı karşılamak, istediklerimizi gerçekleştirmek veya satın almak, yaratıcı olmak, yeni birşeyler öğrenmek, aile kurabilmek adına birikim yapmak, ailemiz varsa onların ihtiyaçlarını karşılamak gibi daha birçok nedenle çalışırız.
Günümüzün büyük bölümü iş yerinde geçer, bu sebeple işyerinde huzurlu olmamız, ast ve üstlerimiz ile iyi bir dialog içersinde bulunmamız bizleri daha verimli kılar ve daha çok çalışma isteği yaratır.
İyi bir dialog nereden geçer? Önce saygıdan sonra da kabulden geçer. Saygı sadece üstlere değil aynı zamanda astlara da gösterilmelidir. İyi bir yöneticinin ekibi ile saygılı ve koordineli çalışan kişi olduğunu her zaman savunmuşumdur. Fakat zaman zaman gözlemlediğim bir nokta olmuştur ki o da astların iyi niyet ve saygıyı suistimal etme durumu ve stress yönetimi yapamamaları olmaktadır. Çoğu durumlarda olaylar kişisel olarak algılanabilmekte ve gereksiz sıkıntılara yol açabilmektedir. Dedikodu son derece antiprofesyonel ve işyerine zararlara yol açan bir davranış biçimidir.
Daha da büyük sorunların başında “mobbing” gelmektedir. Mobbing nedir? Çalışanı psikolojik olarak yıldırma hareketleridir. Bunlar saygısızca imalar, yersiz yüzgöz hareketleri, sevilmediğini belirtecek hareketler, kişileri görevi dışında bırakmak, yetkileri dahilindeki konulara dahil etmemek, çalışanların veya yöneticilerin kişiden uzaklaşması ve yokmuş gibi davranması ve tüm bu sürekli davranışlar ile kişiyi bunalıma sokarak veya psikolojik zararlar vererek işyerinden uzaklaştırma hareketlerinin tümüdür. Bu tip davranışlara maruz kalan her normal insane son derece rahatsız olmakta ve zamanla kendisini başarısız görerek travmalara girebilmektedir. Bunlar aslında hukuken son derece yanlış durumlar olup, çoğu kişinin hakkını savunabileceği ama durumdan habersiz olduğu her yerde karşılaşılan durumlardır. Türkiye hukukunda kabul görmeye başlamış önemli bir konu haline gelmiştir. Aşağıdaki linkten konu hakkında bilgi edinebilir, hakkınızı nasıl arayabileceğinizi öğrenebilirsiniz:
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1293.htm
Günümüz dünyasında çalışanların veya yöneticilerin insanları ezerek veya üzerek bir takım yerlere gelmeleri hoşgörü ile karşılanabilmekte, başarıya giden yollarda yapılan fedakarlıklar olarak nitelenebilmektedir. Halbuki bu tip yükselmeler dünyaya ve insanlara zarar olarak geri dönmektedir. Bunların bedelleri kısa veya uzun sürelerde mutlaka ödenmektedir.
Başarı nedir? Başarı çalışma hayatınız boyunca işyerine kattığınız maddi gelirler yanında aynı zamanda manevi kazançlardır. Sadece kendiniz ve aileniz için mi çalışıyorsunuz? Saygılı ve sevgi gösteren birisi misiniz? İşyerinizde sosyal sorumluluk projeleri var mı veya yoksa yaratılmasında katkınız var mı? Birlikte çalıştığınız kişilere davranışlarınız dostça mı, yardımsever misiniz, destek oluyor musunuz, zor durumlarda dürüstlüğü kaybetmeden koruyabiliyor musunuz, sürekli eleştirel misiniz yoksa yapıcı mısınız, kendi kişisel gelişiminiz üzerinde de çalışıyor musunuz, yaptığınız işlerin işyeriniz yanında dünyaya katkısı nedir, çevrenizi de düşünüyor musunuz, birşeyi alırken vermesini de biliyor musunuz? Hedefiniz sadece yükselmek mi yoksa değerli kişiler de yetiştirebiliyor musunuz? Bu yetiştirme sadece iş anlamında değil ama insanlık anlamında ne yapıyorsunuz? Hedefiniz sadece para mı??? Huzurlu ve motive edici biri misiniz? Bu soruları hepimizin kendisine sorması gerekir, eminim ki birçok sürprizlerle karşılaşacak ve farkında olmadığımız çok nokta göreceğiz.
Benim için bir şirketin başarısı sadece cirosu, seneyi nasıl kapattığı, Forbes dergisine çıkıp çıkmadığı değil aynı zamanda çevreye ve insanlara kattıklarıdır. Bu doğrultuda birlikte çalışacağım, hizmet alacağım veya alışverişlerimi yapacağım markaları seçerim. Örneğin Turkcell’in Kardelenler projesi, diğer operatörler ile başlattığı engellilere yönelik evden callcenter çalışması, yazın gerçekleştirdiği güzel konserler markayı tercih etmemede önemli roller oynar.
Kaçımız işimizi severek yapıyoruz? İşimizi seviyor muyuz yoksa zorunlu olduğumuz için mi işi yapıyoruz? İçersinde bulunduğumuz bu dönemde yazımın başında da bahsettiğim gibi binlerce kişide sorgulamalar başlamıştır. İnsanlardan işlerine mecbur oldukları için gittiklerine ama başka bir konuyla uğraşmayı arzu ettiklerine dair hep söylemler duyuyorum. Böyle bir çalışma bizi mutlu eder mi? Peki bu duygularla işyerine nasıl faydalı olabiliriz? Bunu çok sordum ve düşündüm. İşin içersinden çıkamamıştım ki yine alıntısını yapacağım kitapta Krishnamurti’nin “Doğru Meslek Üzerine” adlı eserinde okuduklarım çok hoşuma gitti ve çok doğru buldum, daha farklı bir perspektif kazandım, burada da paylaşmak istiyorum:
Krishnamurti- Doğru Meslek üzerine- sf19 (Ayna Yayınevi) alıntı
Geçiminizi sağlamak zorunda olduğunuz bir şeyle uğraşırsanız ve bir de direnç gösterirseniz, kuşkusuz zihin körelir, çünkü bu bir yandan frene basarken gaza basmak gibidir. Zavallı motora ne olur? İşleyişi körelir, değil mi? Araba kullandıysanız frene bastığınızda ne olduğunu bilirsiniz-yalnızca frene basmazsınız motoru da yıpratırsınız. İşe direnç gösterdiğinizde de olan kesinlikle budur. Oysa yapmak zorunda olduğunuzu kabul edip onu zekice ve olabildiğince tam olarak yapsanız ne olur? Çünkü artık direnç göstermiyorsunuzdur ve bilincinizin diğer katmanları ne yaptığınıza bakmaksızın etkinleşir; işinize yalnızca bilinçli zihninizi verirsiniz, bilinçaltı, zihninizin gizli katmanları çok daha yaşamsal, çok daha derin olan diğer şeylerle uğraşır. İşle yüzyüze olmanıza karşın, bilinçaltı yönetimi ele alır ve işlevini yerine getirir.
Yazımı, Krishnamurti’nin Doğru Meslek üzerine (Ayna Yayınevi) isimli kitabının 16.sayfasından bir alıntı yaparak bitiriyorum:
“Doğru Meslek gelenek, hırs ya da açgözlülük tarafından kabul ettirilmemiş olandır.Eğer herkes doğru ilişki kurmakla ciddi olarak ilgilenirse, tek bir kişiyle değil ama herkesle, o zaman insan doğru mesleği bulur. Doğru meslek yenilenmeyle, kalbin değişmesiyle gelir, yalnızca onu bulmak için alınan kararlarla ortaya çıkmaz.
Eğer bilincimizin tüm farklı düzeylerinde anlayışın açıklığı varsa bütünlük olanaklıdır. Sevgide ve hırsta, hilede ve açıklıkta, şefkatte ve savaşta bütünleşme olamaz. Meslek ve ilişki birbirlerinden ayrı tutulduğu sürece bitmez tükenmez bir çatışma ve sefalet olacaktır. İkilik kalıbı içinde her tür yenilik gerilemedir; yalnızca onun ötesinde yaratıcı barış bulunur.”